M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Politika ve Sinirlilik

Politika ve Sinirlilik

SİYASAL Bilgiler Fakültesinde okuyordum, siyasî tarih hocamız Profesör Ahmet Şükrü Esmer'in bir derste anlattığını aradan 60 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen hatırlıyorum:

Meşhur şansölye Bismarck Millet Meclisinde kürsüde bir konuşma yapıyormuş. Muhalif milletvekilleri gürültü yapmaya başlamışlar. Sıraların üzerini yumruklamışlar, bağırıp çağırmışlar, o tarihlerde hoparlör falan yok, Başbakanın sesi duyulmaz olmuş salon gürültü ile dolmuş.

Bismarck ne yapmış? Cebinden okunacak bir şey çıkartmış, gözlüğünü takıp onu (içinden) sakin bir şekilde okumaya başlamış... Muhalifler biraz daha gürültü patırtı yapmışlar, sonra ortalık sakinleşmiş, sessiz olmuş, Şansölye tekrar konuşmaya başlamış.

Stadyum açılışında Başbakana karşı yapılanlar, yuhalamalar son derece utanç vericidir. Maalesef edep erkan kalmadı.

Çok yakın tarihte bazı üniversite öğrencileri yumurta atarak (yahutattırılarak) protesto etmişlerdi. Bu da ayıptı.

Başbakanın böyle hadiseler karşısında sinirlenmesi meselesine gelince: Bu da çok vahimdir.

Türkiye'de siyaset yapmak, hele iktidar olmak kolay bir iş değildir.

Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların, Bakanların çelik gibi sinirlere, büyük bir sükûnete, hilme ve sabra sahip olmaları gerekir.

Bir açılışta Başbakanı yuhalayan, büyüklerin üzerine yumurta atan kimseler elbette olgun, terbiyeli, görgülü vatandaşlar ve gençler değildir.

Böyle vak'aların olabileceği önceden düşünülmeli ve toplum psikolojisi uzmanlarına daha önce hazırlatılmış kriz raporlarının gereği yapılmalıydı.

Yumurta atanlara, yuhalayanlara sinirlenirseniz kaybedersiniz.

Büyük medya böyle hadiseleri çok abartıyor. Amaç kavga gürültü kriz çıksın ve reyting artsın.

Sayın politikacılarımızın son derece sabırlı, tahammüllü, hazımlı, halîm, sâkin olmaları gerekmektedir.

Öfke baldan tatlıdır ama öfke ile kalkan zararla oturur.

Merhum Adnan Menderes, İnönü'nün ve CHP'nin yıkıcı muhalefeti karşısında sinirlerine hakim olmadığı için kaybetmiştir.

1960'ta, 27 Mayıs darbesinden kısa bir müddet önce İzmir limanına gemi ile gelen Menderes'i yüz binlerce halk coşkun sevgi ile karşılamıştı. İhtilâl'de yakalandığı zaman yüksek sesle kimse protesto etmemişti. Halk kütlelerinin vefası yoktur.

Politikacılarımızın bilgece hareket etmesi gerekir. Sinirlenmek, sert konuşmak, tehevvüre kapılmak bilgeliğe uymaz.

* (İkinci yazı)

Tunus'ta Bundan Sonra ne Olacak?

TUNUS diktatörü veya cumhurbaşkanı Zeynelabidin bin Ali 23 yıllık bir saltanattan sonra yurt dışına kaçtı, zulüm rejimi devrildi.

Bin Ali, Tunus'un Atatürk'ü sayılan Burgiba'yı bir saray darbesi ile devirip, yerine kendisi geçmişti. Burgiba lâik, dinsiz, Batıcı idi, Müslümanların din, inanç ve inandığı gibi yaşamak haklarını kısıtlamıştı ama gayr-i meşru servet edinmemişti. Bin Ali, şimdiki karısı, karısının ailesi ile büyük bir kara servet edinmişti.

Bin Ali zamanında Müslüman halk çok ezildi. Öylesine bir baskı vardı ki, camiler bile kapalı tutuluyor, ancak ezan vaktinde açılıyor, başkentteki her camide aynı saatte ezan okunmuyordu.

Tesettür yasaktı.

Müslümanların teşkilatlanması yasaktı.

Müslümanların temel hakları ve hürriyetleri ayaklar altına alınmıştı.

Şimdi Tunus'ta ne olacak?.. Ülkede, Fransa'dan bağımsızlıklarını koparttıkları 1956'dan bu yana çoğulcu bir sistem olmamıştır. Halkın çoğunluğu ılımlı İslamî bir rejim istiyor ama Avrupa Birliği, ABD, Cezayir,Fas, Mısır böyle bir şeyi istemez, buna izin vermez.

Arap dünyasında büyük ağırlıkları olan aktivist, selefî, ihtilalci, terörist, radikal cereyanlar Tunus'ta ılımlı bir islamî idare olmasını istemezler.

İslam dünyasının en büyük, en fazla nüfusa sahip, en güçlü ülkesi olan Mısır'da, üzerine cumhuriyet şalı atılmış bir diktatörlük rejimi hüküm sürmektedir. Tunus'ta ılımlı da olsa islamî bir rejimin kurulması onun işine gelmez.

Diktatörlük rejimi Tunus'u kokuşmuş bir ülke haline getirmiştir. Böyle bir ortamda ne İslamî bir düzen olur, ne de sağlıklı ve gerçek bir demokrasi.

Temennimiz:

Oradaki Müslüman kardeşlerimiz daha hür olsunlar, insan haklarına saygılı ve bağlı bir rejim olsun, halkın temel hakları ve hürriyetleri ihlal edilmesin, kokuşma ortamı temizlensin...İnşaallah!..

* (Üçüncü yazı)

Böyle Hizmet Olmaz

ONLAR Müslüman görünüyorlar ama İslam'a aykırı işler yapıyorlar. Binaenaleyh onlara güvenilemez. Gaflet edip güvenenler çok zarara uğrarlar, sukut-ı hayale (hayal kırıklığına) uğrarlar.

Onlar yalan söyler, onlar verdikleri sözleri/vaadleri tutmazlar, onlar emanetlere ihanet ederler, onlar halkı aldatırlar, onlar haram yerler. Onlarda nifakın/münafıklığın nice alametleri vardır.

Böylelerinin ipiyle kuyuya inilmez.

Böylelerinden köy olmaz, kasaba olmaz.

Böylelerinin yaptığı hizmet ve faaliyetler bereketli olmaz.

Müslümanlar bütün islamî hizmet ve faaliyetleri doğru ve dürüst (müstaqim) olarak yapmalıdır.

Fâsık ve fâcirlerin hizmeti olmaz mı?

Hadîs-i şerifte "Allah bu dini fasık (veya facir) kişi ile de te'yid eder" buyurulmaktadır. Böyle bir başarı istisnâîdir.

Müslümanlar İslamî hizmetlerde Peygamber (Salat ve selam olsun ona), Ashab-ı Güzîn (Radiyallahu anhüm ecmâîn), Selef-i Sâlihîn, Ehl-i Beyt-i Mustafa, gerçek ve muttaki ulema, fukaha, meşayih, mürşidler, emîrler ve sultanlar gibi olmalıdır.

İslamî hizmetlerde "Allah için kurban, küp için kavurma" zihniyeti geçerli olmaz.

Ömer ibn Abdilaziz, Nureddin Zengî, Selahaddin Eyyûbî, Şeyh Şamil, Emîr Abdülkadir el-Cezairî ve emsali gerçek büyükler gibi ihlasla ve istikametle hizmet edilmelidir.

İslamî hizmet ve faaliyetler banka, finans kurumu, ticarethane, şirket ve holding gibi yürütülemez, yürümez.

Allah için yapılan din, iman, Kur'an, Sünnet ve Şeriat hizmetlerinin ücreti sadece Allah'tan istenilmelidir. Hâliq (Yaratan) için yapılan hizmetin ecri mahluqattan (Yaratıklardan) istenmez. İstenirse riya ve nifak olur.

İslamî hizmetler ve faaliyetler konusunda kendimize çeki düzen vermeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi