Pınar Selek’e özgürlüğün yolları... Haluk Kırcı’ya zindanlar
Ne desem, nasıl başlasam?.. Doğrudan Pınar Selek’ten mi başlasam, yoksa Haluk Kırcı’dan mı söz etsem... Haluk Kırcı, yıllar önce, cezaevinden bana gönderdiği bir mektupta; “Bu ülkede herkesin cezası biter, iki kişinin hariç” diyor ve ekliyordu: “Haluk Kırcı ve Mehmet Ali Ağca’nın cezası bitmez!.. Çünkü biz Sabetayistlere bulaştık... Artık öğrendim ki, Sabetayistlere bulaşanın cezası bitmez!”
Gerçekten de öyle oldu!..
Ağca, bir ara “tahliye” olmuştu... Bir süre sonra; “Daha cezan varmış!. Eksik yatmışsın” denilerek, tekrar “cezaevi”ne gönderilmişti!.. Şu anda “dışarıda” ama, hiç belli olmaz, yine “içeri” alabilirler... Tıpkı Haluk Kırcı gibi!..
Malûm, Ankara Bahçelievler’de “7 TİP’liyi öldürmek”ten müebbet hapis cezasına çarptırılan Haluk Kırcı, içeride kaç yıl yattı, kaç defa tahliye edildi ve kaç defa içeri alındı, inanın sayısını ben bile unuttum!..
Öyle bir ceza ki;
“Artema musluğu” gibi!..
“Aç!.. Kapa!”
Aç kapıları dışarı çıkart!.. “Daha cezan bitmemiş” de, yeniden içeri al, kapat kapıları!..
SUÇU ÜLKÜCÜ OLMAK MI?
Herhalde hatırlarsınız...
Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 2000 yılının başlarında, benim de aralarında bulunduğum gazetecilere aynen şöyle demişti:
“Tamam. Haluk Kırcı Bahçelievler’de 7 kişiyi katletti... Ve siz, onun 7 defa idam edilmesi gerektiğini savunuyorsunuz... Peki, Adil Şahin gerçeğini niye görmezden geliyorsunuz?.. Adil Şahin de; 146. maddeden, yani anayasal düzeni cebren değiştirmeye kalkışmak suçlamasıyla yargılandı ve idama mahkûm oldu. Haluk Kırcı’nın 7 kişiyi öldürdüğünden bahsediyorsunuz... Adil Şahin de, karakol basarak tam 8 eri katletmişti!.. Ama, Adil Şahin’e 1 idam cezası verildi!..
Sonra da 8 Nisan 1991’deki şartlı tahliyeden yararlanıp, 3 yıl sonra dışarı çıktı!”
Evet; bu olay “ilk defa” açıklanıyordu kamuoyuna... Belki hiç kimse bilmiyordu ya da bilenlerin işine gelmiyordu...
İşte ben, sonraki yazılarımda, hep bu “çelişki”yi dile getirmiştim...
“8 askerin katiline özgürlüğün yolları, Haluk Kırcı’ya zindanlar!”
Hep sormuştum; “Tek idamla yargılanabilmek için, bu ülkede ‘asker katili’ veya ‘solcu’ olmak mı gerekiyor?.. 7 TİP’linin canı, 8 askerden çok mu daha değerlidir?.. Haluk Kırcı’nın suçu ülkücü olmak mıdır?”
Ama hiç kimse;
1989’da Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde karakol basıp, 8 askeri katleden Adil Şahin’in neden tek idamla yargılandığını ve “nasıl olup da 1991’deki şartlı tahliyeden yararlanıp, 3 yıl sonra dışarı çıktığını” sormadı!.. Hatta hatırlamadı bile!..
Düşünebiliyor musunuz;
“8 askerin katili” Adil Şahin, “sadece 3 yıl hapis” yatıp, çıkıyor!..
“7 TİP’liyi öldürmek”ten sanık Haluk Kırcı ise, 8 Eylül 1978’den bu yana “zindan”larda!..
Hem de, “bırakılıp bırakılıp, tekrar tekrar içeri atılarak!”
Dünkü Akit’te de okuduğunuz gibi;
“Haluk Kırcı, yeniden cezaevinde!”
Bu defa da;
“6 yıl 8 aylık bir başka hapis cezası”nın infaz edilmesi için!..
Sessiz-sedasız girdi içeri!.. Ne yanında, ne arkasında hiç kimsecikler yoktu!.. Ne “destek” veren vardı, ne de “slogan” atan!..
“Kimsesizler mezarlığı”na gider gibi gitti cezaevine... Yapayalnız ve tek başına!
PINAR SELEK’E BERAAT!
Tam bu “çelişki”yi yazmaya hazırlanıyordum ki, “ajans”lardan dün gelen bir haber yüzerine bağırdım; “Adalet mi bu?”
Haber, özetle şöyleydi:
“Eminönü’deki Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin de yaralandığı patlamaya ilişkin davada Cumhuriyet Savcısı, Yargıtay’ın bozma kararına uyulmasını talep etti. Mahkeme ise Pınar Selek ile ilgili beraat kararında direnilmesine, diğer sanıkların kararının ise bozulmasına hükmetti.
Duruşmayı, Yazar Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, İstanbul BDP Milletvekili Akın Birdal ve eski Türk Tabipler Birliği Başkanı Gencay Gürsoy ve DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ile Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamenter Komisyonu Eş Başkanı Helene Flautre’nin de olduğu Avrupalı parlamenterler ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden çok sayıda kişi takip etti.”
Görüyorsunuz değil mi;
Pınar Selek söz konusu olduğunda, hemen herkes arkasında!.. “Yazar”lar da arkasında, “sendikacı”lar da!.. “Avrupalı 21 örgüt” de arkasında, “siyasi”ler de!..
Oysa, Pınar Selek de, aynen Haluk Kırcı gibi, “7 kişinin ölümü”ne yol açmaktan yargılanıyordu...
Haluk Kırcı söz konusu olduğunda;
“Bir adama 7 defa idam cezası veriyorsunuz... Ne yani; bir defa idam ettiğinizde, cesedini ipten alıp, yine mi idam edeceksiniz?.. Adamı, ipten alıp alıp, 7 defa ipe mi çekeceksiniz?” diye sormayanlar, baktım da “Pınar Selek’e destek” için, dün resmen “gövde gösterisi” yaptılar!..
Tabiî, bu “gövde gösterisi”nin amacı, “mahkemeye baskı” içindi!..
Sonunda, başardılar!..
“Beraat” ettirdiler Pınar Selek’i!..
Ama, öyle umuyorum ki;
Savcı Nuri Ahmet Saraç, bu “beraat” kararına itiraz edecek ve dâvâ, yeniden “Yargıtay Ceza Genel Kurulu”na gidecektir!.. Çünkü Savcı Saraç, Pınar Selek’in “suçlu” olduğuna ve hatta “o bombayı Selek’in koyduğuna” inanıyor!..
MISIR ÇARŞISI’NDAKİ KATLİAM!
Ne dersiniz; o günlere yeniden dönüp, olayı hatırlayalım mı?..
Olayı biliyorsunuz...
9 Temmuz 1998’de, Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı’nda bir “patlama” meydana gelmiş ve 7 kişi ölmüş, 127 kişi de yaralanmıştı...
Sanıklardan biri de “sosyolog” olduğu ileri sürülen Pınar Selek’ti!..
Hele hatırlayın o günün gazeteleri ve televizyonlarını!.. “Katliam sanığı” olarak tutuklanan Pınar Selek’i kurtarabilmek için, “yargı” üzerinde resmen ve alenen “baskı” kurmuşlardı...
“Pınar Selek’le kadın dayanışması” diyerek, Pınar Selek’e “destek” açıklamaları yayınlıyorlardı...
Röportajlar!.. Röportajlar!..
İçi “gözyaşı” dolu demeçler!..
“Bol imzalı bildiriler!”
Hepsi, Pınar Selek’i demir parmaklıklar arkasından çıkarmak içindi!..
Sonunda başarmışlardı...
Pınar Selek, “sadece 2.5 yıl tutuklu” kalmış ve serbest bırakılmıştı!..
KOD ADI “LEYLA” MI?
Hayır, “Pınar Selek suçludur” demiyorum... Çünkü ben, “suçluluğu kanıtlanıncaya kadar” herkesin “masum” olduğuna/olacağına inanıyorum!..
Ancak, ben böyle inansam da, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç böyle düşünmüyordu...
Savcı Nuri Ahmet Saraç, Mısır Çarşısı’ndaki patlamanın “tüpgaz”dan değil, “bomba”dan olduğuna ve bu bombanın da, olay yerine “Pınar Selek tarafından konulduğuna” inanıyordu...
Bu inancını da, 29 Aralık 2005 tarihli duruşmada açıklamıştı...
Savcı Saraç, Cumhuriyet Savcılığı’nca “bilirkişi heyetinin yaptığı inceleme” ve toplanan “deliller” üzerine düzenlenen raporda; LPG tüplerinin boşalmasının söz konusu olmadığı, maktul Fethi Çulfaz’ın hemen yakınında bulunan nitroselüloz içeren patlayıcı maddenin infilakı ile patlamanın meydana geldiğinin belirlendiğini ifade ediyordu...
Savcı Saraç, bazı sanık beyanlarına göre “Leyla” kod adını kullanan Pınar Selek’in atölyesine “Azat” kod adlı Abdülmecit Öztürk’ün bomba yapımında kullanılan malzemeleri getirdiğini, TNT’nin salata rendesiyle rendelendiğini, patlama düzeneğini hazırlayan Pınar Selek’in bombayı Mısır Çarşısı’ndaki “Ünlüoğlu Büfe”ye bıraktığını bildiriyordu!..
Ve “mütalaa”sını açıklıyordu:
“Aralarında Pınar Selek’in de bulunduğu 5 sanık, müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalıdır!”
TAM BİR ÇİFTE STANDART!
Buna rağmen, mahkeme “beraat” kararı vermiş ve Selek tahliye edilmişti...
Ne var ki;
Bu “beraat” kararı temyiz edilmiş ve Yargıtay da “Selek’in beraat kararının bozulmasına” hükmetmişti!..
Dün ise; Mahkeme, “kendi kararında direnmeye” karar verdi... Yani, Yargıtay’ın “bozma” kararına uymadı!..
Kararın bu yönde çıkmasında; “sesleri gür çıkan” çifte standartçıların, “kavga lobileri”nin, “maraza çeteleri”nin ve “habis tahakkümcüler”in elbette büyük rolü vardır!..
Onların kafa yapıları belli;
“Pınar Selek’e özgürlüğün yolları,
Haluk Kırcı’lara ise zindanlar!”
Hadi, yürekleri yetiyorsa;
“Hayır, böyle değil” desinler!..
Neredesin vicdan, neredesin insanlık?
Ve, neredesin adalet?!?..
==================
Kılıçdaroğlu’ndan Arap açılımı!
Bugüne kadar; “başörtüsü, Kürtler ve af” gibi konularda, son olarak da “liberaller” konusunda “açılım üstüne açılım” yapan ama, hepsi de “sonuçsuz” kalan Bay Kemal Kılıçdaroğlu, dün de “Arap açılımı” başlatmış...
Dün, “Ortadoğu-Arap gazetecileri” ile kahvaltılı basın toplantısı yapmış... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Hüsnü Mübarek, Mısır halkının sesini dinlemeli” çağrısının, “Mısır’ın iç işlerine müdahale” olduğunu söyleyince, Arap gazeteciler; “Bütün dikta yönetimleri gibi, Mübarek de sizin gibi düşünüyor” deyip, bir anlamda, Kılıçdaroğlu’nun “Hüsnü Mübarek ağzı kullandığını” söylemişler!..
Adam “Türkiye’yi tanımıyor” ki, “Arap coğrafyası”nı nereden bilsin?.. Dolayısıyla, “Mübarek ağzı” kullanması gayet doğal!.. Çünkü, kendisi de; “Mübarek’in Türkiye şubesi”ni temsil ediyor!..
O toplantıda; bir Arap gazetecinin; CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın; “Arap kadınları gibi olmak istemiyoruz” açıklamasını hatırlatması üzerine, Bay Kılıçdaroğlu; “Bu söylemi doğru bulmuyorum” deyip, eklemiş; “Canan Hanım’ı o bölgeye göndermemiz lâzım!.. Arap dünyasını tanıması gerek!”
Canan Hanım, bu teklife ne der, bilemem... “Şam’ın şekeri”ni tattıktan ve “Arabın yüzü”nü gördükten sonra, eminim ki; oralara yerleşir ve bir daha Türkiye’ye uğramaz!..
Kılıçdaroğlu, bir an önce Canan Hanım’ı oralara göndermelidir!.. Görsün, tanısın Arapları... Herhalde mutluluktan uçar!..