İslam Gelirse Sahte İslamcıların İşi Bitiktir!
Türkiye'ye İslam gelirse, bundan en fazla sahte İslamcılar, din sömürücüleri, mukaddesat bezirganları, dindar görünen münafıklar, fasık ve facirler, mürailer, yarı mühtediler zarar görecektir.
Bu yüzdendir ki onlar İslam İslam diye bağırır ama yürekten İslam'ın gelmesini istemezler.
Yine sivri bir laf ettim değil mi?
İslami bir uygulamada neler olmaz?
Bir bir anlatayım:
(1) İslam rüşvet almayı ve vermeyi kesin şekilde yasaklar ve yine kesin şekilde önler. Mürailer, münafıklar, fasık ve merdutlar ne yapar?... "Rüşvet haramdır!.." diye bağırırken, gözüyle yan cebime koy diye işaret eder.
(2) İslam sisteminde veya düzeninde haram kazanç elde edenlere aman zaman verilmez.
(3) İslam, ihalelere fesat karıştırılmasına izin ve fırsat vermez.
(4) İslam ribayı ve ribaya benzer her şeyi yasaklamıştır. Allah ticareti helal, ribayı haram kılmıştır.
(5) İslam, şer'i olmayan tesettüre izin vermez, yeşil ışık yakmaz. Daracık, rengarenk, parlak, alaca bulaca, yırtmaçlı, markalı lüks ve pahalı elbiseler giyecek, saçlarını deve hörgücü gibi yapıp üzerine gökkuşağı gibi bir eşarp bağlayacak, takacak takıştıracak, sürecek sürüştürecek, kırıta kırıta, arada bir çıngıraklı kahkahalar ata ata caddelerde, meydanlarda, sokaklarda, marketlerde, kadınlı erkekli meclislerde arz-ı endam edecek, fink atacak... İslam buna izin vermez. Bu memlekete islami uygulama gelirse böyle yapan bayanların işi doğrusu çok zor olacaktır.
(6) İslam hırsızlığı önler.
(7) İslam kara, haram, necis, pis servet sahibi olmaya izin, imkan ve fırsat vermez.
Listeyi uzatmıyorum... Bugün koyu İslamcı geçinen bazıları İslam'ın gelmesini istemezler. Gelirse hoşaflarının yağı kesilir...
İslamcılık yapacak, 300 bin liralık lüks otomobile binecek... İslamcılık yapacak Nemrud ve Firavun gibi israflı, şaşaalı, debdebeli, ihtişamlı bir hayat sürecek.
İslamcılık yapacak malı götürecek, voliyi vuracak, az zamanda Karun gibi zengin olacak...
Peki İslam gelirse ne olacak?.. Bütün bu sahtekarların takkesi düşecek keli görünecek.
Onlar İslam İslam derler ama İslam'ın gelmesini ve uygulanmasını istemezler. Çünkü İslam gelirse, "Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılır, her halt yenilir" şeytani fetvasına dayanarak haram yiyemeyecek, kara servet sahibi olamayacaklardır.
Ağızlarıyla İslam gelsin diye bağırırlar, kalplerinden gelmesin derler.
İslam gelmesin ki, eski sahte mücahitler müteahhitliğe devam etsinler.
*(İkinci yazı)
CHP Zulümleri
Aşağıda CHP'nin diktatörlük, tek parti, faşist rejimi zamanına ait üç belge sunuyorum. Türkiye halkının temel hak ve hürriyetlerini, din ve inanç serbestliğini nasıl hayasızca ve merhametsizce çiğnemişlerdi. Ellerine fırsat geçerse bu gibi zulüm ve baskıları bugün de yapmaktan çekinmezler. Şu anda çoğunluğa karşı taqiyye yapıyorlar. Allah ellerine fırsat ve imkan vermesin yapmayacakları yoktur.
Birinci belge:
(1) 1930 yılında T.C. İçişleri Bakanlığı, yayımladığı gizli bir genelge ile valilere şu talimatı vermişti:
"Türkiye'de yabancı lehçeyle konuşanların kıyafetlerini, şarkılarını, oyunlarını, düğün ve diğer geleneklerini kötü göstermek, bu kişilerin ve ailelerinin isim ve lakaplarını Türkçeleştirmek, onları hiçbir zaman Boşnak, Tatar, Çerkez, Laz, Kürt, Abaza, Gürcü, Türkmen, Pomak v.b. diye adlandırmamak, köylerin o lehçelerdeki isimlerini değiştirmek, evlerinde ve aralarında Türkçe konuşmaya zorlayarak onlara yürekten "Türküm" dedirtmek."
İskana tabi tutulanların Türkleştirilmesi uygulamasına ilişkin gizli genelge, no: 1/28, Ankara 1930 (M. Bayrak, Kürtler ve ulusal demokratik mücadeleleri üstüne gizli belgeler-araştırmalar-notlar, Ankara 1993: 506-509'dan).
İkinci belge:
(2) CHP Genel Sekreteri ve Kütahya Saylavı (Milletvekili) Recep Peker, CHP başkanlığına ilettiği bir tamimde şöyle dert yanıyordu:
"Geçen Ramazan ve bayramda Arapça ezan okumak, sala vermek, tekbir almak... gibi geri hareketlerin geçen senelere nispetle daha çok olduğu... anlaşılmıştır.
6 Haziran 935 tarihli ve 510 numaralı genelge ile de bildirdiğim gibi yurtta inkılabı ve ileri gidişi koruma ve yayma ödevini üstüne alan ve bu gibi devrim ve durumu müteessir edecek geri hareketlere karşı çok yakından ilgili ve duygulu olması icap eden partimizin bu hareketlere karşı duygulu bulunarak, hükümetle el ve işbirliği yapmalarını, alacakları haberleri vakit geçmeden hükümete bildirmelerini bu vesile ile bir kere daha tekrarlamayı değerli bulurum."
Kaynak: Cumhuriyet Halk Fırkası Katibi Umumiliği'nin (Genel Sekreterliğinin) CHP Başkanlıklarına 8 Şubat 1936 tarihli ve 3/672 sayılı tamimi (genelgesi), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi, Cumhuriyet Halk Partisi Kataloğu, 490/01/3/12/9 (Cemil Koçak, Tek-Parti döneminde muhalif sesler, İstanbul 2011: 241'den).
Üçüncü belge:
(3) CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) Basın Yayın Umum Müdürü Selim Sarper, Diyanet İşleri Müşavere Heyeti azası Prof. Dersiam Yusuf Ziya Yörükan'ın 1 Eylül 1944 sayılı Kutlu Bilgi dergisinin 2. sayısında kaleme aldığı yazıyı tehlikeli bularak alıntı yapıyor ve Başvekaleti şu şekilde uyarıyor:
"... 'Kandil gecelerinde çocukların sevinçleri, Ramazan günlerinde iftar sofrasına yapılan ihtimam ve sahur yemeğinden sonra şafak ağarırken ve bütün tabiatın ıssızlığı içinde ezan seslerinin yükseldiğini dinlemek ve bayram sabahlarında yeni elbiseleriyle babasının yanında camiye gitmek, fakir çocuklara acımak, onların saadetini istemek, bütün Müslümanların aynı imanla aynı mabette bir Tanrı'ya ibadetle birleşmelerini görmek...' cümlelerinde ortaçağa has koyu bir dincilik ruhu görülmektedir."
Kaynak: Başvekalet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğünden Başvekalete, 12 Eylül 1944, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Başbakanlık Muamelat Genel Müdürlüğü Kataloğu, no: 030/10/86/571/10. Cemil Koçak, Tek Parti Döneminde Muhalif Sesler. İstanbul: İletişim Yayınları, 2011: 83-85'den.
*(Üçüncü yazı)
Milletvekili Yemini
Seçimlere birkaç ay kaldı. Halkta bir telaş yok ama bir kısım adaylar yanıp tutuşuyor. Bazı büyük bürokratlar istifa ediyor. Medya bunlardan bahs ediyor, resimlerini basıyor.
İnsan niçin milletvekili olmak ister?
Bu isteğin çeşitli niyetleri, sebepleri olabilir.
Birincisi: Vatanına, halkına hizmet için.
İkincisi: Benliği için.
Üçüncüsü: Dindar bir Müslüman ise dinine hizmet için.
Dördüncüsü: Kürt milliyetçisi ise dokunulmazlık zırhına bürünüp Kürtçülük için çalışmak için.
Beşincisi: Sabataycı veya Kripto Yahudi ise kendi dinine ve kimliğine hizmet için.
Altıncısı: Milletvekilliği maaşından, kıyak emekliliğinden, nüfuzundan maddi bakımdan yararlanmak için.
Milletvekili seçilenler, 1982 Anayasasına göre aşağıdaki yemini yapmak zorundadır. Bu yemini yapmayana mazbatası verilmez, milletvekilliği düşer.
Yemin metni şudur:
"Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim."
Hiç şüphe yoktur ki, bu yemin ideolojik bir yemindir.
İslam dininin yeminlerle ilgili hükümleri ve şartları bulunmaktadır.
Böyle bir yemin İslam inançlarıyla bağdaşır mı?
Yemin metnindeki "Devletin varlığını, bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumak..." ve ona benzeyen kısımlara elbette itiraz edilemez. Lakin "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağım" ibaresi kısıtlayıcıdır.
Atatürk inkılaplarından biri şapkadır. Bu yemini yapanlar şapka giymemek suretiyle yeminlerine ihanet etmiş olmuyorlar mı?
1928'de yürürlüğe giren Latin harfleri inkılabı ile devletimizin ve halkımızın bin yıldan beri kullandığı milli yazımız yasaklanmıştı. Bu yasak insan haklarına ve hürriyetlerine aykırıdır. Milletvekili, ettiği yemin gereğince bu yasağın kalkmasını istemeyecek midir?
Tamamı için söylemiyorum, ideolojik tarafıyla böyle bir yemini yapmak bir Müslümana büyük sorumluluk getirir.
M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra çıkartılmış olan Kemalizm ideolojisini din gibi benimsemiş birinin bu yemini yapması çok kolaydır ama samimi bir Müslümanın çok düşünmesi gerekmez mi?
Maaş, yağlı ballı emeklilik, maddi imkanlar, şan, ün, şeref, benlik için milletvekili olmak isteyenlere bir şey demem ama hizmet için Meclis'e girmek isteyen Müslümanların bu konuda fetva ve ruhsat almaları gerekir sanıyorum.
Hiç şüphe etmiyorum, birileri çıkacak benim bu fikirlerimi de laikliğe ve Atatürkçülüğe aykırı bulacaktır.