Asıl Kaybeden The Cemaat oldu. Neden mi?
Son söyleyeceğimizi daha başta söylemiş olduk. Evet, bu cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP, kaybetti, MHP Kaybetti, adı çok da bilinmeyen diğer partiler, dernekler, STK’lar kaybetti. Hulasa tüm Tayyip Erdoğan karşıtları kaybetti (Bu arada, eğer “sorumlu” görüyorsanız Ekmeleddin Bey’i de sayabilirsiniz!)
Hepsi doğru, ama bana sorarsanız asıl kaybeden The Cemaat oldu. Neden mi?
1- Kendilerinin çok büyük bir halk desteğine mazhar olduklarına inanıyorlardı: Bir kelimeyle; meğer böyle bir şey yokmuş! Aksini iddia edenlerin, bırakalım diğer partileri, örgütleri, dış destekleri filan sadece CHP ve MHP’nin bir önceki seçimlerde aldığı toplam %45 oyun, The Cemaat’in hayat-memat meselesi olarak görerek canhiraş destek vermesine rağmen, bu seçimlerde nasıl alınamadığını izah etmeleri gerek.
İzah edemezler, çünkü durum, hani çok bilinen bir hikâye vardır ya, aynen o misal:
Nasrettin Hoca’nın tutumsuz ve biraz da hilekâr bir karısı varmış. Hoca eve ne getirirse hemen harcar, anında yok edermiş. Evde bir türlü bolluk olmazmış bu yüzden. Çabaları her zaman boşa giden hoca ise kadının şirretinden korkar, sesini çıkarmazmış.
Bir gün eski bir dostu misafiri olacaktı Hoca’nın. Sabah erken çarşıya inen Hoca cebinde kalan son liraları ile 2 kğ et alıp evine götürmüş, bu etle akşama bir yemek yapmasını söylemiş karısına. Ama müsrif kadın daha öğlen olmadan eti kızartıp komşu hanımla bir güzel mideye indirmişler.
Akşamüstü misafiriyle eve gelen Hoca hanımına seslenir:
- Hanım! Biz geldik! Karnımız da çok aç. Bi zahmet sofrayı kur da şöyle bir kendimize gelelim.
Kadın pek üzgün ve süzgün bir halde:
- Ah Efendi Ah! Başıma neler geldi, bir bilsen. Her şeyi hazırlamış, eti tencere koymak üzereydim ki… Senin o hınzır kedin kapıverdi elimden eti. Koşturdum arkasında ama… Güzel kocacım, efendim, şimdi sen git de et al yine, gel. Ben beş dakikada hazırlar, sofrayı kurarım; elim çabuktur bilirsin.
Hoca karısını ciğerine kadar tanıdığı için sesini çıkarmamış ama bir yandan da içi rahat etmemiş.
Hizmetçisini çağırarak;
- Kızım, çabuk koş gel!
- Buyur Efendi Hazretleri.
- Şu tavanda asılı duran teraziyi getir.
Karısının “Neden Efendi” sorularına aldırmadan teraziyi eline alan Hoca kediyi tartar. Kedi tamı tamamına 2 kğ gelir.
Bunu gören Hoca hanımına çıkışır:
- Hanım! Bu bizim kediyse; söyle, et nerede? Yok, etse; kedi nerede?
Şimdi geniş tabanı-oy deposu-halk desteği olduğunu iddia eden The Cemaatin hesabı Nasrettin Hoca’nın hesabını dahi tutmuyor. Zira bu kedi 2 kilodan da (Yüzde kırk beş) eksik; yüzde otuz sekiz!
2- Recep Tayyip Erdoğan’ı hırsızlık ve yolsuzluk yapmakla suçlayıp aşağılayarak seçilememesini sağlamaya çalıştılar; olmadı. Sonuç ortada. En şedit cümleler, beddualar, görüntüler, efektler, kurgular, aşağılamalar dahi halk nezdinde haklı çıkarmadı The Cemaati. Toplumsal karşılığını bulamadılar bütün bunların. İnanmadı onlara insanlar.
3- Ekmeleddin Bey’i destekleyip onu cumhurbaşkanı yapabileceklerini sandılar; olmadı. Bu konuyu çok işlediğim için geçiyorum. Yani daha fazla yazmaya değmez! Sadece, bundan sonra Ekmeleddin rolüne soyunacaklara, bizim yörenin tabiriyle “ha bu bir ders olsun” diyorum o kadar.
4- Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak için önceden yaptıkları bütün manevralar, kalkışmalar, kuşatmalar, etrafını boşaltmalar, darbe girişimleri vesaire boşa çıktı. Kendilerini bunca tehlikeye atan girişimlere rağmen seçimlere hiçbir olumlu(!) katkısı olmadı bunların. Yani şimdi, “Yani, bundan sonra, The Cemaat ve elemanları daha ne kadar risk alsın!? Heyhaaat!” desek yeridir.
5- İktidarın yaptığı atamalar, yer- görev değişiklikleri ile bir çok devlet kurumu ve kademelerindeki üstünlüklerini, etkinliklerini kaybettiler. Şimdi kolay kolay oralara adam da yerleştiremeyecekler… Bu konuda medyalarındaki sergiledikleri veryansın (Bu kadar hizmet etmiş hatta ödül almış insanlar, haksızlık, sabahın köründe evlere baskın, oruçlu iken, gerekçesiz, kanıtsız filan gibi) hiç bir işe yaramadı. (Not: Yanlış anlaşılmasın, bunların tamamını ve yapılış şeklini tasvip ettiğimi söylemiyorum. Sadece bir durum tespiti bu)
Millet ya bunları haklı olarak görmedi, ya da yazılanları, çizilenleri, beyaz camda gösterilenleri okumadı, izlemedi bu sebeple gör(e)medi. İkisi de kötü The Cemaat için,
6- Müritlere, muhiplere ciddi sayıda gözaltı ve tutuklamalar yapıldı. Bu konudaki abartılı haberlerin, duygu sömürülerine varan kısa metrajlı film gibi aktarımların oylamaya hiçbir etkisi olmadı. Defaatle, neredeyse kusturuncaya kadar yapıldı ama olmadı…
“Yani millet bunlara da kulak asmıyorsa The Cemaat’in yapacağı ne kalıyor ki geriye!?” diye düşünesi gelmiyor değil insanın! Moraller fena halde bozuk yani. Sanıyorum en çok kaybettikleri, dip yaptıkları noktalardan biri bu. Yani inandırıcılıklarını kaybettiler.
7- “Bunlar müthiş bir güç, kimi desteklerlerse o seçilir” ya da “istediklerini istedikleri yere getirirler” imajı, buna karizma da diyebiliriz, fena halde çizildi. Piyasa diliyle fiyakaları bozuldu yani. Güce tapanları yanlarına çeken bu özellikleri büyük darbe yedi. Çok önemli stratejik bir kayıp bu: Markanın yaldızları döküldü. Artık, “para parayı çeker misali “güç gücü çekemeyecek.” Havadan para ya da adam kapma kolaylığı olmayacak: Marka değeri düştü Cemaatin. Bu bir güven kaybı.
8- Bir de kaybedenlerin yanında olmak, birlikte görünmek, onlarla beraber (kaybedilen seçime) üzülmek var ki asıl kahredici olan da bu: Kılıçdaroğlu’yla, Bahçeli’yle, Nur Serter’le, Baş’la, Komünist İşçi Partisiyle, bilmem hangi dernekle, hangi feministle, hangi çağdaş yaşamcıyla, hangi homoseksüelle birlikte olmak… Ya Tayyip Bey’i elinden gelse bir kaşık suda boğacak İsrail’le, Amerika’yla, Esed’le, Sisi ile filan aynı safta olmak?.. Çok kötü, çook. İzah edilebilir gibi, bakılır gibi değil bu fotoğraf. Ne fena şey köklerinden kopuk olmak!
9- Bana göre çok acı bir gerçek daha: Halis niyetle, cemaatine bağlılık çerçevesinde bu fotoğrafta yer alan insanlar etraflarına şöyle bir baktıklarında, diğer ehl-i sünnet cemaatlerden bir tanesini bile göremiyorlar yanlarında, ne oy verirken ne de sosyal hayatta. Ne büyük yalnızlık; neresinden bakarsan bak, hastalıklı bir durum.
10- Ve muhakkak ki en acısı: Bu kardeşlerimize, o fotoğraftakilerden (azınlıktaki birkaçı dışında), kendi alıştıkları selamla selamlayacak, yani Allahın selamıyla “Selâmün Aleyküm” diyecek bir Allahın kulu yok.
…Bunların hepsi benim yüreğimde hicran. Yazık çok yazık! Yeminle söylüyorum: Ne kadar bedbin olduğumu bilemezsiniz... Bunları yazarken bile aklım “yaz” diyor, gönlüm “yazma” diyor… Bunca emek, bunca fedakârlık, bunca enerji, bunca potansiyel, bir cemaat için hiç olmayacak bir takım siyasi amaçlar uğruna böylesine çar-çur edilmemeli, boşa harcanmamalıydı. Sonuç itibarıyla, hiç ama hiç hak etmediği şekilde, İslam adına bir utanç vesilesi yapılmamalıydı.
Neyse daha fazla sayıp da o kardeşlerimi üzmek istemiyorum ama meseleye bir de bu açıdan bakılsın istedim.
Sahi, The Cemaat şimdi ne diyecek ve kimin yanına gidecek? Kimlerle poz verecek, hangi fotoğrafta yer alacak?.
Naçizane tavsiyem; kardeşlerinin yanına!.. Evet, her şeye rağmen ayrı düştüğü kardeşlerinin yanına… Diğer yollar yol, diğer yerler yer değil çünkü…O kardeşlerime sesleniyorum: Kalbini yokla, düşünceni temizle, selamını ver ve onların yanına git. Sen hulusi kalple “Selamün Aleyküm” de hiç şüphen olmasın onlar da süperlatifiyle, “Aleyküm Selam ve Rahmetullah” diyeceklerdir, eminim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.