İzmir'de ne oldu? (2)
Nerede kalmıştık? Evet, rektörlük binasına sağ ve "temiz" bir halde girebildik.
Otobüsle gelen öğrenciler konferans salonunda oturuyordu. Bu şartlar altında konuyu değiştirdim ve üç noktaya değindim:
1) Solun geçmişinde, 1970'lerin gençlik lideri Harun Karadeniz'in meşhur ettiği "Eğitim üretim içindir" sloganı vardır.
Bugün ise üniversitenin sanayi ile işbirliğine karşı çıkan, okulun toplumla bağını koparmaya çalışan bir solla karşı karşıyayız.
2) Saldırganların dillerine doladıkları "Bugün oku, yarın öde" şeklindeki paralı üniversite modeli, benim kafamın altından çıkmıştır. Hükümetle hiçbir alakası yoktur.
3) Devlet tarafından büyütülmüş eski orta sınıf statü kaybederken, kendi çabasıyla gelişen yeni orta sınıf siyasette dizginleri ele almakta. Son yıllardaki gerginlikler, işte bu değişimin sancılarıdır.
***
Tam soru-cevap bölümüne geçiyorduk ki dışarıdan sloganlar gelmeye başladı.
Derken gürültü iyice yaklaştı. Ve birileri kuduruk bir şekilde, salonun kapısını yumruklamaya ve tekmelemeye başladı.
Bunun üzerine dinleyiciler hareketlendi. Kapıda yığınak oluşturdular.
Ancak yumurtacılar saldırıyı sürdürdü. Sonunda kapı açıldı ve taraflar yüz yüze geldi.
Kapıyı tutanların, "Arkadaşlar, bakın biz de öğrenciyiz, Allah aşkına yapmayın" türü sakinleştirme çabaları, "Senin Allah'ını ......." gibi iğrenç ve kışkırtıcı karşılıklar aldı.
Bu arada boş bulunan bir arkadaşı yumrukladılar. Amaçları provokasyondu: Eğer aynı şekilde karşılık verilseydi, kamera görüntülerini montajlayarak, kendilerini mağdur göstereceklerdi.
Erkekler heyecanlı ama kararlıydı. Salondaki kızlar ise tedirgin olmaya başlamıştı.
Nihayet çevik kuvvet geldi ve yumurtacıları binanın dışına çıkardı. (Emniyetçilere sordum. 50 kişilik bir grupmuş bunları yapan.)
Ancak "konuşma" ortamı kalmamasına rağmen grup gitmiyordu. Çünkü esas amaçları bana saldırmaktı:
Yumurtaları atacaklar... Ben kendimi korumaya çalışırken ve üstüm başım kirlenmişken, çektikleri görüntüleri internete koyacaklardı...
Nihayetinde bir polis aracına binerek binadan çıktık.
***
Bu olayla ilgili birkaç not:
1) "Olacak şey değil" diye bağırıyordu bir arkadaş, "40 kişi, 40 bin öğrenci adına konuşuyor."
İşi kitlelerle olan herkes bilir ki iyi organize olmuş, kavga etmeyi bilen küçük bir grup; yüzlerce, hatta binlerce insanı yönlendirir.
Bu mekanizmanın inceliklerini öğrenmek isteyenler; Lenin'i, Mao'yu, Che'yi ve elbette Hitler'in propaganda uzmanlarını okumalı.
2) İzmir polisinin bu tip olaylarda pek tecrübeli olmadığını gördük. İstihbaratları yeterli ama tedbir alma ve önleme refleksleri zayıf... Biraz daha gecikselerdi saldırganlar amaçlarına ulaşacaktı.
3) Geç müdahalenin bir başka zararı daha var: Bundan sonra öğrenci kulüpleri, demokrat aydınları üniversiteye davet ederken içi rahat olamayacak.
4) Yumurtacı solcular, demokrat öğrencilerin barışçı tavrından yararlanıyor. Demokratların, çoğunluğa sahip olmalarına rağmen, savunmada kalacaklarını biliyorlar.
5) Denklem basit: Yumurta atılan kişilerin ortak noktası nedir? Askerin siyasete her türlü müdahalesine karşı çıkmak... O halde yumurta atanlar vesayet rejimini savunuyor. Yani hepsi Ergenekon dostu!
6) Medyada yer alan "Emre Aköz'e yumurtalı saldırı" başlığı gerçeği tam yansıtmıyor.
Belki, "EA'ya karavana yumurtası" demek daha doğru. Hem ıska geçtikleri, hem de saldırganlar "ordunun solu" olduğu için karavana yumurtası!
7) Engin Ardıç, sağ olsun, o yumurtaların, (demokrasinin) "şeref madalyası" olduğunu yazdı dün ama dediğim gibi tutturamadılar.
En iyisi İzmir'e tekrar gideyim.