Liberaller, “Ergenekon”a “Avukat” mı oldu?!..
Adamlara bak; sen “darbecilere” gidecek, “Abiler, bu iş seçimle meçimle olmaz. AKP seçimi yine alır. İyisi mi silah kullanın!..” diyeceksin...
Bilmem ne komutanıyla “Bizim gazeteye 100 milyar para aktaracaktın bekliyoz abi!..” yollu muhabbetler içine gireceksin...
Başbakan’a suikast planları üzerine “müzakerelerde” bulunacaksın...
Kimin nereye, hangi bombayı, hangi mühimmatı gömdüğünü değerlendireceksin...
“Darbe olduğunda” hangi komutanların, hangi gazetecilerin içeri alınacağının belirlenmesine katkıda bulunacaksın...
“Danıştay saldırısının arka plânı”ndan haberdar olacaksın...
Gerçeği bildiğin halde, “Bu laikliği hedef alan bir saldırıdır” filan diyerek “darbe ortamının” hazırlanmasında “medya ayağı” olarak rol alacaksın...
PKK kampına gidip, “Öcalan’a bağlılık yeminleri eden” adamlarla aynı safta iş tutacaksın!.
Darbecileri “Olmuyor ama, o silahı bugün kullanmayacaksınız da ne zaman kullanacaksınız?..” kıvamlı sorularla gaza getireceksin...
“Gazetecilik” kariyerinin bundan sonrasını “Darbe olur, ben de garanti TRT’ye MRT’ye genel müdür neyin olurum”a göre planlayacaksın...
Bir zamanların darbe şifresi “Genç subaylar rahatsız!..”ı manşetine çekeceksin...
Darbecilerden “Bir Numarayı (Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök) iyi sıkıştırdın... Söylediğimiz haberi iyi kaleme almışsın” yollu övgüler alacaksın...
Ve bir gün yakayı ele verdiğinde de...
Sarı Basın kartını sallayarak “Nerede bu devlet, nerede basın özgürlüğü” diye bağıracaksın...
Yine...
“Parti televizyonu”nu “bedavadan” ele geçirmek için, Deniz Baykal’a “ikinci kaset” tehdidinde bulunacaksın,
Önder Sav’ın oğluna komplo kurup bir yandan da orayı sıkıştıracaksın...
Terör örgütü soruşturmasını “sulandırmak” için tezgahlar kuracaksın...
Bütün bunlar ve çok daha fazlası “yasal takip” ve “yasal aramalar” sonucunda ortaya çıktığında ise...
Ortalığı ayağa kaldıracaksın...
“Bu ülkede basın özgürlüğü yok”muş!..
Laf!..
Basın özgürlüğünü gel de bana sor!..
Rahşan Ecevit affı çıkmamış olsaydı, en az yüz elli sene hapsimiz vardı...
Neler neler gördük biz;
Bir “Kim bu Hasan?” yazısının “ihbar” kabul edilmesiyle gazetemdeki bütün Hasan’ların alınıp götürüldüğünü...
Bir “Hasan”ın, Hasan Karakaya Ağabey’in haftalarca pisi pisine terörle mücadelede süründürüldüğünü...
Kurucularımız Mustafa ve Ali İhsan Karahasanoğlu ağabeylerin hiçbir gerekçe gösterilmeden içeri alındığını...
Gazetemizin bombalandığını, kaleşlendiğini, zırhlı araçlarla kuşatıldığını, etrafın keskin nişancılarla ablukaya alındığını...
Kiminle, ne zaman, niye görüştüğümüzün takipçiler tarafından tek tek not edildiğini...
Bunları ve çok daha fazlasını yaşadık biz!..
Kaç yazarımız hapislerde süründürüldü, başımıza neler geldi de...
“Basın özgürlüğü”ne vurgu yapan olmadı, bizden gayri!..
O günlerde bu kirli uygulamalar hakkında “tek satır” yazmayanlar ve hatta bizi hedef alanlar...
Bugünlerde bakar mısınız, neyin peşinde!..
•
O gün bize böyle yapıldı diye, bugün başkalarına da yapılsın dediğimiz yok...
Mesele şu ki; ortadaki kitap yazmaktan ya da gazetecilik faaliyetinde bulunmaktan kaynaklanan bir durum değil.
İşte Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, “Bu işlemlerin gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi yok. Elimizde, yasal sebeplerden dolayı şu an itibarıyla açıklayamadığımız deliller var. Bunlar sağlam deliller. Mesele Ergenekon meselesi... Gazetecilik meselesi değil!..” diyor...
O böyle diyor da...
Hadi, “Ergekoncuları” anladık...
Onlar taaaa başından beri, “darbe girişiminin filan olmadığını”,
“AK Parti’nin 28 Şubat’ın rövanşını almak için yargıyı kullandığını” iddia ediyor da anlaşılır sebeplerden dolayı...
Şu, “liberal”, “miberal” takımına ne oluyor?..
Ev aramalarının başladığı andan itibaren Ergenekoncuların dolmuşuna binen “liberallere” sormak lazım:
İçeri alınmaların örgüt bağlantısından değil de gazetecilik faaliyetinden dolayı olduğunu nereden biliyorsunuz?..
Siz “savcı” mısınız?..
“Hakim” misiniz?..
Yoksa...
Ergenekon “avukatı” mısınız?..