Ailesini nehre attıran hükümdar
Harzem Sultanı Alâeddin Muhammed sefalet ve çaresizlik ortasında canını verirken, oğlu Celâleddin Harzemşah da yanında idi.
Dünyaya dört elle sarılmanın nasıl bir hüsranla sonuçlanabildiğini gözleriyle gördü ve hayatın en büyük dersini çıkardı.
Ama ortam, dertlenmeye bile vakit tanımayacak kadar karışıktı. Ordusunu derleyip toparlamalı, babasının hatalarından ders alarak devletini yeniden inşa etmeliydi.
Zor bir işe kalkıştı. Rehberi Resulüllah’tı:
“Benim görevim elimden geleni yapmaktır, kazanıp kaybedeceğime Allah karar verir” diyerek ortaya çıktı.
Yanında sadece yetmiş süvari vardı. Cengiz Han’ın iyi yetişmiş güçlü ordusuna karşı mücadeleyi, bu yetmiş kişi ile başlatıyordu.
Doğruca Harzem’e döndü.
Halk, Celaleddin’i sevinçle, coşkuyla karşıladı. Dağılmış olan Harzem Ordusu yeni Sultan’ın etrafında kenetlendi. Gerçi hepsi hepsi yedi bin civarındaydı ama bu bir başlangıçtı.
Amaç sırf “Allah rızası için” putperestlerle savaşıp Müslüman halkı korumaktı. Ordusunu bu amaca kilitledi. Zamanı gelince de Moğolların bölgedeki ordusuna saldırdı. Moğol ordusu bu ilk çatışmada mağlup oldu.
Celâleddin, sabırlı ve kararlıydı. Giderek de güçleniyordu. Nitekim 1221’de Valyan Kalesi’ni kuşattı. Ama Moğollar aniden bastırıp hücuma geçtiler. Harzem Ordusu bozulmak üzereyken Celaleddin Harzemşah, yalın-kılıç öne atılarak bozgunu önledi. Onun bu çıkışı ordusuna kuvvet oldu, Moğollar perişan halde kaçıştılar.
Harzem Ordusu’nun önemli kısmı Müslüman Türkmenlerden oluşuyordu. Bir miktar da başka inançlara ve değişik milliyetlere mensup olanlar vardı. Bunlar maalesef fitne ateşini yaktılar. Ordu içine ikilik soktular. Bazı Kıpçak hanlarını kandırıp saflarına çektiler. Gaflet ve dalalet içinde Moğollara yardım ettiler.
Buna rağmen Alaeddin Harzemşah başarıdan başarıya koşmaya başladı.
Moğol Ordusu’nun üst üste yenilgi alması, Cengiz Han’ı harekete geçirdi. Celâleddin’in üzerine bizzat yürüdü.
Celâleddin bundan haberdar olur olmaz Sind Nehri’ne doğru çekildi. Karşı kıyıya geçmek istiyordu.
Fakat Moğollar Celâleddin’in etrafını dört kat askerle sardılar.
Celâleddin, kılıç ve su arasında kalmıştı. Kurtuluş şansı yok gibiydi. Kararını verdi: Cengiz Han’ı öldürüp bu kıskacı yaracaktı.
Yalınkılıç ileri atıldı. Sevenleri onu izlediler. Aslanlar gibi dövüştüler. Celâleddin’in yanına kimse yaklaşamıyor, yaklaşan ölümle burun buruna geliyordu.
Cengiz Han bu cesarete hayran kalmış, yanında bulunan çocuklarına onu göstererek, “Bir baba ancak böyle bir oğulla övünebilir” demişti.
Canını dişine takmış yedi yüz civarında imanlı ve kararlı insan, Cengiz Han’ın on binin üzerinde bulunan ordusuna panik düşürdü. Moğol hakanı belki hayatında ilk kez korkuya kapıldı.
Ordusunun idaresini oğullarına bırakarak savaş meydanından ayrıldı.
Celâleddin ve adamları orantısız güç karşısında bocalamaya başladı. Sayı farkı o kadar büyüktü ki, telafi etmeye imkân yoktu.
Bu gidişle ailesi Cengiz Han’ın eline geçecekti. Cengiz Han kuralsız ve acımasızdı. Düşman tarafından eline geçen kadınları önce askerlerine peşkeş çekiyor, sonra da işkence altında öldürtüyordu.
Vaktiyle yakaladığı büyükannesi Türkân Hatun’la kardeşleri bu iğrenç muameleye maruz kalmıştı.
Acıtıcı, incitici, yürek yorucu bir karar aldı: Cengiz Han’ın eline düşmemeleri için annesi Ayçiçek Hatun’la eşinin ve kız çocuklarının nehre atılmalarını emretti.
Hemen ardından, hıçkıra hıçkıra ağlayarak, kendisi de nehre atladı. Kurtarabildiği kadarını kurtaracaktı, ama deli bir hızla akan nehir buna izin vermemişti. Celâleddin Harzemşah, orada o gün sadece savaşı değil, ailesini de kaybetti.
Kendi canını zor kurtardı, Hindistan taraflarına gitti...
Akıbetini başka bir yazıda ele alalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.