Türkiye Mısır olacak mı?
Tunus’ta ve Mısır’da ortaya çıkan olaylar, bir şekilde ertelediğimiz pek çok tartışmayı hızla gündeme taşıyor. Geçmişte İslam, demokrasi, özgürlük ve yönetim modelleri üzerinden devam eden tartışmalar, uzun zamandır adeta askıya alınmış durumdaydı. Şimdi kimileri kaygıları üzerinden, kimileri mevcut pozisyonlarını korumak adına, kimi ise geleceği kurgulama telaşıyla bu başlıklara yeniden göz atma ihtiyacı hissediyor.
Türkiye’nin, 1960’larda esmeye başlayan ve 70’lerde hız kazanan tercüme furyasıyla, farklı ülkelerdeki İslami tecrübelerden haberdar olduğunu, kısmen de bunlardan etkilendiğini söylemek mümkün. Necmettin Erbakan liderliğindeki siyasi hareketin, Mısır merkezli İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) akımından yine belli bir düzeyde etkilendiğini, zaman zaman bu söylemin hareketin siyaset tarzına yansıdığını da söyleyebiliriz.
Daha sınırlı bir etki İran Devrimi için sözkonusudur. Kaldı ki belli küçük gruplar dışında İran Devrimi’nin Türkiye’deki İslami tecrübeye etkisi son derece zayıftır. İslam Devrimi kavramı, tarihi, sosyolojik, hatta jeopolitik nedenlerle bizde pek de sıcak karşılanmamıştır.
***
Bu cümleleri böylesine temkin dolu ifadelerle kurmamın nedeni şu. Bizim siyasi tecrübemizde İslami hareketlerin rolü ve etkisi, zaman zaman dışarıdan gelen rüzgarlardan etkilense de, önemli ölçüde yerli dinamiklerle açıklanabilir. MSP-RP örneklerinde olduğu gibi, zaman zaman iktidar ortağı olan siyasi partiler, sanki İslam dünyasındaki akımlara çok açıkmış gibi görünse de, esas itibarıyla son derece ‘milli’ bir dile sahiptir. Bu siyasi hareketin en dikkat çekici iddialarından birisinin ‘ağır sanayi hamlesi’ olduğunu hatırlamakta yarar var.
28 Şubat’ta ordu-yargı-medya-büyük sermaye eliyle oluşturulan baskı havası, o dönem iktidar ortağı olan Refah Partisi’ni bir siyasi tecrübe olarak değerlendirmeye fırsat tanımadı. Dolayısıyla neresinden bakarsanız bakın Türkiye bir büyük fırsatı heba etti. Hem de şu günlerde herkese demokrasi dersi vermeye kalkışan Ertuğrul Özkök’ler eliyle.
Bu sürecin ardından ortaya çıkan AK Parti’nin ise sanıldığından çok daha geniş bir alanda etki uyandırdığını, en azından büyük bir dikkatle izlendiğini daha şimdi fark ediyoruz. Belki şimdi değil, ama daha soğukkanlı değerlendirme yapmak için şartlar uygun hale geldiğinde, AK Parti’nin bir iktidar tecrübesi olarak ne kadar değerli olduğunu konuşma şansımız olacak.
***
Şimdilerde, işin tarihinden, dinamiklerinden pek de haberdar olmadığı anlaşılan birtakım çevreler, Mısır’da, Tunus’ta ve benzeri ülkelerde ortaya çıkan hadiselerin Türkiye’yi etkilemesinden, iktidar dengelerini değiştirmesinden bahsediyor.
Türkiye’nin, birilerinin ısrarla ‘radikal’ diye yaftaladığı bir İslami geçmişi ya da bu anlamda etkin olan bir din yorumu yok. Dünyada, özellikle de Batı’nın ‘hijyenik’ analizlerinde kullanılan kalıplarla Türkiye’yi ve bu ülkedeki dini hayatın gelişim sürecini anlamak mümkün değil.
Saygısızlık etmek istemem. Lakin bu meseleler, ‘dini siyasete alet ederseniz böyle olur’ ya da ‘ABD Ilımlı İslam projesini sahaya sürüyor’ gibi yaklaşımların çok ötesine geçmiş durumda. Geçen gün yazdığımı bir kez daha tekrar etmek zorunda hissediyorum. Türkiye’de ve şu günlerde adından bahsedilen tüm ülkelerde, İslam’dan ve Müslümanlardan bağımsız bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi mümkün değildir. Bunun dışında herhangi bir kesimin ya da sınıfın, böyle bir mücadeleyi yürütmesi, taşıması ya da inşa etmesi imkansızdır.