Akit’ten muhteşem kampanya!..
Efendim...
Cebinde basın kartı taşıyan adamlardan biri, cezaevinden Başbakan’a mektup yazmış...
“Mevzu” mu?
Avrupa’nın “Türkiye’de basın özgürlüğü tehdit altında” eleştirisine cevap veren Başbakan Erdoğan, “Bunlar gazetecilikten değil, darbecilikten, terör örgütü üyeliğinden yargılanıyorlar” demişti ya...
Bu sözlerin kendisini derinden yaraladığını söylüyor bu adam...
Yaptığı sapına kadar gazetecilikmiş!..
Emir ve komuta zincirinin bir unsuru olarak “sipariş haberler” yapmak...
“Abi” pozisyonundaki paşalarla, hükümetten kurtulmanın yollarını müzakere etmek...
İstihbaratçılarla, “Bizim gazeteye hani 100 milyar verecektiniz, ne oldu” yollu muhabbetler içine girmek...
“Bir numara (zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök) meselesi ne olacak, onu nasıl yola getireceksiniz?” kıvamlı sorularla bünyedeki görüş ayrılıklarını derinleştirmek...
Kışkırtmak...
“Paşalarla” medyanın nasıl dizayn edileceğini konuşmak...
Ve hatta şunları söylemek:
“Paşam bakın sizden herkes bir şey bekliyor! Olup bitenleri sizinle paylaşmaya geldik!.. Medyayı... Şimdi askerin de hükümete bir miktar teslim olduğu iddiaları var ama ben inanmıyorum!..” (Günlük’ten... 18 Aralık 2003)
Bütün bunlar gazetecilik faaliyeti oluyor...
Yersen!..
•
Şimdiiii...
Bu yazdıklarım “Ergenekoncu” tabir edilen “meslektaşlarımı” (!) kızdırırken, diğer tarafı...
Yani...
“Antiergenekon Cephesi”nde yer alan “meslektaşlarımı” memnun edecektir...
Yok etmesin...
Oradakilere elbette çok daha yakın hissederim kendimi...
Ederim de, iş “gazeteciliğe” gelince...
Onların da büyük bir bölümünü üzülerek “kapsam dışında” tutarım!..
Bu arkadaşlar da kendilerini “bir yerlere teslim etmiş” durumdalar aslında...
Hal bu olunca...
“Gazetecilik” her iki taraf için de bir “gösterge” faaliyet oluyor!..
•
Şükür, meslek hayatımın büyük bir bölümünü “AKİT” camiasının bir parçası olarak geçirmiş olmak, beni bu tarafların dışında tuttu.
Gazetecilikten başka bir faaliyet içinde olmamak gibi bir imkâna kavuşturdu.
Bu camianın yolsuzlukla işi yok, maddi menfaat peşinde koşmuyor, gazetecilik dışında bir faaliyet içinde değil, haberde dürüstlüğü esas alıyor, ondan bundan fayda dilenmektense, ayağını yorganına göre uzatıyor... Kısıtlı imkânları en verimli bir şekilde değerlendirmeye çalışıyor.
Gazete mensuplarının siyasilerle ilişkileri de olması gerektiği gibi, “Bir haber kaynağına gerektiğinde aleyhinde yazamayacağın kadar yakın olmayacaksın” prensibine uygun.
AKİT kimseden talimat almaz, komplekse girmez, hak yemez, hak yedirmez...
Ve bundan dolayı da...
AKİT’teki vasıfları bünyesinde barındırmayanlar tarafından pek sevilmez!..
Bu camia her zaman “mağdurun” yanında olmuştur.
Sözgelimi, Merhum Erbakan Hoca’nın Başbakan olduğu dönemde hiçbir talepte bulunmamıştır ama “mağdur” duruma düştüğünde, “rezil iftiralara” maruz bırakıldığında sahip çıkmıştır...
En çok AKİT sahip çıkmıştır!..
Merhum Hoca’nın Başbakanlığı döneminde “Milli Görüş” iktidarından en fazla istifade edenler ise, dengeler değiştiğinde Merhum’a iftira atanlara belirli ölçülerde destek vermiştir!..
Ve yarın öbürgün dengeler değişmesi ve bugünün “güçlü”leri mağdur edilmesi halinde sahip çıkacak olan yine AKİT’tir.
Bu ülkede yaşayan her “düzgün” adamın AKİT’e ihtiyacı vardır.
AKİT’e olan ihtiyaç da hiç şüpheniz olmasın, her geçen gün artacaktır...
Demem o ki;
AKİT’e destek vermek bir “adamlık” görevidir...
İnsanlık görevidir!..
Tabii, AKİT de bu desteğe daha çok lâyık olabilmek için birtakım ilâve fedakârlıklarda bulunacak...
AKİT’TEN MUHTEŞEM KAMPANYA
Evet, fedakârlık... Ya da atılım... Bu atılımın anlamlı, mesaj yüklü olması gerekiyor...
İlâhi Mesaj.
Büyük İslâm Âlimi Hasan Basri Çantay’ın 3 cilt, 1256 sayfalık Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm’i, Akit’ten kıymetli okuyucularına hediye...
Siz kadîm okuyucularımızın bu imkândan istifade edeceğinden şüphem yok...
İstirhamımız, “etki alanınızdakilere” duyurup kampanyaya katılmalarını sağlamanız...
Yalnızca sizin ihtiyacınız yok AKİT’e..
Herkesin ihtiyacı var!..