Faruk Çakır

Faruk Çakır

Libya’yı saran ateş

Libya’yı saran ateş

Tunus ve Mısır’daki ‘istibdat yönetimleri’nin temsilcileri iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra sıranın hangi ülkede olduğu tartışılıyordu. Gelişmeler, iktidar değişimi ‘sıra’sının Libya’da olacağını düşündürüyor. Ne var ki, Tunus ve Mısır’a nisbetle; Libya’daki ‘değişim’in çok çetin ve maalesef kanlı olacağı anlaşılıyor.

Kim olursa olsun ‘zalim’e itiraz etmek gerektiği tartışma götürmez bir hakikat. Ancak, dünya hâkimiyeti için mücadele eden ‘zengin ülke’ler, vaktinde ve zamanında ‘zalim’lere ses çıkarmadıklarından, onların zulmünün genişlemesine dolaylı olarak da olsa yardım etmiş oluyorlar. Bu bakımdan, yarım asra yaklaşan ‘zalim idareci’ler sebebiyle ‘zengin ülke’leri de kınamamız gerekir.
Meselâ, Libya’daki zulme itiraz edenlere yapılan sert müdahale sonucu 200’ün üzerinde kişinin vefat ettiği haberleri geliyor. Böyle devam ederse bu sayının çok daha artması mümkün ki, bu durum en başta Libya’ya zarar verir. Zalimler ve onlara destek olan ‘zengin ülke’ler ise ortaya çıkan kargaşadan menfaat temin etmenin peşine düşer.
İmkân buldukça şunu ifade etmeye çalışıyoruz: En başta dünyayı sulh ve sükûna kavuşturmak için kurulduğu iddia edilen Birleşmiş Milletler olmak üzere, benzer maksatla kurulmuş diğer kurumlar, kuruluş gayelerine uygun şekilde çalışmış olsa; yarım asırlık zalim idareciler hâlâ ülkeleri idare edebilir miydi? İslâm dünyası söz konusu olduğunda akla gelen ilk uluslar arası kuruluş olan İslâm Konferansı Teşkilâtı (İKT) da bu konuda daha aktif olmalı. Gerçi son yıllarda nisbeten bu yönde gayretler ortaya konuluyor, ama hâl ve gidişe bakıldığında bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek kolay değil. ‘Diktatör’lerin idare ettiği ülkelerle ticârî ilişki kuran hür ve demokrat ülkeler, maddî menfaatlerini düşündüklerinin yarısı kadar o ülkelerin vatandaşlarını da düşünmüş olsalar, belki de yıllar önce o ülkeler de demokrasi ile idare edilen ülkeler listesine katılmış olabilirdi.
Bu noktada ‘dünyanın süper gücü’ Amerika başta olmak üzere AB, BM ve elbette İKT’nin sorumlulukları vardır. Keşke, ‘diktatör’lerle aralarını sıcak tutup, daha ucuz ve kesintisiz petrol anlaşmaları yapan liderler; bu işlerinin yanı sıra o ülkelere ‘Halkın sesine kulak verin’ demiş olsalardı.
İyiye ve doğruya yönelik her türlü değişime destek olmak lâzım. Ancak kişilerin değişip de sistemlerin değişmemesi tehlikesine karşı da uyanık olmak gerek. Düşük bir ihtimal de olsa, gelenlerin gidenleri aratması mümkündür. Dolayısı ile değişimin ‘daha iyiye’ doğru olmasını dilemek ve temin etmek gerekir.
İslâm ülkelerini yakından ilgilendiren bu hadiseleri belki başka niyetlerle planlayanlar vardır. Ama gelişen hadiseleri “Neden dünya herkese terakkî dünyası olsun da, yalnız bizim [İslâm dünyası] için tedennî dünyası olsun?” anlayışıyla değerlendirebiliriz. O halde sancılı da olsa son tahlilde İslâm dünyası ve Müslümanlar inşâallah kazançlı çıkacak. Çünkü istibdat zincirleri en başta Müslümanları canından bezdirmiş durumda. Zulme ve zalime karşı olmak en birinci vazife iken, İslâm ülkelerinin bu tuzağa düşmüş ya da düşürülmüş olması derin bir çelişkidir.
İnşâallah istibdat, zulüm ve baskı zincirleri kırılacak ve “ittihad, hürriyet ve adalet” güneşi parlayacaktır. Velev ki bu değişim ve dönüşüm hareketlerini başkaları başka hedeflere ulaşmak için planlamış olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi