Müslüman 'mahallesi'nde liberalizm sattırmayız!
Liberalleri günah keçisine çevirdiler son günlerde. Galiba, Gölcük belgeleri üzerine 'bir şeyler' yapılması yolunda telkinlere direndiğini açıklayan Genelkurmay Karargâhı kadar sabırlı değilim! Tamam, 'cinlerin cinsiyeti'ni tartışalım o zaman...
AK Parti'nin 'reform' siyasetine liberallerin verdiği ilkesel desteğin içte ve dışta ne denli önemli olduğunu bilen çevreler, bu ilişkiyi bitirmek için çıkan her tartışmayı büyütmek, tarafları tahrik etmekle meşguller. Anlamak zor değil bunları; durdukları yerden siyaseten doğru olanı yapıyorlar.
Benim anlamadığım ise benzer bir siyasal aklın muhafazakâr kanadın bazı kesimlerince gösterilmiyor olması. Onlar da fırsat bu fırsat liberallere ve liberalizme 'çakmak'la meşguller. Sanki liberallerle bir hesapları varmış gibi...
Liberal fikirler ve aydınlar ile muhafazakâr kitlelerin, aydınların ve siyasetçilerin son yıllardaki yakınlaşmaları güçlü bir sinerji yaratmış, demokratik dönüşüm sürecinde elbirliğiyle önemli adımlar atılmıştı. Ama, anlaşılan bazılarını da rahatsız etmiş...
Liberallerin muhafazakârlar/dindarlarla kurduğu ilişkiden rahatsız olan mahallenin 'ağır abileri', bütün varlığını mevcut sürecin durdurulmasına bağlamış olan çevrelerin kışkırttığı tartışmaya bodoslama dalmış durumdalar. Fırsat bu fırsat, anlaşılan uzun zamandır rahatsız oldukları, kendi mahallelerinde 'rakip' gördükleri liberallere yükleniyorlar.
'Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız' yaklaşımı seziyorum yazılanlardan ve konuşulanlardan. Öncelikle; mahalleler çağı bitti. Her yer sokak. Ve sokak serbest, sokak 'tek tip' değil, sokak kimseye 'ait' de değil. Kimse, kendi mahallesi var sanıp o mahallenin kitleleri üzerine 'vesayet' iddia etmesin. Fikirlerin serbest rekabetinden korkmanın, çekinmenin bir anlamı yok. 'Benim mahallemde senin ne işin var' demek yersiz. 'Kendi dünya görüşünüzden' olanlar üzerinde vesayet hakkınız mı var? İnsanlar, özgür; pazarda elmayı, domatesi seçerek aldığı gibi fikirleri de seçer...
Özgürlükçüleri üç beş liberal aydından ibaret saymak da yanıltıcı; özgürlüğe duyarlı ciddi bir kitle var ve bunların çok önemli bir kısmını da muhafazakârlar oluşturuyor. Bu sebepsiz de değil...
Türkiye'de son dönemde yakın tarihin en önemli devrimi yaşandı; dindarlar demokratlaştı, demokrasiyi kendileri ve ülke için dert edindiler, demokrasiden yana ağırlıklarını koydular. Dengeleri değiştirici bir tutumdu bu... Dindarlıklarından bir siyasal model üretmek yerine kimliklerini ve bireysel tercihlerini özgürce yaşayabilecekleri bir rejim olarak gördüler demokrasiyi. İyi de ettiler. Hem dindarları zora sokan hem de dinin kendisini tartışmaya açık hale getiren bir siyasallaşmadan geri adım attılar. 'Benim dinim bana, liberalin dini liberale' demediler. Dinleriyle liberalizmi veya başka bir 'izm'i eşlemeyerek doğru olanı yaptılar. Sonuç bir 'Türkiye modeli'; dindar ve aynı zamanda demokrat, çoğulcu, özgürlükçü...
Liberallerin düşünceleriyle geniş muhafazakâr/dindar kesimlerinin taleplerinin ve karakterinin örtüşmesi, Türkiye için büyük bir şans. Bunu heba etmemek gerek.
Liberaller adına konuşamam; ama bir liberal olarak kendi adıma söyleyeyim. Bu anlamsız tartışmaya entelektüel bir tatminden öteye gitmez. Burnumuzun ötesini görelim; 'telkinlere sabrediyoruz' diyerek halkını açıkça tehdit eden bir Genelkurmay var. Biz hesabımızı sonra görürüz, önce 'tam demokrasi'.
Ama şunu da söylemeden geçemem; liberallerin AK Parti'yi desteklemeye elleri mahkûm değil. Liberaller AK Parti'den önce de vardı, sonra da olacaklar. Belki üç beş aydın, belki üç beş milyon... Destekleri bir partiye değil, bir siyasal projeye... Temellerinde daha derin bir demokrasi, geniş bir özgürlükler düzeni, sağlam bir hukukun üstünlüğü rejimi, işleyen bir piyasa ekonomisi, dünyaya açık, dünya ile bütünleşen bir vizyon bulunan bir proje... O proje yoksa, zaten benim bildiğim liberaller de yoktur orada...