Peygamberimizi anmaktan anlamaya geçmek
Yıllarca hep bu sözü duymak ve anlamak istedim. “Peygamberimizi ‘anmaktan’ ‘anlamaya’ geçmeliyiz.”
Kimden duymak istediğimi bilmiyordum ama birisi çıkıp; “Ey Müslümanlar ya da mü’minler, Efendimiz (s.a.v.)’i anmaktan anlamaya geçmeliyiz” demeliydi.
Belki şimdiye kadar defalarca söylenmiş olabilir ama demek ki hiç tesir etmemiş. Bir kulağımızdan girip ötekinden çıkmış ya da benim gibi “anma minderinden” kalkıp, “anlama minderine” oturulmamış ya da oturulmak istenmemiş.
Öyle ya, çoğunluğumuz tüm insanlığın ve kâinatın efendisi (s.a.v.)’ni “anmaktan” öte geçip, “anlayabilseydik”, anladığımız kadarıyla amel edebilseydik, Müslümanlar ve İslâm âlemi böyle mi olurdu?
“Anmaktan” “anlamaya” geçemeyen bizlerin, bir türlü tedavi edemediğimiz “akıl yaralarımızdan” biri de belki “anmaktan” “anlamaya” geçmiş efendimiz sevdalılarını tanımamamız, anlamamamız ve sorgulamamamızdır.
Oysa sorgulayarak iman edilmez. Bu da ayrı bir bencillik hastalığıdır. İslâm dininin yanı sıra diğer inançların hiçbirinde sorgulayarak iman etmek yoktur.
Bu meseleye dair bir örneği yarın yazmaya çalışacağım. İslâm’ın insanlığa niye bu kadar sabrı tavsiye ettiğini yaşayarak gördüm.
¥
Dünkü yazımda “Osmanlı Padişahlarında Peygamber Sevgisi” adlı bir eserden ve eseri yayınlayan Türk Kadınlar Birliği Derneği’nden söz etmiştim.
Aynı dernek dün, Cemalnur Sargut Hanımefendi başkanlığında hem Efendimiz (s.a.v.)’in dünyaya teşrifleri münasebetiyle hem de İslâm’a hizmet edenlere ödüllerin verildiği bir gece tertiplemişti.
Bu gecenin şeref konuklarından birisi İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’di.
Başkan Mehmet Görmez, Kutlu Doğum üzerine çok güzel bir konuşma yaptı. Sözleri arasındaki en can alıcı cümle ise; “Peygamberimizi ‘anmaktan’ ‘anlamaya’ geçmeliyiz” kısmıydı.
Başkanın bu ifadelerinden sonra birkaç dakika gözlerimi kapatıp, “anmak” ve “anlamak” üzerine kendi kendime kısa bir beyin fırtınası yaptım.
Ne yazık ki başta ben de olmak üzere, toplumumuzun büyük kesiminin, meselenin sadece “anma” kısmında kaldığını gördüm.
Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’in adının geçtiği yerde elini bağrına götürüp saygı ifadesi gösterenlerin onun sünnetini işlemesi gerekmez mi?
Efendimizin insan ilişkilerine dair binlerce Hadis-i Şerifi var, hiç olmazsa bunlardan birkaçı bilinip uygulanmaz mı?
Bugün aile ve iş ilişkilerinde en mutlu ve en mesut insanların, Peygamberimiz (s.a.v.)’i “ananların” değil, “anlayanların” olması gerekmez mi?
Efendimizi “anmaktan” “anlamaya” geçmiş kişi ya da kişilerin; “yalan, dedikodu, hakaret, kin, öfke ve haset” gibi benzeri kötü huylardan arınmış olması lazım gelmez mi?
¥
Neyse bu mesele çok uzar. Bunları yazarken bile yüzüm kızarıyor. Henüz “anmaktan” “anlamaya” geçmek için dahi niyetlenmemişken, büyük laflar etmemeli.
Sözlerim kimseye değil, kendimedir. Yalnız görünen o ki, “kurtuluş” “anmaktan” “anlamaya” geçmekte.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.