Temiz Siyaset Nasıl Olur?
TEMİZ siyaset nasıl olur, nasıl yapılır?.. Bu soruya her kafadan ayrı cevap verilecektir. Benim cevabım aşağıdadır.
Bir: Hem ticaret ve zenginleşme, hem temiz siyaset birlikte olmaz.
İki: Mal ve servet beyan edecek, bu beyanın doğru olduğunu, mukaddes kitap üzerine yemin ederek te'yid edecektir.
Üç: Kendisi ve yakınları (hanımı, çocukları, kardeşleri vs), kendisinin siyaset yaptığı zaman dilimi içinde zenginleşmeyeceklerdir, bu konuda geçerli garantiler verilecektir.
Dört: Temiz siyaset ile yalan bir arada yürümez. Yalan söylemeyi, aldatmayı adet haline getirmiş kimseler siyasete sokulmayacaktır.
Beş: Siyasetçi ahlaklı, faziletli, mürüvvetli ve bilge olacaktır. Kendisinde bu dört sıfat ve haslet bulunmazsa o ülkenin işi bitiktir.
Altı: Makamı, mevkii, vazifesi ile ilgili olanlar dışında hiçbir dokunulmazlığı olmayacaktır.
Yedi: İyi ve lüks bir konutta oturmayacak, lüks giyinmeyecek, lüks yemek yemeyecek, lüks olmayan güvenli vasıtalarla seyahat edecektir. Ailesi de lüks ve israf sergilemeyecektir.
Sekiz: Başkanlığı, yüksek makam ve mevkide bulunmayı ateşten gömlek giymiş gibi görecektir.
Dokuz: Gereken güvenlik tedbirleri alınmak şartıyla haftada bir halkın arasına girecektir. Mesela: Bir halk lokantasında yemek yiyecek, bir kahvehanede çay içecek, çarşı ve pazardan alış veriş yapacak; otobüse, tramvaya, metroya, minibüse, banliyö tren ve vapuruna binecek, halk hastanelerini ve hapishaneleri ziyaret edecektir.
On: Maaş alıyorsa, her ay bunun en az 10'da birini sadaka olarak dağıtacaktır.
On bir: Hiçbir şekilde, bir kere bile ben demeyecektir.
On iki: Kendisini övdürtmeyecek, övülürse övgüleri kabul etmeyecek, meddahların suratlarına toprak saçacaktır.
On üç: Mükafat (ödül) olarak Haliq'in rızasını ve halkın hayır dualarını bilecektir.
On dört: Hafta tatili, yıllık izin yapmayacak, günde 24 saat, haftada 7 gün, senede 365 gün (Dört senede bir 366 gün) ülkesinin, halkının, devletinin hizmetinde olacaktır.
On dört: Kefenini hazır bulunduracak, dindar bir Müslümansa abdestsiz gezmeyecektir.
On beş: Fırat kenarında bir oğlağı bir kurt kapsa, Adil olan Allah'ın bunun hesabını kendisinden soracağını çok iyi bilecek ve bu yüzden hüzünlü olacaktır.
On altı: Hiçbir emaneti (makamı, mevkii, memuriyeti, başkanlığı, vazifeyi) layık ve ehil olmayanlara vermeyecek, ehil olanlara verecektir.
On beş: Yalakaları, dalkavukları, yağcıları, yiyicileri, suratlarına toprak saçılası meddahları, münafıkları, riyakarları, Altın Buzağı putuna tapanları, benlik esirlerini yakınına yaklaştırmayacaktır.
On altı: Kendisine yedi üyelik bir "Bilgeler ve Aqiller Şurası" seçecek ve işlerini onlara danışacaktır.
On yedi: Hanımının ve çocuklarının kaprislerine boyun eğmeyecek, fantezilerine izin vermeyecek, lüks ve israflarını önleyecektir.
Evet temiz ve şeffaf siyaset böyle olur. Lafla, kuru edebiyatla olmaz.
*(İkinci yazı)
Ümmet Şuuru Cemaat Asabiyeti
BİR Müslümanda ümmet şuuru yoksa, cemaat veya hizip asabiyeti çoksa o kişi vasıflı ve olgun bir Müslüman olamaz.
Niçin olamaz? Çünkü, Allah bütün mü'minleri kardeş kılmıştır. Bütün mü'minler tek bir ümmet oluştururlar. Binaenaleyh vasıflı ve kamil mü'min, imanı olan her Müslümanı "Kendinden... bizden" bilmelidir.
Müslümanın ana mensubiyeti ümmet'tir. Bir tarikata, bir cemaate, bir fırkaya veya gruba mensubiyet ana mensubiyet değil, alt mensubiyettir.
Bugün bazı fırka mutaassıplarında, ümmet birliğini tehlikeye atacak derecede koyu bir cemaat asabiyeti görülmektedir.
Eski ilmihallerde yazar. "Hangi ümmettensin?" Cevap: "Muhammed ümmetindenim."
Ehl-i Sünnetin fıkıh mezhepleri iyidir, güzeldir, doğrudur. Kur'anı ve Sünneti hayata uygulayabilmek için her Müslümanın dört fıkıh mezhebinden birine bağlı olması gerekir. Müslüman mezhepli olacaktır ama mezhepçi olmayacaktır.
Tasavvuf tarikatları iyidir, güzeldir, doğrudur. Nasibi varsa bir Müslüman bir tarikata girer, şeyhinden veya mürşidinden feyz alır, tarikatli olur ama asla tarikatçı olmamalıdır.
Bütün hak tarikatlar Tarikat-ı Muhammediyenin (Salat ve selam olsun ona) şubeleridir.
Fıkıh mezhebini din ile özdeşleştirmek yanlıştır. Tasavvuf tarikatini din ile özdeşleştirmek yine yanlıştır.
Birbiriyle can ciğer arkadaş olan iki Müslümandan birinin Nakşi, diğerinin Kadiri olmasında hiçbir sakınca yoktur. Hangisi muttaki ise derece itibarıyla o üstündür.
Tarikat mensubu bir Müslüman, kendi şeyhine, mürşidine hürmet eder, onu çok sever. Aynı zamanda diğer tarikatların şeyhlerine de, kendi şeyhine ettiği gibi hürmet eder. Yeter ki, bu şeyhler gerçek şeyhler olsun.
Müslümanlar, olumlu ve rahmani çeşitlilik içinde tek bir Ümmet oluştururlar. Müslümanların rahmani çeşitlilikleri nelerdir:
1. Dört fıkıh mezhebidir. Bunlar esasta, usulde, temelde birdir. Çeşitlilik ayrıntıdadır.
2. Tasavvuf tarikatleri. Bunlar da esasta, usulde, temelde birdir, hepsi birer Tarikat-ı Muhammediyedir.
3. Müslümanlar arasındaki meşreb farklılıkları da hayırlı, rahmani bir çeşitlilik oluşturur.
Ümmet birliğine, İslam kardeşliğine zarar veren olumsuzluklar, aşırılıklar nelerdir?
a. Neo-hariciliktir.
b. İslam'ı bir cemaatin, tarikatin tekeline alma konusundaki taassuplardır.
c. Kendi meşrebini bütün Müslümanlara empoze etmek gayretleridir.
d. Müslümanları "Bizden olanlar ve bizden olmayanlar" diye ikiye ayırmak, kendi meşrebine ve cemaatine mensup olmayan mü'min kardeşlerini dışlamaktır.
e. Hiçbir geçerli fetvaya ve kadı i'lamına dayanmaksızın mü'min kardeşini küfür ve şirk ile suçlamaktır.
Hangi meşrebten, tarikatten, cemaatten olurlarsa olsunlar bütün gerçek Müslümanlar zaruriyat-ı diniyede, İslam'ın esaslarında, usulünde, temellerinde ittifak etmişlerdir.
A. Beş vakit namaz farz-ı ayndır ve kılınmalıdır.
B. Ramazan ayında oruç tutulmalıdır.
C. Zekat Kur'an, Sünnet ve Şeriat hükümlerine göre verilmelidir.
Ç. Kadın ve kızlar tesettüre girmelidir.
D. İslam dini her türlü ribayı/faizi yasak ve haram kılmıştır. Riba/faizden uzak durulmalıdır.
Bir Müslümandaki inançla ilgili bid'atler ve sapıklıklar kendisini küfre götürmedikçe o kişi Müslümandır ve onu Ümmet-i Muhammed'ten dışlamaya ve atmaya kimsenin hakkı yoktur.
Bir Müslümandaki bid'atin kendisini küfre götürdüğüne kim karar verir?.. Böyle bir hükmü ancak selahiyetli ve vazifeli müftü verir. Bununla da bitmez. Müftünün vereceği fetvanın kadı tarafından tasdik edilmesi, şer'i ilam haline getirilmesi gerekir. Birtakım cahillerin isim vererek tekfir etmeleri affedilmez bir aşırılıktır, neo-hariciliktir. Tekfir konusunda ancak kural söylenebilir. Mesela anonim olarak "Namazın farziyetini inkâr eden kâfir olur" denebilir ama kimlik belirterek "Şu adam namazı inkâr etti ve kafir oldu" denemez. Çünkü bu çok ağır bir itham ve suçlamadır. İfade alınması, savunma istenmesi gerekir.
Bütün Müslümanların ümmet konusunda uyarılmaları, onlarda ümmet şuurunun geliştirilmesi, ümmet şuuruna, birliğine zarar veren cahili cemaat asabiyetleriyle mücadele edilmesi gerekir.
Bir Müslüman katil oldu, idama mahkum edildi ve asıldı. O da bizim kardeşimizdir. Öldükten sonra cesedini almamız, yıkayıp kefenlememiz, cenaze namazını kılmamız, bağışlanması için dua etmemiz ve kabrine koymamız gerekir.
Recm edilerek öldürülen bir mü'minin durumu da böyledir.
Bir Müslüman bize kötülük edebilir ama onda iman bulundukça (ki aksi isbat edilmedikçe o mü'mindir) biz onu dinden çıkartamayız, onunla kardeşlik bağımızı inkar edemeyiz.
Bu devirde haricilik mezhebi (daha doğrusu fırkası) hortlamıştır. Bu mezhep Ehl-i Sünnet ve Cemaat dışındadır, bozuk bir fırkadır.
Cenab-ı Hak cümlemizi, ümmet şuuruna sahip, fırka ve hizip asabiyetinden uzak, iman sahibi herkesi kardeş kabul eden, orta yoldan giden Müslümanlardan eylesin.