İslamî Muhalefetin Kaynağı
Bir önceki yazımızı şöyle bitirmiştik: “Soru şu; Müslümanlar, bulundukları ülkede kendi yönetimlerini oluşturamazlarsa ne yapacaklar?”
Müslümanlar, bulundukları ülkede kendi yönetimlerini oluşturamazlarsa, hiç olmazsa temel hak ve hürriyetlerini teminat altına alan anlaşmalar yapabilirler.
Böyle bir anlaşma varsa, aslında İslam dışı yönetime itaat değil, yapılan anlaşmaya riayet etmek söz konusu olacaktır.
Elmalılı Hamdi Efendinin veciz ifadeleri ile “itaat etmenin vacip olmamasından mutlaka isyan etmenin gerekli olduğunu anlamaya kalkışılmamalıdır. İtaatın vacip olmaması, isyan etmenin vacip olmasını gerektirmeyeceğinden, itaat mecburiyetinde bulunmamakla, isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır. İsyan hakkı başka şeydir, isyan etme vazifesi yine başkadır.
Bundan dolayı buradan, mümin olmayan bir çevrede, bir ortamda bulunan müminlerin şuna buna karşı isyancı ve ihtilalci bir durumda kabul edilmemeleri ve belki müminlerin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar Allah'a ve Resulüne karşı itaatsızlıktan sakınmak ve aynı zamanda kendilerinden olan idarecilere itaat etmeleri ve tağutlara boyun eğmemenin gerekli olduğunu anlamak gerekir.” (Elmalılı, a.g.e. 3/14-15)
çağımızda kendilerine itaat etmenin vacip olmasını hak etmeyen hukuk tanımaz zalim idarecilere karşı "sivil itaatsızlık", "pasif direniş" ve “demokratik muhalefet” gibi kavramlar geliştirilmiştir.
Bunların İslamî temelleri vardır. Doğrusu bu biçimde gerçekleştirilen kamuoyu baskılarının, sosyal hayatımızda ne denli etkin olduğunu anlatmaya gerek görmüyoruz. özellikle hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, halkın iradesi, milletin egemenliği, yerel ve yerinden yönetimler, demokrasi… gibi kavramların bayraklarının yükseltildiği çağımızda.
Bu kavramların oluşumunda İslam’ın ne kadar etkin olduğunun anlaşılmasında kaynaklarımızdan sadece bir hadisi zikretmemiz bile, yeterince açıklık getireceği kanaatindeyiz:
"Sizden bir kötülüğü gören, onu eliyle düzeltsin. Gücü yetmezse, diliyle düzeltsin. Buna da gücü yetmezde, kalbiyle buğz etsin, ama bu imanın en zayıfıdır." (Müslim, İman, 78)
Evet, kötülük önlenmelidir. Ancak, her zaman bunun için gerekli olan "güç yetirme" elde olmayabilir. O takdirde olduğu kadar ya da güç oranında müdahale, yani dil veya kalp ile düzeltmeye çalışma, tavır koyma ve duyarlılık gösterme mutlaka ama mutlaka olmalıdır. Buna göre kötülüğe muhalefet ve karşı koyma iki derecelidir:
Aktif Muhalefet: Yani kuvvet kullanarak elle veya çaba sarf ederek dille yapılır.
Pasif Muhalefet: Yani Kötülüğü benimsememe, surat asma, tavır koyma, pasif direnme, dinlememe gibi muhalefetini bir biçimde ifade etmekle yapılır. Aslında diğer muhalefet türlerinin kaynağı da burasıdır. Bunu başaramayan hiçbir şey başaramaz. Kişiliğini kaybetmeye ve zillet içinde değersiz bir hayat yaşamaya mahkumdur.
(www.cemalnar.com)