Kavganın Bir Anlamı Olmalı
Acaba yarın Mısır’da ne olacak?
Bir zalimi destekleyen zavallı zalimlerle mazlum halk birbirine girecek mi?
Aynı dine inanan, aynı dili konuşan, aynı kıyafetleri giyen, aynı ülkede yaşayanlar birbirlerini öldürecekler mi?
İyi ama bizim ülkemizde yıllarca olan ne? Birbirlerine kurşun sıkanları nasıl izah edeceğiz? Ve dünyada savaşanları?
Bunların dünya aklı ile bir izahı olamaz. Nefis bu kadar mı canavar? Menfaat bu kadar mı kıymetli? Dünya buna değer mi? İnsan bu kadar mı alçak?
Hayır! İnanası gelmiyor insanın!
Eğer din yoksa insan çok büyük bir canavar!
Eğer din varsa, kavganın da bir anlamı var…
İslam küfür savaşı tarihte görülen en yaman mücadeledir ve bu uğraşta bazen en yakınlar karşı safta savaşmışlardır. Bir bakıyoruz ki Hz. Nuh, karısını ve yavrusunu, Hz. Lut karısını, Hz. İbrahim babasını, Hz. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) amcasını karşısında buluyordu.( Hud 11/40. 42-47.; Tahrim 66/10.; A’raf 7/83; Tahrim 66/10¸ En’am 5/74; Meryem 19/42-48; Tebbet 111/1-5 vd¸)
Bedir ile başlayan asr-ı saadet’teki İslam savaşlarında da yerine göre kardeşleri, amcaları, dayıları, hısım ve akrabaları bu mücadelede birbirleri ile savaşır buluyoruz.
Bu mücadelede Kur’an bize şu buyrukları duyurur:
“Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse, işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.”( Tevbe 9/23)
“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki, Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.”( Mücadele 22)
En yakınlar ile mücadele elbette kolay değildir. İnsanlar eş, dost ve akrabalarını sever ve onların mutluluğu için az zahmetlere katlanmaz. Ancak imanın terbiyesinden geçmiş kişiler, bu kan bağının sevgi ve yergide gerçek bağ olmadığını, gerçek bağın, kıyamette bile kopmaz olan iman bağının olduğunu çok iyi bilirler:
“Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi yurdunuzdan sürüp çıkardıkları halde siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.
Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkar edivermenizi istemektedirler.
Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.
İbrahim'de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki:
"Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir."
Yalnız İbrahim'in babasına: "Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez." demesi hariç.
Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır.
"Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne kılma, (onlara mağlub etme!) bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegane gâlib ve hikmet sahibi ancak sensin.
Andolsun, onlarda sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzulayanlara güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde layık olandır.” (Mümtahine 60/1-6)
Bu ayetlerin övgüsünü hak eden ashab-ı kiramın (radiyellahu anhum) hayatına baktığımızda iftihar taploları ile karşılaşırız. Eğer yazımızın usandırmayacağını bilseydik, gerek Mekke Dönemindeki eziyet ve işkence çekenlerin, gerekse Bedir’de, Uhud’da ve Hendek’te babasıyla, oğluyla, amcasıyla, dayısıyla ve sair akrabalarıyla savaşan bahadırların adını ve maceralarını burada yazardık.
Tarih tekerrürden ibaretmiş. Öyleyse bu gerçekleri unutmayacağız, unutmamalıyız.
Kim kiminle savaşıyorsa, bunun bir anlamı olmalı…