Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Bayram bunun neresinde?..

Bayram bunun neresinde?..

Manzara ortada. Kimin ne söyleyeceği varsa söylesin. “Bayram bunun neresinde?..” Burası düşman ülkesi değil, bu halk da bunların düşmanı değil.
Bunca yapılan eziyet kime?.. Normal ve doğru insanların inancında; “milli servet” diye bir unsur vardır. Yazık değil mi onca cana ve mala. Hangi vicdana, hangi dine sığar bu yapılanlar? Nasıl bir ideolojidir ki; bildikleri tek şey, yakıp yıkmak ve öldürmektir.
Bugüne kadar kutlanan 1 Mayıslara bakalım, malûm zihniyetin dışında ülkeye zarar veren başka teşkilatlar var mıdır? Şimdiye kadar milletin ve devletin hayrına bu adamlar ne yapmıştır ki; bundan sonra ne yapacaklardır. İşte bütün maharetleri ortada.
Hâlâ utanmadan, sıkılmadan hak arayışı içerisindeler. Onbinlerce masum insan ve polis, bunların yüzünden işkence çekmekte, can ve mal güvenliklerini tehkileye atmakta ve huzurları kaçırılmakta. “Bayram bunun neresinde?..”
1 Mayıs 1977'deki kanlı Taksim olaylarında İstanbul’daydım. Gün boyu çalışma ofisimizden çıkamamış, kapalı kalmıştık. 1 gün önce garip kılıklı birtakım gençler gelmiş, bulunduğumuz hanı tek tek dolaşarak; “1 Mayıs günü, işyerlerimizi açmamamızı, açarsak, sonumuzun iyi olmayacağını” söyleyip gitmişlerdi.
Tehdit edilmiştik.. Ne onlar bizi tanıyordu, ne de biz onları. Ellerinden ve yüzlerinden her türlü tehlikenin geleceği belli oluyordu. Küfrederek tehdit etmişlerdi. “Bir tepki vereyim” diye laf edecek oldum, silah göstermişlerdi.
Aklımın erdiği günden bu yana bir inancım vardır. “Her solcu, potansiyel bir tehlikedir.” Vicdanları ile yürekleri arasında hiçbir bağlantı olmadığı için, daha doğrusu ikisi de olmadığı için, bu adamlar her türlü kötülüğü yapmaya meyillidir.. Bilirim ve bugüne kadar yanıldığım da olmamıştır. İşte son olaylar ortada.
Bütün han tehdit edilmişti, tehditçiler gittikten sonra handa bulunan diğer komşularla bir araya gelmiş ve ne yapacağımızı konuşmuştuk. Sinema filmi alıp satan bir komşumuz vardı ve Yahudiydi. Eskenazi adındaki Yahudi komşu, cesur bir çıkış yaparak, “Ben işimin başına gelirim, bunlar kim ki, bizi tehdit ediyorlar, bunların derdi anarşi çıkarmak, beni korkutamazlar” diyerek ilk çıkışını yapmıştı.
Bunun üzerine ben de ofisi açacağımı söyledim ama diğer komşular işe gelmeyeceklerini söyleyerek erkenden hanı terk etmişlerdi. Ertesi gün, ihtiyar Eskenazi ile ben, hana gelip ofisleri açtık ve beklemeye başladık.
Sabahın ilk saatlerinde bu sefer başka gruplar gelip, yine tehdit etmişlerdi ve Taksim’e gelmemizi emretmişlerdi. Direndik, Eskenazi anarşist tiplerle konuşmaya başladı ve o günün parasıyla ellerine birer 20’lik sıkıştırarak gönderdi. Böylece kendimizi garantiye almıştık. Eskenazi; “Bunlara parayı ver, gerisini boşver” demişti.
Bir süre sonra silah sesleri, siren sesleri ve yanan canların sesleri gelmeye başladığında, diğer hanlara yaptıkları gibi bizim bulunduğumuz hana da yine bir grup geldi. “Ya Taksim'e çıkacaksınız, ya da..” deyip kestirdiler ve başladılar gözümüzün içine bakmaya.
Mesele anlaşılmıştı, yine para istiyorlardı, her biri de kimlik açıklamadan geri kalmıyordu, “Disk’in bölge komutanları” olduklarını söylüyorlardı. Eskenazi sırasını savmıştı, sıra bana gelmişti ama benim param yoktu.. Buna rağmen canımızı kurtarmak için 10’ar lira verdim. Parayı aldılar; fakat “Niye 20 lira değil de 10 lira” diye sormayı da ihmal etmediler.
Baktık pabuç pahalıya mâl olacak. çaresiz, hanın kapısını kapatıp, ofislerimize kapanarak akşamın olmasını bekledik. Olaylar biraz hafifleyince dışarı çıkabildik. Sonra Taksim’e doğru yürüdük, ortalık gerçekten cehennem gibiydi. İki sol grup birbirine girmiş ve birbirlerini kıyasıya öldürmüşlerdi.
O günkü manzara; “solun” dün, bugün, yarın ve yarından sonra neler yapacağını ve bu inançlarından asla vazgeçmeyeceklerini gösteriyordu. Dünkü olaylar da o günün bir devamıdır. Bunlar değişmez, değişmeleri de mümkün değildir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi