CHP, tek parça kalabilecek mi?
Kendisine yöneltilen ağır eleştirilerden çoğunu Kılıçdaroğlu'nun hak etmediğini düşünüyorum.
Tamam, çelişkiler ve tutarsızlıklar çok fazla. Bir yanda, Ergenekon için "Neredeyse gösterin, ben de üye olayım." diyeceksiniz. Öbür yanda, sanki kendisine cevap veriyormuş gibi "Tankın üstüne ilk ben çıkarım!" diye meydan okuyacaksınız. Van'da Kürt haklarını, Ege sahillerinde darbe hukukunu, Londra'da özgürlükleri savunacaksınız. Peki, bu tutarsızlıkların ne kadarı Kılıçdaroğlu'nun siyasî çapının eseri? CHP, aslında aynı çatının altına sığınmış iki farklı partiden meydana geliyor. Birbirine zıt, birbirine düşman bu iki partiyi bir arada tutan ortak payda, sadece AK Parti karşıtlığından ibaret. Kılıçdaroğlu, haliyle zorlama bu beraberliğin -liderliğini değil- sözcülüğünü yaparken zorlanıyor. İki tarafa da yaranamıyor. Ne yardan ne serden geçiyor. Sonuçta, bir gün önce söylediklerini nakzederek politika yapan bir parti genel başkanı olarak ikbal arıyor. CHP, siyasî yelpazenin kendisini sol alana zorla sürüklediği bir parti. Ama ayaklarından sağa çivilenmiş durumda. Faşist bir parti olarak yelpazenin en sağına ayaklarını basıp, sol tarafa gövdesini yerleştirmeye çalışıyor.
1965 seçimlerinde, Türkiye İşçi Partisi'nin yükselişini durdurmak için Millî Şef İnönü, Milliyet Gazetesi'nde Abdi İpekçi'ye verdiği bir mülakatta ilk defa CHP'nin 'ortanın solunda bir parti olduğunu' söylemişti. Gelen tepkiler üzerine endişeye kapılan İnönü'nün, altı oktan 'devletçilik' prensibini solculuk olarak yorumlamaya kalkması inandırıcı bulunmamıştı. Siyasal mücadelenin iki ters kutbu arasında, yani devlet ve halk çelişkisinde CHP hep devletçiliği tercih etmiştir. 1971'de Ecevit'ten boşalan Genel Sekreterlik makamına gelen Kamil Kırıkoğlu'nun "CHP halkın değil, devletin partisidir." sözü, ikili mücadelede devlet kanadının öne geçtiği bir zaman kesitine aittir. 1973 ve 77 seçimlerinin CHP'si, 'Halkçı Ecevit'in liderliğinde halkçı, yani sol bir parti olmuştur. 1980'li ve 90'lı yıllarda, solculuk ve devletçilik iki farklı parti tarafından temsil edilmiştir. Ecevit'in çekilmesi ile sol kitle siyaseti sahipsiz kalmış, Baykal'ın devletçi CHP'si yelpazenin sol kanadını esir almıştır. Devlet ve halk ikilemi, sadece kitle partilerini değil aşırı sol örgütleri de biçimlendirdi. Radikal kanatta darbeci-ulusalcı sol ile özgürlükçü-eşitlikçi sol arasındaki derin çatlak, bugünün liberal solunun da kaçıp kendi kimliğini oluşturmasının temel sebebidir. Askerle sosyalistler arasında romantizmi olmayan bir el ele tutuşma merakı, 27 Mayıs'ın başlattığı darbe geleneği ile gerilla yöntemlerine özenen öncü sosyalizmi 'Millî Demokratik Devrim' adıyla ve 'ordu gençlik el ele' sloganı ile sıradan darbeci faşistlere dönüştürmüştür. Çıkan sonuç, bugün muhakemesi süren Ergenekon davası, Baas ideolojisi ve cinayet planlarıdır. Sol gelenek, sosyal demokrat çizgiden bireysel terör yöntemlerini kullanan sola kadar geniş bir yelpaze boyunca, eşitlikçi ve yoksuldan yana bir politika üretememiştir. Sol ideoloji, jakoben aydın ve askerlerin elinde daha çok bir kalkınma ve bağımsızlık sorunu olarak formüle edilmiştir. Bir tarafta bu darbeci-devletçi gelenek, öbür tarafta evrensel sol ile buluşarak kendini yeniden tanımlamak zorunda olan değişimci-eşitlikçi sol talepler.
Kılıçdaroğlu'nun devletçi-darbeci bu kirli geleneğin üzerine özgürlükçü ve eşitlikçi bir sol ideolojiyi inşa etme imkânı var mı?
Londra ziyaretinde, Miliband'la konuştuktan sonra, Kılıçdaroğlu'nun sözlerinde 'iyi' kelimesi daha çok geçiyor. İngiliz İşçi Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi ile müşterek olarak geliştirdikleri 'good society' programı, Kılıçdaroğlu'na ilham kaynağı olabilir. Ancak Türkiye'nin darbeci ulusalcıları için bu programın cazip bir tarafı yok. Siyasî partilerin varlık sebeplerinden biri, zıt menfaatleri uzlaştırarak temsil etmektir. Darbecilikle solculuk birlikte temsili üstlenilecek eğilimler değil. Kılıçdaroğlu ne kadar uğraşsa da bir sentez gerçekleştiremez. Bu yüzden çelişkileri, liderliğindeki tutarsızlıklar olarak sürdürmek zorunda. İki ihtimal var: Birincisi, CHP'nin seçimden sonra evrensel solcu ve ulusalcı darbeci olarak iki farklı partiye bölünmesi. İkincisi, AK Parti'nin Ergenokon'u yok ederek, Kılıçdaroğlu'nu belini büken yükten kurtarması.
Kılıçdaroğlu'nu eleştirenler CHP'nin çarpık omurgasına dikkat etmeli. Bu omurga üzerine oturan adamın kendisi de eğri görünmez mi?