Ümmet ve Norveç
Bütün insanlık Resulullah'ın (Salat ve selam olsun ona) ümmetidir. İman ve tasdik edenlerin topluluğu Ümmet-i icâbettir, henüz etmemiş olanlar Ümmet-i dâvettir.
Ümmet-i icâbetin, Ümmet-i dâvete karşı vazifeleri vardır: Onları en uygun ve doğru metotlarla İslam'a, imana, Kur'ana, Resulullah'a çağırmak. Müslümanlar bu vazifeyi yapmazlarsa sorumlu olurlar.
Allah Kur'an-ı Kerîm'de mü'minlerin oluşturduğu topluluğu şöyle tarif ediyor:
"(Ey Ümmet-i Muhammed!)Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz ki, maruf ile emr eder ve münkerden nehy edersiniz ve Allah'a iman edersiniz." (Al-i İmran, 110)
Mâruf ile emrin birinci ve en önemli maddesi iman hizmetleridir. İman hizmetleri nelerdir?
1. Henüz iman etmemiş olanları etkili bir şekilde çağırmak.
2. İman etmiş olanların itikadının sahih olması için çalışmak.
3. İman etmiş görünüp de, henüz imanları dillerinden kalplerine inmemiş olanların gerçek mü'min olması için çalışmak.
Şu hususu hiç akıldan çıkartmamak gerekir: Bizim vazifemiz çalışmaktır, vazifelerimizi hakkıyla yerine getirmektir. Allah dilediğini mü'min yapar, insanlara iman vermek bizim irademizle olmaz. Biz imana getirmek konusunda, Allah'ın dilediği kadar vâsıta ve vesile olabiliriz.
İnsanlığın dörtte üçü mü'min ve müslim değil. Küfürde ve karanlıkta kalmış bu hemcinslerimizin vebali bizim üzerimizdedir. Yarın Rûz-i Mahşerde Mahkeme-i Kübra'da bizden davacı olacaklar, "Bunlar imanı, İslam'ı, büyük gerçeği biliyorlardı ama bizi gereği gibi uyarmadılar, aydınlatmadılar, bilgilendirmediler, bize destek olmadılar..." diyeceklerdir.
Müslümanlar içinde bu konuda en sorumlu olanlar kimlerdir: Ulema ve fukahadır, bilenlerdir, okumuşlardır, zenginlerdir, etrafında cemaat olan reislerdir.
Avrupa'nın kuzeyinde Norveç adında bir ülke var. Avrupa Birliğine üye değil. Dünyevî işleri yolunda. Zenginlik ve refah var. Adalet ve güvenlik var. Alabildiğine hürriyet var. Halkı çok medenî ve kabiliyetli... Biz bu ülkede halkı İslam'a çağırmak için ne yapıyoruz? Sorunun cevabını bendeniz vereyim: Yapılması gereken dâvet, tebliğ, iman, İslam, Kur'an hizmetlerinin binde birini bile yapmıyoruz. Niçin yapmıyoruz?.. Cahilliğimizden, gayretsizliğimizden, şuursuzluğumuzdan...
Yahu bırakın Norveç'i, biz şu Türkiye'mizde bile halka ve gençliğe doğru dürüst iman hizmetleri veremiyoruz.
Norveç'te neler yapabiliriz, neler yapılabilir?
1. Bir İslam medresesi ve İslam mektebi açabiliriz.
2. Başta tarikat-i aliye-i Mevleviyye olmak üzere birkaç tarikatin dergahlarını açabiliriz.
3. Norveç halkının aklına, kültürüne, zihniyetine uygun islamî yayınlar yapacak bir İslam Yayınevi kurabiliriz.
4. Sanat çok büyük ve sağlam bir köprüdür. Orada İslam sanatlarını tanıtabilir, atölyeler kurabilir, Müslüman veya Norveçli sanatkârlar yetiştirebiliriz.
Daha çok şeyler yapılabilir. Bunları yapabilmek için Norveç'i Norveçlilerden daha fazla sevmek, korumak, benimsemek gerekir. Öyle ki, Norveçliler aralarında yaşayan Müslümanlar için "Bunlar bizim ülkemizi, bizim halkımızı bizden daha fazla seviyor, koruyor, benimsiyor, bravo onlara..." desinler.
Birkaç çok zeki, istidatlı, kabiliyetli Müslüman çocuğu Norveç'te Norveç lisanı, edebiyatı, tarihi konusunda uzman olarak yetiştirmemiz gerekir.
Yeterli sayıda ziyalı Müslüman Norveççeyi Norveçlilerden daha iyi bilecekler ve İslam'ı davet ve tebliğ metinlerini onlar kaleme alacaktır.
Dünyada irili ufaklı 160 kadar bağımsız ülke varmış. İşte onların hepsinde böyle iman, Kur'an hizmetleri yapmamız gerekir.
Kur'an İzlanda diline tercüme edilmiş... Kutsal kitabımızın bir halkın lisanına tercüme edilmesiyle işimiz, vazifemiz biter mi?.. İnsanlar Kur'an tercümelerini okuyarak imana, İslam'a gelmiş olsalardı, cihan halkının çoğunun Müslüman olması gerekmez miydi?
İki türlü islami davet yapılır:
1. Birincisi doğrudan doğruya lisan/kal ile yapılandır.
2. İkincisi ise hal diliyle yapılandır ki, o daha müessirdir (etkilidir).
İslam müjde dinidir... Norveçlileri heyecanlandıracak müjdeler vermek gerekir.
İslam uyarı dinidir. Norveçlileri iman konusunda uyarmak gerekir. İslam dünyevî ve uhrevî neş'eler, safalar dinidir. Bunları Norveçlilere anlatmak gerekir. Nasıl anlatılacak?.. Onların aklına, kültürüne, zihniyetine uygun şekilde.
Norveç'te bir Mevlevî tekkesi açılsa neler yapılabilir? Haftada bir sema yapılır. Önce cemaatle yatsı namazı kılınır, tesbihat, aşr-i şerif. Ondan sonra semaya başlanır. Şeyh kemalli bir Müslüman, dervişlerin her biri edeb heykeli... Semadan sonra davetlilere ikramda bulunulur. Hiç tartışılmaz, faydasız laf edilmez. Hikmet, edep, ilim, irfan, medenilik... Böyle islami hizmet ve faaliyetlerden Norveçliler elbette memnun olur, etkilenir.
Norveçli mühtedilerin sayısı çoğalır, İslam ve Müslümanlar hakkında çok olumlu bir hava oluşur.
Bir de madalyonun arka yüzü var:Norveçliler kafir... Norveç darülharb... Norveç batsın... Norveç'te terör yapmak caizdir...Böyle kafayla elbette köy olmaz kasaba olmaz.
Şu acı gerçekleri kabul edelim:
1. Biz Müslümanlar maalesef, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik arz eden bir Ümmet olamıyoruz. Ümmet şuuruna ve birliğine sahip olmayan Müslümanlar sürüleşir, kafirler ve münafıklar tarafından güdülür.
2. Ne yurt içinde, ne dünyada İslam'ı gereği gibi tanıtamıyoruz, örnek olamıyoruz, gayr-i Müslimleri imana çağıramıyoruz.
3. Bizde ümmet şuuru yok ama aşırı şekilde hizip, fırka, cemaat, tarikat asabiyeti ve fanatizmi var.
4. İslam dünyası, İslam medeniyeti ile medenî değil. Bugünkü yaygın ve hakim bedevilik kültürü ile yerimizde sayıyoruz, hatta geri gidiyoruz.
5. Müslüman kütleler âhireti unutmuş, dünyaya dalmış.
6. Öncelikle imanı, İslam'ı, Kur'anı tanıtmak, insanlığı hakka çağırmak için harcanması gereken İslami fonları, petro-dolarları har vurup harman savurup israf ediyoruz, bir kısmını da zimmetimize geçiriyoruz.
Dünya hayatı bir imtihandır. İlmi, iktidarı, imkanı olup da yurt içinde ve dünyada Ümmet şuuru ile iman ve İslam çağrısı, daveti, tebliği yapmayanlar mes'ul olacaktır.
*(İkinci yazı)
Tarikatlar ve Ticaret
TARİKATLER, dinî cemaatler, islamî hizmet kuruluşları ticaret, bankacılık, sanayi işleri yapabilir mi, büyük anonim şirketlere, fabrikalara, holdinglere sahip olabilir mi?
Doğrudan doğruya yapmamalıdırlar.
Dolaylı olarak yapabilirler.
Örnekler veriyorum:
Şeyh efendi zengin ve başarılı iş adamı müridlerinden birine, yahut birkaçına emir verir (1)Büyük bir gazete çıkartın... (2) Büyük bir tv kanalı kurup işletin... (3) Bir otomobil fabrikası kurun, yüzde yüz yerli ve millî otomobil üretin... (4) Faizsiz ribasız bir karz-ı hasen bankası kurun... (5) Yurt çapında toptan fiyatına perakende mal satacak süper marketler zinciri kurun... (6) Büyük çapta ithalat ve ihracat işleri yapın... (7) İslamköy adında bin konutluk bir İslam şehri kurun, mimarlık ve şehircilik bakımından dünyaya örnek olsun...
Şeyh Efendi bizzat bu işlerle uğraşmaz, bunlardan kâr ve hisse almaz, verilirse kesinlikle kabul etmez.
Şeyh ve cemaat reisi bu işlere bulaşmayacağı gibi tarikatin ve cemaatin tüzel kişiliği de karışmayacaktır.
Şeyh Efendi, yakınlarının, akrabasının, hısımlarının ve dostlarının da bu işlerden nemâlanmasına izin vermeyecektir.
Müslümanlar büyük, güçlü, etkili medya faaliyet ve hizmetleri yapacaklar,
Holdingler kuracaklar,
Fabrikalar açacaklar,
Yurt çapında paralel ve alternatif bir eğitim ağı kuracaklar,
Otomobil ve uçak fabrikaları kuracaklar,
On binlerce süper marketleri olacak,
Velhasıl ticaret, sanayi, üretim, ithalat ihracat, finans sektörlerinde en ileride koşacaklar ama ulvî olan dini ve tarikatı böyle süflî dünyevi faaliyetlere alet ve vasıta kılmayacaklardır.
Şeyhlerin, din büyüklerinin, İslamî cemaat reislerinin zâhid olmaları, Kur'ana ve Sünnete uymaları, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) ahlakıyla ahlaklı bulunmaları, dünyaya sırt çevirmiş olarak mütevâzı yaşamaları, zenginleşmemeleri gerekir.
Tarikatlerin ve cemaatlerin müridlerine yaptıracakları ticarî, iktisadî, sınaî faaliyetler temiz ve şeffaf olacaktır.
İslâmî holding kurulacak diye binlerce vatandaşa hisse senedi satılıyor ve sonra bizim yeşil holding kısa zamanda batıyor, paralar kuş olup uçuyor. Yakın tarihte böyle şeyler oldu. Bunlar yüz karası işlerdir. Hiçbir tarikat veya cemaat böyle pis işlere ne doğrudan doğruya, ne de dolaylı olarak bulaşmamalıdır.
19'uncu asırda püriten Protestanlar büyük sanayi ve ticaret işleri yaptılar ama püritence, yani ahlak ve fazilet ilkelerine riayet ederek yaptılar.
Yakın tarihte elli kadar yeşil holding kuruldu, bunların kırkı iflas etti, para yatıranlar darbe yediler.
Müslümanlardan para toplayarak holding kurup da başarılı hizmet edenlere teşekkür ederiz, paraları toplayıp iflas edenlere yazıklar olsun size deriz.