Mısır’a, “patlamış mısır” yiyerek bakanlar!
Ya ben çok ince eleyip sık dokuyor, hemen her olayda kılı kırk yarıyorum, ya da bizim “medyatör”ler son derece “cahil”ler... Hem “cahil”ler, hem de burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Meselâ “İslâm” dini, meselâ, “Müslüman”larla ilgili bir konudan söz açıldı mı; “Biz de Müslümanız” diyorlar ama, “dini konular”da fikir yürüttükleri zaman görüyorsunuz ki, “oryantalist”lerden hiç farkları yok!..
“Türk halkı”na ve “halkın inançları”na bir “Batılı” gibi bakıyorlar... Varsa-yoksa, “Batılılar” tarafından dile getirilen “görüş”ler, varsa-yoksa “Batılı yazarlar” tarafından yazılan kitaplar.. Ellerinden düşürmüyorlar onların kitaplarını... Onlar ne diyor, ne yazıyorlarsa, ona göre ahkâm kesiyorlar.
“Kendi mes’elelerimiz”e bile “onların gözü”yle, “onların penceresi”nden bakıyorlar...
“İslâm” ve “Müslüman” söz konusu olduğunda, “oryantalist”lerden ne öğrendilerse, onu dile getiriyorlar... Bir tek “İslâmi kitap” okumamışlar, bir tek “Müslüman yazar” tanımıyorlar!..
Ama, “ahkâm” kesmeye başladıklarında, “oryantalist yazarlar”ın yazdıklarını “gerçek” zannedip, başlıyorlar “nutuk” atmaya!..
“İslâm” ve “Müslüman” konusunda o kadar “cahil”ler, bu konulara o kadar “Fransızlar” ki; “patlamış mısır” yiyerek izledikleri “Mısır’daki halk ayaklanması” olayında, bunu bir defa daha gösterdiler...
Mısır’da daha ne olduğunun bile farkında değiller ama; “mübarek”lerin hemen hepsi birer “Mısır uzmanı” kesildi başımıza!..
Ya “babalarının çiftliği” gibi kullandıkları “köşe”lerinden ya da birer “nöbetçi konuşmacı” olarak çıktıkları “TV ekranları”ndan, adeta “ağız ishali”ne yakalanmış gibi cır-cır, car-car konuşuyorlar.
Bunlar var ya;
Ne Mısır’ı tanıyor, ne Tunus’u!..
İran’ı bile bir “Arap ülkesi” zannediyorlar ki; ne kadar “aydın” olduklarını varın siz hesaplayın!.. Zaten, bu “aydın”lar yüzündendir ki; Türkiye uzun yıllar “karanlık”ta kaldı, “askeri vesayet” altında inledi!..
Bunlar, öyle bir “aydın” ve öyle bir “uzman” ki, “dine Fransızlık”larını şöyle ifade etmişlerdi;
“Aaa; bu sene de hac, Kurban Bayramı’na denk geldi!”
MURAT BARDAKÇI’DAN BİR ANI!
“Dinî konulara o kadar Fransızlar” ki, Murat Bardakçı, önceki gün “çarpıcı” bir örnek verdi.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal; Ankara’dan ayrılmış, “hac” için Mekke’dedir... Kâbe’nin bitişiğindeki “Kral’ın Sarayı”nda ikamet etmektedir... “İhram”ını giyip, biraz sonra “tavaf” yapmaya gelecektir...
Bunu haber alan “gazeteci”ler, Beytullah’ın çevresinde sotaya yatarlar... Amaçları, merhum Özal’ın “ihramlı fotoğrafı”nı çekmektir.
O esnada “akşam” olmuş, hava iyiden iyiye kararmıştır.
Biraz sonra, Kenan Akın gelir yanlarına... “Özal’ı beklediklerini” öğrenince; “şunlara bir numara çekeyim” diye düşünür Kenan Akın!..
Bakalım yiyecekler mi?..
“Gazeteci”lere der ki;
“Özal’ı boşuna bekliyorsunuz... Görmüyor musunuz hava karardı... Siz, hava karardıktan sonra tavaf yapılmayacağını bilmiyor musunuz?.. Bu saatten sonra Özal gelmez... Gelirse, yarın sabah gelir!”
Kenan Akın bu!..
Defalarca hacca gitmiş bir adam... O bilmeyecek de, kim bilecek?..
Tabiî, Kenan Akın’ın asıl amacı “haber atlatmak”tır... “Özal’ın ihramlı fotoğrafı”nı kendisi çekecek, diğer gazetecilere “nal toplatacak”tır!..
Eee, bizim meslekte bu tür “medya puştlukları” vardır... Kenan Akın da, az “uyanık” değildir hani!..
Neyse, uzatmayalım...
Kenan Akın’ı “bir bilen” olarak gören gazeteciler, “zoka”yı yutarlar ve ayrılırlar Kâbe’den..
Tabiî, biraz sonra Özal gelir, “tavaf”ını yapar... Dolayısıyla, onun “ihramlı fotoğrafı”nı sadece Kenan Akın ve Murat Bardakçı çeker!..
“Haberi atlayan” diğer gazeteciler o kadar “cahil”dir, o kadar “embesil”dir ki; “haber şehveti”nden, etraflarında “tavaf” yapan insanları bile görmezler!..
Düşünmezler hiç;
Madem “hava karardıktan sonra tavaf yapılmaz”, o halde bu insanlar niye tavaf yapıyor?..
Gerçi onlar; “umre” nedir, “hac” nedir, “tavaf” nedir, onu da bilmezler ya, neyse!..
Çünkü onlar, olayın “ibadet” yönüne değil, “magazin” yönüne şartlanmışlardır..
Merhum Özal, bu olayı ertesi gün öğrendiğinde katıla katıla güler ve kaldığı sarayda, “ihramlı bir fotoğraf” çektirir de, diğerlerinin de gönlünü hoş eder...
MISIR HALKI KİME DİRENİYOR?
Murat Bardakçı’nın anlattığı bu olayı aktardım ki, “Türk basınının din cehaleti”ni görün!..
Bunlar, dün “hac” konusunda “cahil”lerdi, bugün de “Mısır” konusunda cahiller!..
Olaylar konusunda ne biliyorlarsa; “Batılı ajanslar”dan geçen haberler kadar biliyorlar!..
Dolayısıyla; bildikleri, “olayın gidişatı”ndan ibaret... Hâlâ “olayın ruhu”nu kavrayabilmiş değiller!..
O kadar “kör”ler ki;
Mısır’daki “halk ayaklanması” ile bir “Ergenekon organizasyonu” olan “Cumhuriyet mitingleri”ni aynı kefeye koyma eblehliğine düşüyorlar.
Ulan “ebleh”ler;
Mısır’daki halk ayaklanmasının sebebi, “özgürlük” istemek, “demokrasi” istemek... Adamlar, “30 yıldır süren zulüm ve dikta yönetimi”ne başkaldırıyor!.
Peki, “Cumhuriyet mitingleri”nin amacı neydi?..
Onlar, “Çankaya’da bir türbanlı” görmek istemedikleri için miting yapmamış mıydı?..
Mısır halkı, “dikta”ya karşı sokaklarda!..
Ya Cumhuriyet mitingçileri?!?..
Onlar da, “statüko”nun, yani “askeri vesayet”in devam etmesi için yürüdü...
Arada o kadar fark var ki!..
Ama bunlar o kadar cahil, o kadar aptal ki, bu farkı bile farkedemiyor!..
ONLARIN ROL MODELİ ERDOĞAN!
Şu “ebleh”liğe bakar mısınız;
“Arap dünyasında kıyametler kopuyor, diktatörler korku içinde tir tir titriyor” deyip, eklemişler;
“Ankara ise sus pus!”
Ulan “salak”lar,
Ulan “aptal”lar,
Ulan “gerzek”ler!..
Aklınızı kiraya mı verdiniz, yoksa beyninizi tatile mi gönderdiniz bilmiyorum ama;
Tunus halkının da, Mısır halkının da “model” aldığı yer Ankara, “örnek” aldığı kişi de Tayyip Erdoğan’dır!..
Bugün, “halk ayaklanması”nın liderleri bile “Erdoğan’ı örnek aldıklarını” söyler ve milyonlarca insan bir “özgürlük lideri” olarak gördükleri “Erdoğan’ın posterleri”ni taşırken, sen kalkmış “Ankara sus pus” diyorsun!..
Be hey geri zekâlı;
Senin gözlerin mi kör, kulakların mı sağır, yoksa beynini kiraya mı verdin ki; olan-biteni okumaktan acizsin!..
Kalkmış, “Ankara sus pus” diyorsun!
Ulan salak; Tayyip Erdoğan daha ne desin ki?..
İşte, dedi diyeceğini;
Mübarek’e, “Git artık” dedi!..
Daha ne diyecekti ki?..
Ama sen, hâlâ farkında değilsin, bu “isyan ateşi”nin Davos’taki “One minute” çıkışıyla yakıldığının!..
Bu “direniş”in, “Mavi Marmara’daki 9 Türk şehidinin kanları” ile beslendiğini göremeyecek kadar “kör”sün!..
O kadar “kör”sün ki;
Bu hareketi “İsmet İnönü’nün hanesine yazacak” kadar!..
Ulan salak;
Senin İsmet İnönü dediğin adam, “devlet gücü”nü arkasına alıp, halka zulmetti!.. Mısır halkı ise, “devlet zulmü”ne direniyor!..
Gerçekten acıyorum bunlara!..
Kendilerine “pay” çıkarmaya çalışıyorlar ama, “olayları okuyamadıkları” için, iyice dağıttılar!..
Ne rot kaldı, ne balans!..
Hepten şaşırdılar,
Hepten dağıttılar!..
MÜSLÜMAN KARDEŞLER’İ DE BİLMİYORLAR!
O kadar şaşırdılar, o kadar dağıttılar ki, bir yandan “ayaklanmayı destekliyor” ayaklarına yatıyorlar, bir yandan da, “isyanın temeli”nde yer alan “Müslüman Kardeşler” adlı teşkilatın bir “terör örgütü” olduğunu zannediyorlar!..
Merhum Hasan el Benna’yı da tanımıyorlar, onun kurduğu “Müslüman Kardeşler Teşkilatı”nı da!..
Hem Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nı bir “terör örgütü” sanıyorlar, hem de “halk ayaklanması”na sahip çıkıyor görünüyorlar!..
Dedim ya;
Ne yapacaklarını hepten şaşırdılar!..
Hepten dağıttılar!..
Ama, olacağı budur!..
Sen kalkıp, “İslâmi” bir direnişe “oryantalist” gözüyle bakar, olayları “Batılı ajanslar”dan geçen haberlerden okumaya çalışırsan, işte böyle “çelişki”ye düşer, işte böyle apışıp kalırsın!..
Bu “aşağılık kompleksi”nden kurtulmaz, olaylara “Batı gözlüğü”nden bakmaya devam edersen, daha çoook şaşırır, daha çoook gülünç olursun!..
O halde, sen sen ol;
“Amuda kalkmış” vaziyette “baş aşağı” durup da, olaylara “oturma organı”nla bakmak yerine, “ayaklarının üstünde” dur da, “komik” olmaktan, kendine güldürmekten kurtul!..
Bil ki, orası Mısır!..
Televizyon karşısında “patlak mısır” yiyip de, oraya “kısır” bakmaktan kurtul!.
Bu kıyakçılığımı da unutma!..
===============
Bunun adı “ihanet”tir!
Bir masum köpeği “kuduz” ilan ettin mi, onunla mücadele eden ve hatta onu öldüren bir adama “kahraman” gözüyle bakarsın!..
Bunun tam tersi de olur... Bir insanı, hâşâ “melek” ilân edersen, ona yönelik “eleştiri”lerin önünü de daha baştan keser, ona “dokunulmazlık zırhı” geçirirsin!..
Geçmişte, ÇYDD Başkanı Türkan Saylan için yapmışlardı bunu... Onu bir “eğitim meleği”(!) ilân etmişler, dolayısıyla “ikna odalarında başörtülülere zulüm uyguladığını” görmemizi engelleyeceklerini sanmışladı... Ama, sonradan ortaya çıktı ki; “melek” dedikleri kadın, birçok “şeytani plân”a imza atmış; hem “PKK” ile hem “cuntacılar” ile işbirliği yapmıştır...
Şimdi de, Defne Joy Foster adlı kadını “melek” ilân edip, hakkında yapılacak eleştirilerin önüne geçmeye, dolayısıyla “çağdaş yaşam biçimi”ni “masum” ve hatta “meşru” göstermeye çalışıyorlar!..
Ama, hiç kimse kusura bakmasın; bu olayda “masumiyet” yok!.. Tam aksine, “ihanet” var... Bir koca düşünün ki; “çocuğunun annesi” olan karısının cesedini, “başka bir erkeğin yatak odasında” buluyor!.. Bunun adı, bütün dünya dillerinde “ihanet”tir!.. Bir kadın ki; niye “kendi kocasının yanına” değil de, “ilk defa tanıştığı bir adamın yatak odası”na gidiyor ve orada ölüyor?..
Bunu izah edecek bir “insan” varsa, buyursun konuşsun!..