İslam Hukukunda Yönetime Başkaldırı
İslam dünyası kaynıyor. Bir halk hareketi sarıyor her yanı. Kimi kansız ama sancılı oluken,n kimi yerde de kan gövdeyi götürüyor maalesef.
Biz de bu güncelden yola çıkarak yeri gelmişken çok önemli bilgilerimizi tazeleyelim istedik.
Bilindiği gibi Müslümanlar kayıtsız ve şartsız Allaha (azze ve celle) ve Resulullaha (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) itaat etmek borcundadırlar.
Bir İslam Devletinde Devlet Başkanına (Halife’ye) ve diğer idarecilere itaat vazifesi ise kayıtlı ve şartlıdır. Bu kayıt ve şart, verilen emirlerin yasal olma şartıdır. Yani verilen emirler, Allah (azze ve celle) ve Resulullahın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) emir ve yasaklarından oluşan kanunlara ters düşmeyecektir. Değilse, Halik’a isyan olan yerde mahluka itaat yoktur.
Burada bir gerçeğin daha altının çizelim; ulu'l emr, İslam’dan çıkarak küfre düşerse, kendiliğinden azledilmiş olur. Müslümanlara yöneticilik hakkını kaybeder. Çünkü bir kafirin Müslümanları yönetme hakkı ve yetkisi yoktur.
Burada üç şeye dikkat çekmeliyiz:
Birincisi, itaat etmenin vacip olmamasından mutlaka isyan etmenin gerekli olduğunu anlamaya kalkışmamalıdır. İtaatın vacip olmaması, isyan etmenin vacip olmasını gerektirmeyeceğinden, itaat mecburiyetinde bulunmamakla, isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır. İsyan hakkı başka, isyan etme vazifesi yine başkadır.
İkincisi, çağımızda kendilerine itaat etmenin vacip olmasını hak etmeyen hukuk tanımaz zalim ve zorba idarecilere karşı "sivil itaatsızlık", "pasif direniş" ve “demokratik muhalefet” gibi kavramlar geliştirilmiştir. Bunun İslamî temelleri vardır. Özellikle hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, halkın iradesi, milletin egemenliği, yerel ve yerinden yönetimler, demokrasi… gibi kavramların bayraklarının yükseldiği çağımızda.
Üçüncüsü, halife azil karşısında direnirse ne yapılacağıdır. Böyle zalim halifeye karşı ayaklanmak ve silah çekmek caiz midir?
Bu soruya üç ayrı ictihadla cevap verilmiştir:
1-Devrimci Görüş: Kapsamlı ve köklü bir değişim için netice neye mal olursa olsun, fasık halifeye karşı ayaklanılır ve azledilir.
2-Sabırcı Görüş: Zalim imamın durumu bilinmekle beraber düzeltmek için her hangi bir iradi müdahelede bulunulmayacak, kalben sevilmese ve buğzedilse bile isyan edilmeyerek günah olmayan yerlerde itaata devam edilecek, şahsa yapılan zulümlere sabredilecektir.
3-Temkinci Görüş: Tercih edilen görüştür bu aynı zamanda. Buna göre eğer ellerinde yeterli güç, kuvvet ve imkan varsa ve isyan daha büyük bir zararlara sebep olmayacaksa yapılmalı, zalim, fasık bir halifeye itaat edilmemelidir. Bunlara göre, ayaklanmanın ve silah çekmenin doğuracağı zararla, günahkar ve zalim devlet başkanının göreve devam etmesindeki zarar karşılaştırılıp, bu iki zarardan hangisi daha az ve hafif ise onu tercih etmek gerekir.(M. .Ziyauddin Rayyis ,. s. 450-457; Nevin Abdulhalik Mustafa, İslam Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, s. 183 vd.; H. Karaman, Anahatlaryla İslam Hukuku, 1/201; Ahmet Akgündüz, a.e.g. 2 /216-217; Nebhani, a.e.g. s. 475 vd; Abdulkadir Udeh, a.e.g. 4/196 vd; Mevdudi, Hilafet ve Saltanat, s. 387-390; İbn Abidin, 4/263-264)
İslam alimleri, “insanın vücudunda kalp ne ise, ülkede İslam devlet başkanı da odur” demişlerdir. Bu yüzden bir İslam toplumunda aklı başında herkesin, özellikle de alimlerin, iyi niyetli adil idarecilerin yardımına koşmaları gerekir. Bu onlar için bir borçtur.
Dinin öğretilmesi, şeriatın uygulanması, halkın ahlak ve maneviyatının takviyesi için çalışmak, ülkede birlik, dirlik, huzur, saadet ve devamlılık için gayret göstermek, ülkenin yöneticilerine yapılabilecek en büyük yardımlardandır.
Bu yardımın gerçekleşmesi için idareciler de kendilerine düşeni yaparak iyi bir idareci olmalıdır.
Alimler acaba idarecilere nasıl yardımcı olabilirler?
Burada yardımdan önce bir şey gerekir: denetim. Çünkü her şey onun sonucuna göre şekillenecektir.
İslam devletinde alimlerle kötü idareciler arasındaki ilişki, önce öğüt, uyarı ve olmazsa “teberri - uzaklaşma” olarak tesbit edilmiştir. Evet, bu teberriden önce nasihattan başlayarak kıyam ve cihada kadar bu konuda safha safha sergilenen bir durum ve tavır alma aşamaları vardır. Elbette bu tertip ve sıralama gözetilecek, her mertebe, belli bir aşamadan sonra gündeme gelecektir.
Her halükarda zalimlere tavır almak, bir Müslümanın vazgeçilmez duruşudur ve Allah Teâlâ’nın katındaki kıymeti biraz da buna bağlıdır.