Bekar Bir Erkeğin Geceleyin Evine Gidip Orada Ölen Genç Kadına Dair
Önce gerçekleri yazacağım, sonra hüküm kısmına geçeceğim.
* Birinci gerçek: Evli ve bir çocuklu genç bir hanım, bir gece içkili bir mekanda bir erkekle tanışır, hayli içki alır ve gecenin geç vakitlerinde onun evine gider.
* İkinci gerçek: Orada, sebebi henüz belirlenmeyen bir şekilde ölür.
* Üçüncü gerçek: Ölen bu hanım tv sunucusudur. İlerici, çağdaş meslektaşları, medya kurumları, nice yazar geceleyin henüz yeni tanıştığı yabancı bir erkeğin evinde ölen bu kadını adeta bir azize haline getirirler ve yoğun matem yayınları yaparlar.
* Dördüncü gerçek: Yine çağdaş ve ilerici kesime mensup ünlü bir yazar, ölen kadını tenkit eden ve kınayan bir yazı yazar.
* Beşinci gerçek: Bu yazı, o kadını çok sevenleri, çok tutanları, azize haline getirenleri çok sinirlendirir, hep birden ona saldırırlar, hayli gürültü patırtı olur.
Hüküm:
1. Bendeniz Türkiye'deki Sünni çoğunluğa mensup Müslüman bir vatandaşım... Müslümanlık, evli bir kadının geceleyin sarhoş olarak yabancı ve bekar (üstelik de yeni tanışmış olduğu) yabancı bir erkeğin evine gitmesini hoş karşılamaz, böyle bir şeyi kötü görür ve kınar.
2. Bu durumdaki bir kadının azize ilan edilmesi de biz Müslümanların nazarında hoş bir şey değildir.
3. Bendeniz, ölen kadının acılı annesini üzmemek için bu konuda ağır tenkitler ve kınamalar içeren bir yazı kaleme almayı uygun görmem.
4. Bu durumdaki bir kadını tenkit etmek ve kınamak, fikir ve görüş hürriyeti içinde mütalaa edilmelidir. Bazıları onu adeta azize ilan ediyor, bazıları da kınıyor. Hakaret etmemek ve şiddete teşvik etmemek şartıyla beğenmek de, kınamak da serbest olmalıdır.
5. Böyle konularda "Freud şöyle diyor, Adler böyle diyor, Jung'un görüşü şudur" diyerek biz Müslümanlara kimse baskı yapmaya kalkmamalıdır. Biz yukarıda saydığım üç kişinin ve benzerlerinin düşünce ve doktrinlerini kabul etmeyiz. Bizim için "Hz. Muhammed ne demiş..." önemlidir. Din, inanç, düşünce, görüş, tenkit hürriyeti olduğuna göre, Hz. Muhammed'e bağlı olan Müslümanların da, en az Freud veya Adler'ciler kadar hakları ve hürriyetleri vardır.
6. İlk defa tanıştığı yabancı erkeğin evinde geceleyin ölen kadını azize ilan etmek hürriyetse, onu tenkit etmenin ve kınamanın da hürriyet olması gerekmez mi?
7. Bu memlekette azınlıkta olan çağdaşların ve ilericilerin, çoğunlukta olan Müslümanların eşitliğini, kendileri kadar düşünce ve görüş hürriyetine sahip olduklarını kabul etmeleri gerekir.
NETİCE: Geceleyin yabancı bir erkeğin evinde ölen kadının acılı annesine baş sağlığı diliyorum. Onu azize haline getirenleri makul ve ılımlı olmaya çağırıyorum. Beğenmedikleri tenkit ve kınamalara karşı daha toleranslı olmalarında yarar görüyorum.
* (İkinci yazı)
İki Halk... Bayram ve Matem...
Preveze deniz savaşı biz Müslümanlar ve Osmanlılar için bayram, onlar yani Haçlılar için matemdir.
İnebahtı deniz savaşı onlar için bayram, bizim için matemdir.
İçimizde de böyle bayramlar ve matemler var...
İskilipli Atıf efendinin idamı onlara bayram, bize matem...
1924'te son Halife'nin kovulması onlara bayram, bize matem...
Ezan-ı Muhammedi okunmasının yasaklanması onların bayramı, bu yasağın kaldırılması bizim bayramımız.
Cuma gününün hafta tatili olmaktan çıkartılması onların bayramı, bizim matemimiz... Cumartesi tatili Yahudilerin, Pazar tatili Hıristiyanların... Müslümanların Cuma günü tatil yapmaları gericilik olur.
Ayasofya'nın camilikten çıkartılması onların bayramlarındandır, bizim ise matemlerimizden.
Başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması bize bayram, onlara matem.
Bir gün Taksim'e büyük ve güzel bir cami ve İslam kültür merkezi yapılırsa biz bayram, onlar matem yapacak.
Bir Müslüman inançlarından, düşüncelerinden ve görüşlerinden dolayı hapse atılırsa onlar bayram yapar, biz Müslümanlar üzülürüz.
Türkiyeli Müslümanlar, bin yıllık milli yazılarını okuyamıyorsa bu onlar için büyük bir uygarlık ve çağdaşlık hamlesidir, bizim için utanç verici bir cehalettir.
Evli genç bir karının geceleyin bekar bir erkeğin evine gidip orada ölmesi onlar için çok normaldir, o kadın bir azizedir; bizim için bu durum çok anormaldir.
İçki kısıtlanınca biz seviniriz, onlar üzüm üzüm üzülür hırçınlaşır.
Bizde heykellere perestiş etmek şirktir, onlarda ise çağdaşlıktır.
Onlar, liseli küçük bir kızın hamile kalmasından ve kürtajla çocuk aldırmasından rahatsız olmazlar, biz rahatsız ve tedirgin oluruz.
Evet bu memlekette en azından iki halk vardır. Çoğunlukta olan bizler ve azınlıkta olan onlar.
Bu iki halk arasında sosyal barış ve mutabakat yoktur. Bu ikisi arasındaki köprüler atılmıştır.
Azınlık inançlarını, görüşlerini, sistemini, düzenini, resmi ideolojisini çoğunluğa baskı ile kabul ettirmek ister.
Azınlık çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini çiğnemektedir.
Azınlık çoğunluğa din, inanç, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetini tam olarak tanımamaktadır.
Azınlığın tabuları, putları vardır. Çoğunluğun onları kabul etmesini ister.
Azınlık çoğunluğu vesayeti altında tutmak ister.
Azınlık çoğunluğu tahkir eder.
Azınlık resmi ideolojiyi ve laisizmi din gibi benimser ve benimsetmek ister.
Azınlık zinayı suç ve ahlaksızlık saymaz, çoğunluğun da bu görüşü kabul etmesini ister, baskı yapar.
Ne zamana kadar sürecek ülkemizdeki bu azınlık vesayeti ve dayatması?
* (Üçüncü yazı)
YAKIN TARİHİMİZDE CAMİ KIYIMI
"Yakın Tarihimizde Cami Kıyımı" isimli kitabımın yeni baskısı yapıldı. M. Kemal Paşanın ölümünden sonra üretilmiş Kemalist ideolojiye din gibi inananlar, yakın tarihimizde hiçbir caminin, mescidin, tekkenin, taş mektebin, medresenin, vakıf eserinin, İslam kabristanının yok edilmediğini, yıkılmadığını, satılmadığını iddia ediyorlar. Maalesef gerçek tam tersinedir. Yakın tarihimizde on binden fazla tarihî vakıf ecdat eseri yok edilmiştir.
Cami Kıyımı adlı kitabımda bunların küçük bir kısmını yazmış bulunuyorum. Şu husus unutulmasın: İstanbul'un sadece Eminönü bölgesinde 100'den fazla tarihî caminin ismi vardır, cismi yoktur.
Edirne Valiliğinin yayınladığı bir kitap var, yakın tarihimizde o şehrimizde satılan 300'den fazla cami, mescit ve tekke binasının listesini veriyor. Vakıflar tarafından hangi tarihte, kime, kaç liraya satılmış? (Kitap elimin altında olmadığı için ismini, bibliyografik künyesini veremiyorum...)
Millî Şef İsmet Paşa zamanında binlerce tarihî cami kapalı tutuldu. 1943'te İstanbul Sultanahmet Camii ibadete kapalıydı. Asker deposu olarak hizmet veriyordu!
Ayasofya Camiinin medresesi yakın tarihimizde yıkılmıştır.
Bazı tarihî vakıf eserlerimiz gayrimüslimlere satılmıştır. Hatta bunlardan bazısının Patrikhane'ye vakfedilmiş olduğunu duymuştum.
Müslüman halkımız yakın tarihte çok acılar çekmiştir. Camiler kapatılmış, satılmış, yıkılmış... Medreseler kapatılmış... Dergâhlar, zaviyeler kapatılmış... Ezan-ı Muhammedî yasaklanmış... Millet çocuklarına din ve Kur'an dersi verememiş... Din hürriyeti ayaklar altına alınmış...
Bazı Selanikliler "Hayır, sen yalan söylüyorsun... Bu anlattıkların olmamıştır... Bunlar iftiradır... Bu söylediklerin düzmecedir..." diyorlar. Bunlarda insafın, adaletin, doğruluğun ve dürüstlüğün zerresi yoktur. Rusya'da Sovyetler Birliği zamanında çok camiler, kiliseler yıkıldı, Marksist rejim çöktükten sonra yeni rejim bu haksızlıkları itiraf etti ve halktan af diledi. Bizimkiler onlar kadar haysiyetli, insaflı, dürüst hareket edemiyor.