Ölüm Ve Denge
Televizyonlarda Erbakan Merhumun ölümü konuşuluyor hala. Ölüm bir yerinden inceleniyor. Yaşarken güzel yaşamanın ölümde insana kazandırdıklarından söz edliyor.
Bu olayın bir yanı.
Ölümü düşünme ve değerlendirme, büyük bir eğitim ve terbiye mektebine dönüşebilir. Onu bir yönüyle değil, her yönüyle düşünmek gerekir. Özellikle de ahret ve hesap boyutuyla.
Bir önceki yazımızda çağdaş insanın, batı dünyasının ölümü anmadan nasıl kaçtığını, ürktüğünü yazmıştık.
Bugün de olaya bir başka açıdan bakalım isterseniz.
Evet, ölüm ve tekrar dirilme inancı dünyaya bir denge verir. Dünya ölüm ve diriliş düşüncesiyle değer kazanır. İnsana hayat ve enerji verir.
Bu inanca sahip olmayan kişi insanlığını mümkün değil koruyamaz. Allah böyle söylüyor. Kulu da böyle söylüyor zaten. Yani inkarcı insan bilmeden Yüce yaratıyı tasdik ediyor kendi aleyhinde.
İşte Orhan Veli, “Bütün Şiirleri” kitabında “Böcekler” diye bir şiir yayınlar.
"Düşünme,
Arzu et sade!
Bak, böcekler de öyle yapıyor."
Bu şiirde ifadesini bulan biri açık diğeri gizli iki mana ile şu ayetleri karşılaştıralım, ne kadar benzerlik bulacağız.
Önce şu şiirdeki ifade ile, geçmiş zamanlarda yaşayan ve aralarından çıkan peygamberlerin tebliğine tepki gösteren insanların cevaplarını bir karşılaştıralım:
"Onlara aralarından ‘Allaha ibadet ediniz, Ondan başka tanrımız yoktur, sakınmaz mısınız?’ diyen bir elçi gönderdik. Onun inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan kavminin ileri gelenleri - ki biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik - şöyle dediler: ‘…öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor.? Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak. Hayat ancak bu dünyadakidir. Yaşarız ve ölürüz, tekrar da dirilmeyiz." (Mü’minun, 32-37.)
"Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir. Biz dirilecek değiliz, dediler."( En’am, 29.)
"Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız; Bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler" derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur, sadece böyle sanırlar."( Casiye, 24.)
Böyle sandıkları için de "madem hayat bu dünya hayatıdır, öyleyse gün bu gündür, saat bu saat, fırsat bu fırsattır, vur pat1asın çal oynasın. Ölüm gelmeden evvel yiyelim içelim, gülelim eğlenelim, zevk alalım dünyadan" düşüncesiyle dalar giderler şehvet1erine.
Tıpkı böcekler gibi. Evet, düşünceyle değil, akılla değil, iradeyle değil, arzu ile, zevk ve hisle, şehvetle, yani onların yönlendirmesiyle yaşamak isterler. Dünya metaından, eşyasından zevklenir, faydalanırlar. Ve havyaların yediği gibi yerler.( Muhammed, (kıtal) 13.) Midelerinden ve ferçlerinden başka düşündükleri yoktur. Ahirete hiç iltifat etmezler.
Tıpkı böcekler gibi.
Evet, insanı böcekler, haşereler seviyesine indirirler.
Ne var ki bu doğru bir hükümdür de bir bakıma. Zira Allah da onlar için “yeryüzünde yürüyen ve sürünen haşere ve hayvanların en şerlisi, en kötüsü” (Enfal, 22.), “be1ki onlardan da daha alçak ve sapık olduklarını”( A’raf, 179.) bildirmektedir.
İşte gizli dediğimiz mana da budur. Yani insanın değerinin böcekler seviyesine indirilmesi, insanın böcekleştirilmesi. Efendimizin tabiriyle şu “hunfesa”, yani pislik böcekleri. Evet, cahiliye adetleri ve atalarıyla övünen, dinsizlikleriyle, imansızlıklarıyla, tanrıtanımazlıklarıyla övünen ve öyle bir hayatta izzet ve şeref arayanlar Al1ah (cc) katında pislik böceklerinden daha değersiz ve sevimsiz olurlar.( Ahmed, Müsned , II. 366)
İşte böyle böcekler gibi arzu ve istekleri doğrultusunda bir hayatı yaşayanları dünyada ne zapt-u rapt eder? Bunların fesadı yüzünden kara ve denizler nasıl bozulmaz?(Rum, 41)
İşte zulmüm bir sebebi de budur kuşkusuz.