Sami el-Hacc serbest
ABD zulmünün izlerini üzerinde taşımak zorunda kalan Sudanlı kameraman Sami el-Hacc yedi yıla yakın eziyet ve işkencenin ardından, sürdürdüğü açlık grevi sebebiyle sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine askerî bir uçakla Hartum’a getirilerek kendi ülkesine teslim edildi. El-Cezire kameramanı olarak görev yaptığı sırada çağın Moğol İmparatorluğu ABD’nin eşkıyaları tarafından tutuklanıp Guantanamo işkence merkezine götürülmüştü.
ABD yönetimi, kendini devlet olarak gördüğünden gerçekleştirdiği tutuklamalara da kendine göre “yasal” bir gerekçe gösterme ihtiyacı duyuyor. Oysa tutuklanan el-Hacc’ın, hakkındaki iddialarla bir ilgisi yoktu.
El-Cezire’nin bir diğer muhabiri Teysir Alluni de herhangi bir ilgisi olmayan olaylarla irtibatlandırılarak İspanya’da tutuklandı.
Bu iki tutuklama ve tutuklanan muhabirlere yönelik insanlık dışı muamele çağdaş emperyalizmin kendi borazanlığını yapmayan medya organlarına karşı da savaş halinde olduğunu göstermektedir. Bu da emperyalizmin akredite anlayışı. Eğer onun sözcülüğünü yaparsan istediğin her deliğe girebilirsin. Ama topladığın bilgileri kamuoyuna lanse ederken onların işine gelecek, çirkin yüzlerini örtecek üslûp kullanmazsan el-Kaide hesabına çalışmakla itham edilmen için yeterince gerekçe oluşmuş oluyor. Sonrası çağdaş Moğol İmparatorluğu eşkıyalarının seni bir köşeye sıkıştırmalarına kalmış. Bunu başarabildiklerinde kendini Guantanamo’da veya bir başka işkence merkezinde bulman hiç de ihtimal dışı değil.
Sami el-Hacc da çalıştığı televizyon kanalı tarafından, işgal edilen Afganistan’da olan bitenleri görüntülemek üzere görevlendirilmişti. O da kamerasını alıp gitti, ama Ekim 2001’de yani olayların başlangıç merhalesinde Bush’un eşkıyalarına yakalandı ve Guantanamo’daki işkence merkezine götürüldü. O tarihten bu yana söz konusu işkence merkezinde zulme, insanlık dışı muameleye maruz kalıyordu.
Belirtilen tarihte Sami el-Hacc’ın tutuklanıp karga tulumba Guantanamo işkence merkezine götürülmesinin amacı diğer medya mensuplarına da, ABD saldırganlığının vahşi yüzünü ve insanlık dışı uygulamalarını gün yüzüne çıkarmamaları için gözdağı vermekti. çünkü ABD emperyalizminin yeni haçlı seferlerinin önemli bir boyutunu da medya oluşturacaktı ve medyaya hâkim olması, bu kurumun aleyhine işlemesini engellemesi gerekiyordu.
Fakat işgal ettiği bölgelere hâkim olma konusunda başarılı olamadığı gibi medyaya hâkim olma planında da arzuladığı başarıyı gerçekleştiremedi. Sami el-Hacc’ı tutuklamakla el-Cezire kanalına savaş ilan ederken öbür yanda bu kanala ilgi ve rağbet arttı. Hatırlanacağı üzere el-Cezire, önceden de adını duyurmuş ve öne çıkmış idiyse de yıldızının parlamasında ABD’nin Afganistan işgaliyle ilgili önemli gerçekleri dünya kamuoyunun dikkatine sunmasının büyük rolü oldu.
Normalde el-Hacc’ın tutuklanması basın özgürlüğüne vurulan darbe, basın mensuplarının görevlerini yerine getirmelerinin engellenmesi için ilan edilen bir savaş ve onun da ötesinde insanlık dışı bir muamele olduğu halde Batı’daki insan hakları kuruluşlarının ve basın organlarının onun davasına sahip çıkmak için söze gelir bir şey yaptıklarına şahit olmadık. Aynı muamele önemsedikleri veya kendilerinden bir basın mensubuna yapılsaydı elbette susmayacak bütün ortamlarda seslerini yükselteceklerdi. Basın özgürlüğünün korunması için seslerini yükseltmelerine itiraz etmiyoruz. Ama bu konuda ikiyüzlü, çifte standartçı olmamaları, sahip çıkılacak basın mensupları konusunda da bir “akredite – no-akredite” fişlemesi yapmamaları gerekir.
Sami el-Hacc, ABD eşkıyalarına yakalandığı görev yolculuğuna çıkmadan önce ailesinden ayrılırken oğlu Muhammed daha küçük yaşlardaydı. Sonraki yıllarda babasının özgürlüğü talebiyle düzenlenen etkinliklerde elinde babasının fotoğrafıyla boy göstermeye çalıştı. Şimdi babası ona kavuştuğunda bayağı büyüdüğünü gördü ve sevgiyle kucakladı. Bush’un eşkıyalarının elinden kurtulmak, özgürlüğe kavuşmak ne tatlı bir şeymiş!
Bugün 12 bin civarında Filistinliyi karanlık zindanlarda tutan, kadınları o karanlık köhne mekânlarda doğum yapmaya zorlayan Siyonist Olmert’in eşkıyalarının elinden kurtulmak da aynı derecede tatlıdır. HAMAS da işte bundan dolayı işgalci asker Gilad Şalit’le ilgili esir pazarlığında ısrarından vazgeçmiyor. üstelik HAMAS söz konusu işgalci askeri Filistin topraklarında haksız bir şekilde bulunduğu sırada esir aldı. Filistinli tutsakların çoğu evlerine düzenlenen gece yarısı baskınlarında, çocuklarının gözlerinin önünde sürüklenerek götürüldüler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.