Herkes için ders
Arka arkaya diktatörlükler yıkılırken, “Bundan sonra ne olur?” sorusu da dünyayı idare edenlerin zihnini meşgul ediyor. Farklı yorumlar yapanlar olsa da ortak kanaat; ‘kavga’ çıkan ülkelerdeki yöneticilerin vatandaşlarına ‘insan’ muamelesi yapmadığı noktasında birleşiyor.
Tunus’la başlayan, Mısır’la devam eden ve Libya’yı kavuran bu ateşin bundan sonra hangi ülkeyi saracağı şimdilik bilinmiyor. Bu sarsıntının az çok bütün diktatörleri etkileyeceği hususunda da görüş birliği var. Keşke şimdiye kadar yanlışta ısrar eden ‘diktatör’ler uyansa ve ülkelerini daha fazla sıkıntıya sokmadan demokrasinin önünü açsa...
Meydana gelen hadiseler, geçen yılların her ülkede var olan ‘muhalefet’ini de değiştirdiğini ve bir ölçüde geliştirdiğini de ortaya koyuyor. ‘Diktatörler’e karşı geçmişte ‘kavga’ ile karşı koyan bazı muhalif liderlerin bundan vazgeçti ve ‘sivil itaatsizlik’ yolunu tercih ettiği görülüyor. Çünkü ‘sivil itaatsizlik’ yoluyla muhalefet dünyanın her yerinden destek görüyor, takdir ediliyor.
Komşumuz Suriye de bu anlamda sıkıntıların yaşandığı bir ülke. Türkiye ile Suriye arasında iyi ilişkiler var, ama bu durum; Suriye’de yaşanan gayr-ı demokratik uygulamaları yok saymayı gerektirmez. Belki yapılıyordur, ama tekrar hatırlatmakta fayda var: Türkiye’yi idare edenler uygun bir lisan ile Suriye’yi idare edenlere ‘âdil’ olmaları gerektiği hususunda tavsiyelerde bulunmalı. Belki daha da önemlisi, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının bu konuda daha aktif olması gereğidir. Yine uygun lisanla Suriye’de yaşanan sıkıntılar dile getirilmeli ve Suriyeli yöneticilere hak, hukuk ve adalet hatırlatılmalıdır.
MAZLUMDER bu konuda önemli bir adım atarak Suriye’de yaşanan insan hakları ihlâlleri konulu bir rapor hazırlamış ve Suriye Devlet Başkanına bir mektup yazmış. Fatih Reşadiye Otel’de düzenlenen bir toplantıda da aynı konu tartışıldı. Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi siyasî lideri ve yardımcısı, Suriye’de yaşanan insan hakları ihlâlleriyle ilgili olarak gazetecilere açıklamalar yaptı. Aslında anlatılanlar sadece Suriye’nin değil, benzer şekilde baskı ile yönetilen bütün ülkelerin de sıkıntısı. Hadiseleri anlatırken ‘Suriye’ yerine ‘Libya’ ya da ‘Mısır’ denilmiş olsa itiraz eden olmaz. Aynı şekilde anlatılanların benzerleri 1950 öncesi “Tek Parti” devrinde Türkiye’de de yaşanmıştır. Baskı, zulüm, sürgün, insana ‘insan’ muamelesi yapılmaması; bilhassa tek parti devrinde Türkiye’de de yaşanmamış mı?
Suriyeli sivil toplum kuruluşu temsilcilerini dinlerken biraz da bunu düşündüm. Bunca baskı ve zulme rağmen Türkiye’nin bu badireleri ‘en az zarar’la atlatmış olması her halde ‘duâ almış’ olmasıyla izah edilebilir.
Suriyelilerin en büyük sıkıntısı, 1982’de yaşanan Hama hadisesi ve sonrasında yaşananlar olmuş. O tarihte binlerce kişinin öldüğü, yüzbinlerce kişinin de ülkeyi terk ettiği ifade ediliyor. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen ülke dışında yaşayan Suriyelilerin ülkelerine dönememesi, bu konuda adım atılamamış olması ciddî bir problem.
İnşâallah, başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere hür dünyanın yardımıyla bu sıkıntılar da aşılır. İnanın bu problemlerin aşılması en başta Suriye idarecilerini rahata ve huzura kavuşturur. Zaten istenen de bu değil mi?
Yaşanan hadiselerden bütün dünya ders ve ibret almalı vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.