Kur'âna Uymak
Ezan-ı Muhammedî bir çağrıdır. Müslümanın ona icabet etmesi gerekir. Bazıları bu icabeti, ezan okunurken Müslümanın da kısık sesle tekrarlamasından ibaret olduğunu sanıyor. Ezan namaza davettir, ona icabet de namaz kılmakla olur.
Manasını anlamasa bile Kur'an okumak çok sevaplı bir iştir. Lakin Müslümanın Kur'an'ın müjdelerini, uyarılarını, mesajını mutlaka, kendine yetecek kadar bilmesi gerekir.
Kur'an okuyor ama Kur'anın yap dediklerini yapmıyor, yapma dediklerini yapıyor. Bu ne biçim Kur'an okumaktır?
Büyük Müslümanlar tarafından, Allah rızası için yazılmış İslam ahlâkı kitaplarındaki bilgiler Kur'andan süzülmüştür. Kur'anı anlamak için o kitapları okumak gerekir. Zamanımızda, Allah rızası için değil, para kazanmak için çalakalem yazılmış mealler, tercümeler, tefsirler, din ve ahlâk kitapları var, onlardan feyiz alınmaz. Alınsa bile çok az olur.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yaşayan bir Kur'andı. Kur'an ahlâkının mücessem heykeliydi. Ona bakan Kur'anın güzel ahlâkını görürdü.
Biz ahirzaman Müslümanları elbette Peygamber gibi olamayız ama bütün gücümüzle, bütün irademizle, bütün gayretimizle ona benzemeye çalışmalıyız.
Öğle yemeği için bir esnaf lokantasına gidiyorsun... Yolda dar gelirli bir tanıdığına rastladın... Hadi gel, sana bir yemek ısmarlayayım diyerek, onu lokantaya götürür ve doyurursan, Peygamberin sünnetine uymuş, onun yolundan gitmiş olursun.
Arada bir mahalle muhtarına gider, çevremizde çok fakir, çok düşkün kimseler var mı diye sorarsın... Muhtar sana küçük bir liste verir, sen de onlara yardım etmeye çalışırsın. Gerekiyorsa imkânı olan birkaç dostunla işbirliği yaparsın.
Öfkelendiğin, kızdığın vakit öfkeni dışarıya vurmaz, içine hapsedersin. Peygamber böyle yapardı.
Asık suratlı olmazsın, güler yüzlü olursun...
Hayvanlara, ağaçlara, bitkilere, yeşilliğe merhamet edersin.
İnternette okudum, resimlerini gördüm, hain ve merhametsiz cellatlar, kıymaya zehir karıştırarak sokak kedilerini ve köpeklerini feci şekilde öldürmüşler. Sakın sen bunlardan olma, bunlara benzeme. Merhamet etmeyene merhamet edilmez...
Gurur ve kibirden bucak bucak kaçmalısın. Sen fani bir insansın, ahirzamanda dünyaya gelmişsin, başın bin türlü belada... Kibir ve gurur senin neyine gerek.
Peygamber bu dünyada bir yolcu gibi yaşadı.
Sen de onun gibi ol, geçici ve uçucu dünya nimetleri peşinde deliler gibi koşma.
Kur'ana uymak istiyorsan, Peygamberi kendine örnek ve model olarak kabul et.
*(İkinci yazı)
Tv'ler ve Çöküş
Evimde televizyon yok. Bu zararlı cihaza ayda bir misafirliğe gittiğim bir yerde veya bir dükkanda bakıyorum. Bir hafta önce Cağaloğlu'nda Berber Mehmet beye gitmiştim. Her koltuğun karşısındaki aynanın kenarına bir tv koymuş. Traş olurken ekrana baktım, haberler veriliyordu. Birden şu sahne göründü: Feci bir trafik kazası olmuş, ölüler kanlar içinde yerde yatıyor. Beyaz başörtülü anneler, eşler, bacılar ağlayarak feryat ederek göğüslerini döverek cesetlere kapanmışlar... Öyle bir manzara ki, yürekleri parçalıyor, insanın dengesini bozuyor. Haberi veren tv ne yaptı biliyor musunuz? Aynı sahneyi defalarca verdi.
Tv.ler bunu niçin yapıyor? Reyting için...
Tanınmış bir tiyatro oyuncusu, bazı büyük tv'leri, reyting için sapık cinsel ilişki yayınları yapmakla suçladı.
Bizde televizyonculuk zıvanadan çıkmıştır.
Bazıları, reyting için her haltı yemeyi mübah görüyor.
Yıllar önce Kemal Sunal'ın bir filminde şöyle bir sahne vardı. Saf birkaç köylü bir define haritası buluyorlar, gömülü hazineyi çıkartmak için İstanbul'a gelip kazılara başlıyorlar. Taksimde bir çukur kazıp yerin altından bir binanın içine çıkıyorlar. Meğerse orası bir randevu evi imiş... Oynayanlar memnun, seyredenler zevkten dört köşe. Masum çocuklar da seyrediyor. "Anne o evdeki yılışık çıplak teyzeler ne yapıyor?... Orası neresi?..."
Namuslu, haysiyetli, ahlaklı, faziletli, vatansever, paraya tapmaz televizyoncuları tenzih ederim ama rant ve reyting için her haltı yiyen ahlaksız televizyoncuların toplumu çökertmeye çalıştığını yazmaktan da çekinmem.
Vaktiyle bazı Müslüman gruplar dini ve ahlaki televiyonlar kurmak için kolları sıvamışlar, bu hayırlı iş için temiz niyetli Müslümanlardan hayli paralar, altınlar, mücevherler toplamışlardır. Sonra ne oldu?.. Bilenler bilmeyenlere anlatsın!..
Maddi kalkınmaya, zenginliğe, gökdelenlere, otoyollara, lüks otomobillere bakıp da Türkiye'nin sağlıklı ve dengeli olduğunu sanmayalım.
Medyanın kötülüğü bile ülkenin batmasına, toplumun çökmesine yeterlidir.
Müslüman bir ülke binayla, zinayla, gökdelenlerle, havaalanlarıyla, otoyollarla, dev adalet saraylarıyla, cep telefonlarıyla, bulaşık makineleriyle ayakta durmaz.
Ülke, devlet, halk adaletle, güvenle, ahlakla, faziletle, sosyal barış ve mutabakatla, iyi bir eğitim sistemiyle, medenilikle (tersi bedeviliktir) ayakta durur.
Fuhuşla, zinayla, bin türlü sapıklıkla, çeşit çeşit azgınlıklarla, yalanla dolanla, alkolizmle, uyuşturucu ile, seks ticaretiyle, resmi "vesikalarla" yapılan KDV'li fuhuşla, kokuşmayla, rüşvetle, ideoloji putperestliğiyle hiçbir ülke abad olmamıştır.
Ahlakın, faziletin, bilgeliğin, adaletin (sosyali dahil), güvenin olmadığı bir yerde gökdelenler çöküşü ve yıkılışı durdurmaz.
*(Üçüncü yazı)
İslam Dünyasının Perişan Hali
Uluslararası şeffaflık ve temizlik anketlerini incelerseniz, bu konuda bütün İslam ülkelerinin sınıfta kalmış olduklarını görürsünüz. Tam not 10'dur ve hiçbir İslam ülkesi, 5 veya 5'in üzerinde not alamamıştır.
Filan İslam devletinin anayasasında devletin dini İslam'dır yazılıymış, falan İslam ülkesi Şeriatla idare ediliyormuş, bu zahirî yaldızlara aldanmayınız ve kanmayınız. Bir ülkede İslam varsa o ülkenin temiz, şeffaf, doğru, dürüst, adil, güvenli olması gerekir. Bu saydığım sıfatlar yoksa oradaki İslam, ism ve resmden ibarettir.
Arap dünyasına bakalım: Bir tek İslamî rejim yoktur. Hepsinde şu veya bu şekilde otoriter rejimler vardır. Bazılarında göstermelik bir çoğulculuk ve çeşitlilik görülür. Hepsinde mafyalar, çeteler, domuz gibi haram rantlar yiyen mutlu azınlıklar vardır.
Cumhuriyet, erdem üzerine kurulu bir rejimdir. Cumhuriyet ile idare edilen bir İslam ülkesinde erdem yoksa oradaki cumhuriyet bir aldatmacadan ibarettir.
Kokuşmuş rejimler, halklarını cahillikle terbiye ederler.
Sadece cahillik yetişmez, onun yanında bol bol eğlence vardır. Eski Roma'da senenin üçte biri bayram, festival, yarışma, eğlence ile geçermiş.
İslam dünyası, fasit bir daire (kısır bir döngü) içine girmiştir. Bunun içinden nasıl çıkacaklar, buna aklım ermiyor.
Afganistan'da İslamî Taliban rejimi vardı. Amerikalılar ve müttefikleri saldırdılar, o rejimi yıktılar, yerine işgal, sömürgecilik, zulüm, kan, ateş, gözyaşı, savaş, sefalet getirdiler.
Mısır'da milyonlarca halk sokaklara döküldü ve Mübarek istifa etti. Peki, bu istifa ile iş bitti mi? Hayır, Mübarek'in gitmesi bir başlangıçtır. Asıl mesele ondan sonra ne olacağıdır. Mısır'da İslami bir rejim kurulabilecek midir? O ülkede Müslüman halka dayalı bir rejimin kurulması İsrail'in sonu demektir. Ne İsrail, ne Amerika, ne Avrupa buna izin vermez.
Bundan 20 sene kadar önce Cezayir'de İslamcı parti seçimleri kazanınca ne olmuştu? Maziden ibret almayanların istikballeri parlak olmaz...
Biz Türkiye Müslümanları sanki gerçekten hür müyüz? Hür isek, niçin kız çocuklarımızı okullara başörtülü gönderemiyoruz? Niçin Müslüman kadın öğretmenler okullarda başörtüsü takamıyor? Dindar hanım avukatlar niçin başörtüsüyle duruşmaya giremiyor? Hürsen orduevindeki düğüne niçin başörtülü olarak gidemiyorsun? Büyük Millet Meclisinde niçin başörtülü bir kadın milletvekili yok.
Hürüz de, vesayetçi efendilerimizin dilediği kadar hürüz. Hürriyetimizin bir sınırı var, ondan sonrası yasak.
İslam dünyası bugünkü parçalanmışlıkla, bugünkü zihniyet ve kültürle, bugünkü kafayla kurtuluş ve selamet sahiline ulaşamaz.
Kurtulmak için çareler ve çözümler yok mudur? Vardır... Kur'an'da, Sünnette, Şeriatta yazılıdır, bildirilmektedir, öğrenmek ve hayata uygulamak gerekir