Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Başbakan Kıbrıs konusunda haklı

Başbakan Kıbrıs konusunda haklı

Bu başlığı attım ya, eminim bazılarından damgayı yedim: “Vay yandaş vay!”
“Yandaş-candaş-yoldaş” tartışmasına hiç girmeden (çünkü bu tanımlamalar siyasi olduğu için sübjektiftir), Başbakan’ın Kıbrıs’taki protestolarla ilgili değerlendirmesine katıldığımı bir kez daha belirtiyorum... Katılıyorum, çünkü Başbakan haklı...
Hem çalışmadan kazanacaklar, Türkiye’de memurların aldığının 3-4 mislini alacaklar, hiçbir şey üretmeden tüketecekler, yıllardır hiçbir çaba göstermeden yaşayacaklar, sonra da dönüp “Türkiye defol!” pankartları açacaklar... Bu hazmedilebilir bir “vefasızlık” (en hafif tabiri seçtim) değil...
Gittiğimde çok şaşırmıştım. Gümrük polisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına “üçüncü sınıf insan” muamelesi çekiyordu.
İngilizlerle Yunanlılar birinci sınıf, Rumlar ve Kıbrıslı Türkler (kendileri) ikinci sınıf, biz üçüncü sınıf...
Bugün Sayın Başbakan’ın söyledikleri o gün benim de dilimin ucuna gelmiş, “Maaşını ben veriyorum, kendine gel!” dememe ramak kalmıştı.
O gün söyleyemediğimi döner dönmez yazdım. Yazdıklarım Sayın Başbakan’ın söylediklerine yakındı: “Stratejik” endişelerim olmadığı için belki biraz daha sertti.
Artık bu konuyu konuşmanın zamanıdır...
Soru şu: Kuzey Kıbrıs’takileri, bizden daha iyi şartlarda yaşatmak için, çoluk çocuğumuzun rızkından daha ne zamana kadar fedakârlık yapacağız?
Zihniyet belli. Tavır belli. Durum ortada... Ne kadar pahalı şarkıcı, türkücü, manken, dansöz varsa, özel günlerde hepsi Kıbrıs’ta...
Hayat “vur patlasın, çal oynasın” kıvamında: Envai çeşit kumarhane, meyhane, gazino ve sair eğlence yerleri gırla gidiyor...
Rüyamızda bile görmediğim evlerde oturup, hayalimizi dahi süslemeyen arabalara biniyor, har vurup harman savuruyorlar (gördüm), ama yine de bize verip veriştiriyorlar.
Sanırım tarih “tekerrür” ediyor. Sadece tarih değil, hatta “talih” de tekerrür ediyor.
Bu bağlamda tarihe baktığım zaman, İnebahtı Deniz Savaşı’nı görüyorum. Bu savaşta Osmanlı Devleti kos koca bir donanma kaybetmiş, Kaptan-ı Derya Ali Paşa başta olmak üzere, pek çok yetişmiş denizcisini de şehid vermişti.
Bu kanlı savaşın sebebi Kıbrıs’tı... Kıbrıs’ı almamız, Avrupa’da büyük bir paniğe sebep olmuştu. Papa’nın çağrısıyla Venedik, İspanya, Malta ve İtalya devletleri birleşip ellerindeki tüm savaş gemilerini üzerimize gönderdiler. İnebahtı’da donanmamız imha edildi (7 Ekim 1571).
Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, hemen yeni bir donanma hazırlanmasını emretti. Fakat Kaptan-ı Derya Uluç Ali Paşa’nın buna bir itirazı vardı: “Onca gemiyi inşa itmek içün sayısuz ağaç, donanımlarını tam ve tekmil yapmak içün arşınlarca halat, yelkenleri içün binlerce kulaç kavi bez, gemileri toplarla bezemek içün çelik ve dökümhane lâzımdur. İlla bu kadar kısa zamanda bunları oldurmanın mümkünatı yoktur. Bunca nevale tedarikine Osmanlı hazinesinin tamamı bile kâr etmez.”
Sokollu’nun cevabına bakar mısınız? “Bak a Paşa!.. Kaptan-ı Derya’sı olduğun devlet öyle muazzam bir devlettir ki, isterse bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabilir. Hangi geminin malzemesi yetişmezse, gel onu benden al!”
Bir yıl içinde yeni bir donanma inşa edilip İnebahtı mağlubiyetinin intikamı alındı.
Yani biz Kıbrıs uğruna 1500’lerden beri şehid veriyoruz. “Türkiye defol!” pankartları altında yürüyenler, ne verdi acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi