Alayına isyan!
Muammer Kaddafi'nin oğullarından Seyfulislam, rejimin 'akil adam'ı sayılıyordu. Sağduyunun sesi olarak görülüyordu. Doğru dürüst bir anayasa, hukuk devleti, toplumsal uzlaşma, demokrasi istiyordu güya. Libya'nın ufkunda doğan güneş pozlarındaydı. Diktatörlük tünelinin ucundaki ışık... "Seyfulislam Kaddafi televizyonda halka hitap edecek" dediklerinde şöyle düşünmüştüm: Tepkilerin odağındaki Muammer Kaddafi, 'sağduyu timsali' oğlunu konuşturarak halkın gazını almaya çalışacak; Seyfulislam Kaddafi rejim adına özeleştiri yapıp katliamlar için özür dileyecek ve Libya'da yeni bir günün müjdesini verecek. Ama ne gezerı 'Sağduyunun sesi' öyle bir saçmaladı ki, Libya yönetiminin kendi iç dinamikleriyle ıslah edilebileceğine dair son ümit de tükendi. Uyuşturucu alıp askere saldıranlar varmış, tanklar sarhoşların eline geçiyormuş, bunlar hep Mısırlıların ve Tunusluların işleriymiş, onun için İtalyanlara ve Türklere direnmek gerekiyormuş, nitekim Libya ordusu son neferimne ve son mermisine kadar savaşarak Muammer Kaddafi'yi savunmaya (Dikkat buyurun, Libya'yı değil Kaddafi'yi savunmaya) azimliymiş... Tam bir psikopatlık manifestosu! Kaddafi'lerin akil adamı buysa, gerisinin manyaklığını varın siz hesap edin. Ve Libyalıların bu manyaklardan neler çektiğini. Seyfulislam yeterince saçmalamamış gibi, dün de Muammer Kaddafi konuştu televizyonda. "Ben ki İtalyan Başbakanı'na Ömer Muhtar'ın torununun elini öptürmüşüm" filan dedi. Önünde diz çökmeleri için savaş uçaklarıyla bombalattığı Libyalıların gözünün içine baka baka, onların şerefinden başka bir şey düşünmediğini söyledi. Utanmadan, sıkılmadan. El-Cezire'de Libyalı bir doktor konuşuyor: "1984'te beni hiçbir gerekçe göstermeden tutukladılar ve tam 18 yıl 4 ay boyunca –mahkemeye filan çıkarmadan- hapsettiler. Gördüğüm işkencelerin haddi hesabı yok, ama ben gene ucuz kurtuldum. Kaldığım hapishanede işkenceyi protesto eden 1200 tutuklu katledildi... Muammer Kaddafi ve oğulları insan değil. Onlar ayrı bir yaratık türü. Hiçbir insani duyguları yok." Libya'daki ayaklanma işte bu "yaratık türü"ne karşı insanlık haysiyet ve şerefinin ayaklanmasıdır. İslam fıtratının da gereğidir. Arap dünyasının altını-üstüne getiren bütün ayaklanmalar öyle. "Diktatörlük şirktir" diyen Cevdet Said'in kulakları çınlasın; ilahlık tasladıkları için insanlıktan çıkan ve hayvandan da aşağı bir seviyeye inen mahlukların saltanatlarına "La İlahe İllallah" diye haykırarak meydan okuyor insanlar. Öyle haykırmayanların bilinçaltında bile o fıtrat yatıyor. Kula kulluğu kabul edemeyiş, içine sindiremeyiş... Arapların bu devrimlerine diğer Müslüman halkların devrimleri de katılacak inşaallah. Ve bu devrimlerden bazıları bir sürekliğine istikrarsızlık, kargaşa, sefalet getirse de, sürecin sonu esenliktir inşaallah. İslam dünyasının asırlardır görmediği, tatmadığı bir esenlik. Bazı arkadaşlar "Bu devrimlerle gelen demokrasilerin İslami yönetimlere yol açacağı ne malumı" diye sorarak heyecan ve ümidimi gölgelemeye çalışıyorlar. Nafile. Özgürlüklerine kavuşan Müslüman halklar bana göre yanlış tercihlerde bulunsalar bile bu devrimleri kutlamaya devam edeceğim. Gaspedilen tercih hakkı geri alındığı için şükredeceğim. Tercih hakkı ve imkânının olduğu yerde, özgür iradenin olduğu yerde daima ümit de olacaktır.