Muhasebe
Telefon çalınca gecikmeli de olsa açtım. Derse girmeye hazırlanırken öğrencilerin kağıtlarını okuyordum. Nesibe’cik ‘Merve Abla 2 Mayıs geldi’ dedi. ‘Onun için bir arayım sesinizi duyayım istedim’ diye ekledi. ‘öyle yaa, değil mi zaman nasıl da akıp gitti Nesibe’cim değil mi’ dedim.
2 Mayıs’ın bana kazandırdığı Türkiye şöyle dursun, dünya büyüklüğündeki ailemin bir ferdi Nesibe’cik. Tıpkı ablası, kardeşi, annesi, babası gibi. Sonra başkaları… Dünya ailemin farklı coğrafyalara dağılmış güzel insanları… Siz deyin şu ülke ben diyeyim evet oradan… Aradılar. Dokuz sene nasıl akıp gitmiş, dedik. Şimdi rahmetle andığımız Septioğlu’nun “Ne var!? Tabii ant içecek!” diye DSP’lilere çıkıştığı günden bugüne dokuz sene… “Dışarı! Dışarı!”yla kızaran ellerden şimdiye dokuz sene. “Bu kadına haddini bildirin!”den beri dokuz sene… “Ajan provokatör!”den bu yana dokuz sene…
Neredeler şimdi? Neredeyiz? Neleri aldı götürdü? Neleri getirdi? Kendi hesabıma hepimizin Sahibi’ne şükrediyor, hamdediyorum. Tıp ve mühendislikten siyasete, oradan Harvard’a Washington’a yüksek lisansa doktoraya beni savurduğu için… Altı kitap, bir köşe, iki üniversiteli evlat için. Sağlık, afiyet ama önce iman için. Güzel dostluklar, gerçek kardeşlikler için. Zamanı O’nun izniyle boşa harcamamak için. Hesapta yokken başörtüsü sembollerinin arasına alınmaklık için. İsmimin örtü gibi bir kutsallıkla anılmışlığı için. Dün dönemin son dersine noktayı koyarken çok şey öğrendim bu derste deyip sarılan Amerikalı kız öğrencim Emily için. Yarın Milano üniversitesi’nde vereceğim konferans için. Düşünüyorum nereden girdi Milano konuşma listeme? Hatırlıyorum: Bir grup doktora öğrencisinin 2 Mayıs’ta Meclis’te beraber yaşadıklarımızı tezlerine temel almalarından dolayı… Sadece şükredebiliyorum.
Arzı mescit, her toprağı mesken yaptığı için. Ailemin kan bağının ötesinde, Barselonalı Silvia, Amerikalı Rebecca, Gayanalı Amalfi gibi güzel Müslümanlarla din kardeşliği üzerine büyümüşlüğü için. Senay’a ve Burcu’ya “ablacığım” olduğum gibi aramıza o günden bugüne katılan Janna, Beyza, Verda, Tarık, Sidra, Hesna ve en küçükleri Esma’ya hala/teyze olmuşluğum için. Verdiği ağız tadı için. Gerçek mekâna, hiç şüphesiz Peygamberler diyarına anneannemi izzetiyle uğurlamışlığımız için. Bunu ona da bize de nasip etmişliği için.
Göründüğümüz gibi olduğumuz, olduğumuz gibi göründüğümüz ve öyle kalabildiğimiz için. Uzun soluklu bir mücadelenin bir neferi, bir zinciri olma gayretini bahşettigi için. Elhamdülillah, haza min fadli-r Rabbi.
Trafik
“Trafikte 10 Bin Hayat” projesinin startı verildi. Ancak aynı gün trafik canavarı ve ülkemizin nev-i şahsına münhasır desek yanlış olmayacak çukur canavarı can almaya devam etti. Zeytinburnu’nda meydana gelen vahşette iki çocuk annesi genç kadın minibüsün altında kalıyor. Bu kadar mı? Hayır. Sürüklenip parçalanıyor. Bu kadar mı? Hayır. Kardeşleri ve annesi kaza olduğunu görüp yaklaşınca bir de ne görsünler! Feryat figan! Hepsi boşuna. Anne gitmiş, çocuklar öksüz kalmış. Bir başkası kemer takmamış, zil zurna sarhoş iken direksiyona oturmuş. Sonuç felaket. Kaç ocağa ateş düşmüş, kaç yuva yıkılmış…
Gelelim Ayşenur’a. Altı yaşında. Yaşıtları hani o “muasır medeniyetler seviyesinde” yaşayan yaşıtları bilse bilse Susam Sokağı'ndan kurabiye canavarını bilirler. Yedikleri kurabiyeleri onunla paylaşır oynarlar. 2008’de Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Ayşenur’cuksa ancak çukur canavarını bilir, küçük cansız bedenini fosseptikteki kirli suyla paylaşır. Su vidanjörle boşaltılır da cesedi gözükür. Bir tahta parçasıyla üzeri kapatılan çukur Ayşenur’a mezar olur.
At mıdır deve midir emniyet kemerini mecbur kılmak? Mecbur kılacak cezaları kanunlaştırmak? İçkili araba kullanmayı caydıracak, evet caydıracak eften püften değil kapı gibi bir ceza sistemi geçirmek Meclis’ten? Ya Ayşenur’u bir hiç uğruna kurban eden ilkellik? Allah aşkına başka nerede var böyle bir şey! Fosseptik çukuruna çocuk yuttur, sonra “Batılılar bizi beğenmiyorlar, bize geri kalmış Ortadoğulu muamelesi yapıyorlar!” diye yaygara et! Beğenmezler tabii. Bu konuda Ortadoğu’dan da geriyiz.
ümit ederim Cumhurbaşkanı Gül önderliğini yaptığı trafik projesinin hem kapsamını genişletir hem de yaptırımının bizzat takipçisi olur da üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtuluruz. Kaybettiğimiz canlar da cabası.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.