Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bir idama halkın verdiği ağır tepki

Bir idama halkın verdiği ağır tepki

Rahmetli Başbakan Adnan Menderes’le Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildiklerinde (1961) kılımız kıpırdamamıştı...


Daha sonra Demirel, Ecevit, Baykal, Türkeş ve Erbakan başta olmak üzere dönemin en üst düzey politikacıları ölümüne sürgünlere gönderildiklerinde de sesimizi çıkarmamıştık...



28 Şubat sürecinde bizi ve inancımızı darbeleyenlere “Gözünüzün üstünde kaşınız var” deme cesaretini gösterememiştik...



Eh, onlar da bu sessizliğimizden, tepkisizliğimizden cüret bulup yeni darbeler tezgâhladılar...



Balyos, Sarıkız, Kafes, Ergenekon, vesaire...



Tümü tepkisizliğimizin çocuğu!



Ama bakın, Kanuni Sultan Süleyman, “isyan” gerekçesiyle oğlu Şehzade Mustafa’yı “infaz” ettirdiğinde neler oldu?..



Halk günlerce hatta aylarca homurdandı... Kürsü vaizleri alenen Padişah’ı eleştiren konuşmalar yaptılar... Ordu kaynamaya başladı. Protesto babında yemek yemedi. Sorumlu tuttukları Sadrazam Rüstem Paşa’nın çadırını yıktılar. Kendisini çadırda bulsalar öldüreceklerdi. Kanuni, şiddetli baskılara dayanamayarak [ki hiçbir iktidar sahibi halkın tepkisi karşısında dayanamaz] sadrazam değiştirmek zorunda kaldı.



Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Muînî, Mustafa, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî (kadın şair), Şeyh Ahmed Efendi (Hayalî), Selîmî, Kâdirî gibi şairler mersiyeler yazdılar. Bunların içinde en tanınmış mersiyenin yazarı Taşlıcalı Yahya Bey’dir.



“Meded meded bu cihânun yıkıldı bir yanı,



“Ecel Celâlileri aldı bizum Mustafa Hânı!



“Dolundu mihr-i cemali bozuldu erkânı;



“Vebale koydular al ile Al-i Osman’ı...



“Yalancının o kuru bühtanı, buğz-ı pinhanı,



“Akıttı yaşımızı yakdı nar-ı hicranı...” (Yalancının kuru iftirası, gözümüzden yaş akıttı ve ayrılık ateşini tutuşturdu).



Şair Sami’nin, “Padişah-ı Cihan” hakkında kullandığı üslûp ise Kanuni devrinin “özgürlük” anlayışına bir vurgu gibidir:



“İntikamın alayım dimiş iken Sürh-ser’im,



“Kasd idüb canına kıydın ne revadır püserin...



“Bu değildi garaz kalsa cihanda eserin,



“Tac ü tahtın kime kalır kime bu mülk ü yerin?



“Buna kim oldu sebep yok mu şeha hiç haberin?



“Kara toprağa ki düştü yine şol verd-i terin,



“Bu firak odunu duyar nece yanmaz ciğerin,



“Bu eğer erlik ise ancak ola bu hünerin...



“Padişehsın tutalım yok mu Huda’dan hazerin?



“Mustafa n’oldu hani n’eyledin a Padişehim?



Şehzade Mustafa’nın yüzü, vücudu ve karakteri dedesi Yavuz Sultan’a benzetiliyor, biraz da bu yüzden çok seviliyordu...



Şehzade Mustafa’nın katlinden Hürrem Sultan’ı sorumlu tutanlar, Hürrem’in öz oğlu Şehzade Bayezid’in (d. 1525 - ö. 25 Eylül, 1561) de “Nizam-ı Âlem” için aynı akıbete uğradığını görmezden geliyorlar.



Hürrem Sultan’ın amacı oğlu Bayezid’i Osmanlı tahtına oturtmaktı. Çünkü Şehzade Selim’den daha dirayetli, daha bilge bir kişilikti. Fakat Bayezid sabredemedi. Şehzade Mustafa’nın öldürülmesiyle birlikte açılan şansını Şehzade Selim kapatıyordu.



Bu durumda onu bertaraf etmesi lâzımdı. Çevresi de, “Baban gayri kocadı, harekete geçme vaktidir” sözleriyle teşvik edince, havaya girdi. Babasının sağlığında padişahlık sevdasına kapıldı. Bunu da, tıpkı ağabeyi Şehzade Mustafa gibi, hayatıyla ödedi.



Bu acı hikâyeyi de sonraki günlerde yazalım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi