Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Anladığım Alevilik?(1)

Anladığım Alevilik?(1)

“Konuşmak” ve “yazmak” bilgi alışverişinin muhkem yolları. Her birinin kendine özgü özellikleri, zorlukları var. Mesela, yazılarda, konuşmalara göre çok daha dikkatli olmak, temelleri sağlam tutmak, detayları da kaçırmamak gerekiyor. Zira yıllar sonra bile hesabını vermek durumunda kalabiliyor yazar; söz uçup gidiyor ama yazı öyle değil çünkü. Hele yazılanlarla toplumun huzuruna çıkılıyorsa...
Doğrusunu söylemek gerekirse en zor olanlardan biri de uzmanı olmadığınız konularda yazmak; ayağınızı bastığınız yerden emin olamıyor, her attığınız adımda “acaba?” diyorsunuz. Temel, zemin, kalıp meselesi bu tabii... Ama önünüze öyle sorunlar geliyor ki gözünüzü de kapatamıyorsunuz. Sorumluluk hissediyor, “bu iş sadece bir kesim insanın işi değil” diyorsunuz. Ve kendinizi bile bile tehlikeye atıyorsunuz; şu an benim yaptığım gibi.
Bu durumlarda şöyle düşünüyorum: Belli bir yaşa gelmiş, az çok okuyup yazması olan bir insan olarak konuyu araştırayım, mevcut bilgilerime olabildiğince bir şeyler katayım, sonra da bunları yaşadıklarımla bütünleştirerek insanlara sunayım... Herhangi bir iddiam yok. Gayem; okurken-yazarken anladıklarımı, konuyu öğrenmek için fırsat bulamayan insanlara, uzmanlarının kullandığı zor anlatımlardan uzak sade bir dille aktarmaya çalışmaktır sadece.
Böyle bir konuyu ele alırken pek çok kaynağa bakıyorum. Edindiğim bilgileri harmanlayarak kafamdakilerle bütünleştiriyor, sağlam-anlaşılır bir cümle haline getirdikten sonra zihnimdeki temellere oturtmaya çalışıyorum. Bu arada... Yazdıklarıma bilimsel bir makale gözüyle bakmadığım için çoğu zaman, dile getirdiğim fikirlerin kaynaklarına işaret etmiyorum. Ancak, bu yazı serimizde bir kitaptan, Doç.Dr. Şahin Gürsoy ve Prof.Dr. Recep Kılıç’ın “Türkiye Aleviliği*” adlı çok değerli eserinden fazlasıyla yararlandığımı belirtmek istiyorum.
Ülkemizde din söz konusu olduğunda en çok tartışılan konulardan biridir Alevilik. Sadece din de değil; ideoloji, insan hakları, dinler tarihi, siyasi tarih, rejim, partiler, devletin birliği-bütünlüğü, Avrupa Birliği adaylığı süreci gibi çok farklı konularda da. İlginç olan, bu meselede, neredeyse herkesin ve her kesimin farklı bir görüş ortaya koymasıdır. Benimse en çok dikkatimi çeken, bu tartışmaların yazılı kayıt ve gerçekliklerle değil, daha çok sözlü anlatılar, iddialar ve peşin hükümler-inanışlar üzerinden yapılıyor olmasıdır. Ben bunu, bilgi bazında “temellerden yoksun” oluşumuza ve kâmil insan olmak anlamındaki eksikliklerimize bağlıyorum.
Temeller olmayınca tartışmalar da seviye kazanamıyor elbette. O zaman bir “münazara” değil “münakaşa” yapılmış, bu kavgayı dinleyen-izleyen insanlar da “taraftarlığın” ötesine geçememiş oluyor. Netice itibarıyla bir uzlaşma ve barış ortamı sağlanamıyor, insanların karışık olan kafası netleşecek yerde daha da karışıyor.
Mesela, günümüz Alevi önderlerinden Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız’ın “insanın ölmediğini, reenkarnasyonla yeniden dünyaya geldiğini, Hz.Ali’nin Mustafa Kemal olarak zuhur ettiğini” öne sürecek kadar Kur’an’dan uzak hali ile Başbakanı tesettürlü hanımlarla, salavat getirerek karşılayan, bu yönüyle mutad bir Sünni’den çok da farkı olmayan Caferilerin lideri Selahattin Özgündüz’ü nasıl aynı Alevilik kefesine koyacağız?.. Ya 12 Eylül Anayasa değişikliği oylamasında “evet” diyen Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Genel Başkanı Fermani Altun ile “hayır” diyen Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan’ın görüşlerini?!. Hangisini Alevilik olarak kabul edeceğiz? Kabul ettiğimiz şeyi zihnimizdeki, gönlümüzdeki, dahası Kur’an’daki sünnetteki dinin neresine koyacağız? Yoksa bütün bunları mezhep-tarikat ekseninde bir dinsel algılayış, bir yön arayışı olarak mı göreceğiz?.. Bu mesele üzerinde durmamın, öğrenmeye çalışmamın ve öğrendiklerimi yazmamın asıl sebepleri işte bunlar.
Alevilik nedir, içeriğinde neler vardır, nasıl ortaya çıkmıştır, dinsel-sosyal-kültürel-siyasal-tarihsel kökleri nerelere kadar uzanmaktadır? Teologlar, sosyal bilimciler bu meseleye nasıl bakıyor?.. Doğrusu bu araştırmayı yapıncaya kadar doyurucu cevaplar yoktu kafamda bütün bunlar için. Temel bilgilerden, bilimsel özden, özellikle işin sosyolojisinden yoksundum. Olayın taraflarına, belki biraz da sevdiğim Alevi arkadaşlarımın etkisiyle yapıcı, yumuşak, ötekileştirmeye karşı duran bir anlayışla bakıyordum o kadar. Oysa şimdi ayakları daha bir yere basan, içselleştirilmiş bir bakışım var Aleviliğe. İşte bunları paylaşmak istedim okuyucumla.
...Hemşire hanım bu soruyu sorduğu zaman ameliyathanedeydik: “Hocam bu kitabı hep elinizde görüyorum. Okuması mı zor yoksa vaktiniz mi olmuyor?” Haklıydı; kitap neredeyse altı aydır gelip gidiyordu benimle birlikte ameliyathaneye çünkü. Evet, zor bir kitaptı. Sevgili dostum değerli sosyolog Şahin Gürsoy’la konuştuğumda, kitabı hazırlarken 600’den fazla kaynaktan istifade edildiğini belirtmişti. Eh, böyle hazırlanmış bir kitabın da gerçek bir “sosyoloji ders kitabı” gibi okunması, hemen her paragrafında durup düşünülmesi, anlaşılamayan yerlerde de yardımcı kaynaklara başvurulması gerekiyordu tabii... Yazı serimiz daha çok bu kitabı esas alarak vücut bulacaktır.
Kısmetse haftaya devam edeceğiz.
(*) Türkiye Aleviliği, Sosyo-Kültürel Dinsel Yapı Çözümlemesi, Nobel Yayın Dağıtım.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi