Halka statüko yeter mi?

Halka statüko yeter mi?

Geçen hafta 'AK Parti'den statükocu bir parti olur mu?' diye sormuştum. Cevabım 'hayır'dı.


İki basit nedeni vardı bu tespitimin: 1. Anayasa referandumu dahil statükoya karşı 'değişimi' temsil ederek iktidara gelen bir parti, bugün 'statükocu-devletçi' bir kanada savrulduğunda halk desteğini kaybedecektir. 2. Statükoya direnen ve onu değiştirmeye yönelik politikalarıyla halktan destek bulan bir partinin bugün statükonun saflarına geçerek halktan oy istemesi mantıksızdır, çünkü halk böyle bir partiyi iktidara getirmeyecektir.

Bütün bunlara rağmen AK Parti bir tür akıl tutulmasıyla eksen değiştirip 'karşı saf'a geçebilir; ama o anda da zaten artık 'kendi' olmaktan çıkmıştır ve toplum da 'statükoyu değiştirmeye yönelen' yeni bir 'taşıyıcı' siyasal aktör yaratmakta gecikmez.

Bu görüşlerime Habertürk'ten Nihal Bengisu Karaca'dan itiraz geldi. 'Aradığınız adreste böyle bir halk bulunamadı' başlığıyla, halkta derin bir 'devletçilik', 'millicilik' ve 'kendine uygun' statükoyu kurma anlayışının varlığına işaret eden Karaca, AK Parti'nin böyle bir toplumda siyaset yaptığının altını çizdi. Yazısında, AK Parti'ye oy veren 'toplum'u idealize etmemek gerektiğini savunan Karaca, iyimserliğin liberalleri hayal kırıklığına sürüklediğini de hatırlattı.

AK Parti'ye desteğin farklı nedenleri var kuşkusuz; dinî ve milli motivasyonlar da bunların arasında. Ancak 'demokrasi ve özgürlük' arayışını da hiç küçük görmeyelim. Türkiye'nin serbest seçimler tarihinde 'kritik' dönemlerde halkın hep daha sivil, daha demokrat ve daha özgürlükçü olanlardan yana tavır koyduğunu unutmamak lazım.

Benzer bu bulguyu AB üzerine yapılan değişik kamuoyu araştırmalarında da görmüşümdür. Varsayımımız, vatandaşın AB üyeliğini desteğinin gerisinde ekonomik beklentilerin olduğudur. Ama bunun kadar başka bir beklentisi de var halkın. 'Türkiye'nin AB üyeliğini neden destekliyorsunuz?' sorusuna 'demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin gelişmesi ve kökleşmesi için' cevabı neredeyse 'ekonomik şartların iyileşmesi' kadar yüksek çıkıyor.

Yani, halkın tercihleri konusundaki 'iyimserliğim' saf bir romantizme dayanmaz; tarihsel ve empirik olgulardan çıkar.

Niyetim populizm yapmak değil, ama siyasette halkın 'sağduyu' sahibi olduğunu düşünürüm. Sağduyu, halkın aklı, vicdanı ve duygularının ortalaması olarak siyasal tercihlerine yansır. Yönetimi, zenginliği ve gururu paylaşma arzusu bu sağduyunun 'sağlaması'nı yapar.

Halk, ne dogmatiktir siyasal tercihlerinde ne de nankör. Kararını beklentilerine göre verir, seçtiklerinin 'performansı'na göre de değiştirir. 'AK Partili halk' da farklı değildir. AK Parti'den önce de vardı onlar, sonra da olacaklar. Bir partiye veya lidere ilelebet destek vermeyecekler körü körüne; beklentilerine karşılık bulamadıklarında kararlarını değiştirecekler.

Türkiye'nin seçim tarihi 'seçmen tercihleri tarihi' gibidir. Örneğin son yıllara bakalım; 1987 seçimlerinin galibi Özal'ın ANAP'ıdır. 1991'de Demirel'in DYP'si birinci parti olarak çıkmıştır. 1995'te ipi bu kez Erbakan'ın Refah'ı göğüslemiştir. 1999'da ise Ecevit'in DSP'si seçimin sürpriz galibidir. 2002'de bütün bu partiler silinmiş seçimlerden yeni kurulan Erdoğan'ın AK Parti'si birinci çıkmıştır.

Yani halk, siyasi partiler ve liderler hakkındaki kanaatlerini değiştirir. Aslolan 'performans'tır. Başarılı bulmadığı bir partiyi halk seçimlerle gönderir. Üstelik bu sadece son yılların gerçeği de değildir. 1969 seçimlerinde % 46'yla iktidar yaptığı Adalet Partisi'ne 1973 seçimlerinde sadece % 29 oy vermiştir halk.

Halka güven biraz da bu 'tarihsel pratik'te somutlaşır. Otoriterleşen, katılım, refah ve özgürlük taleplerine denge içinde karşılık veremeyen partiler gider. Buna AK Parti de dahildir. Demokrasiyi bırakıp otoriterleşen, değişime sırtını dönüp statükoculaşan, refah arayışını görmeyip ideolojik saplantılara yönelen bir AK Parti biter. Kim mi bitirir? Halk tabii...

Özetle, demokrasilerde halktan umut kesilmez

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi