Moskova’dan Kazan’a, Medine’den Mekke’ye... 7 gü
İstanbul’dan Ankara’ya, Ankara’dan Moskova’ya, Moskova’dan Kazan’a, Kazan’dan Ankara’ya, Ankara’dan Çanakkale’ye, Çanakkale’den Medine’ye, Medine’den Cidde’ye, Cidde’den Mekke’ye, Mekke’den tekrar Cidde’ye, Cidde’den Ankara’ya, Ankara’dan İstanbul’a... 6 gece, 7 günde, tam 7 ayrı şehir, 6 ayrı otel... Baş döndürücü bir gezi oldu.
7 günlük gezinin hem “ekonomik” boyutu vardı, hem de “siyasi” ve “sosyal” boyutları... Ama, biz “gazeteciler” için, “en anlamlı” boyutu; Medine-i Münevvere’de Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in kabrini ziyaret etmek, “Ravza-ı Mutahhara”da namaz kılmak, Mekke-i Mükerreme’de de “Umre” yapmak oldu...
MANEVİ BİR ZİYAFET
Yenişafak Genel Yayın Müdürü Yusuf Ziya Cömert, Akşam Genel Yayın Müdürü İsmail Küçükkaya, Zaman Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, Hürriyet Ankara Temsilcisi Metehan Demir, Bugün Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan, Star yazarı İbrahim Kiras ve Sabah yazarı Süleyman Yaşar’la birlikte hem Medine’de, hem Mekke’de bol bol “ibadet” etme, en önemlisi de “Umre” yapma imkânımız oldu... Cenab-ı Allah, inşaallah umrelerimizi kabul eder, gitmek için yanıp tutuşanlara da, inşallah oraları görmeyi nasib eder...
Böyle bir yolculukta, bizleri de beraberinde götürdüğü ve “Umre” yapmamıza imkân tanıdığı için; başta Başbakan Tayyip Erdoğan ile Başbakanlık Basın Müşaviri Lütfullah Göktaş, Başbakanlık Dışişleri Başdanışmanı Fuat Tanlay, Başbakanlık Danışmanı Mücahid Arslan, Başbakanlık müşavirleri Mustafa Varank ve Aydın Ünal ile diğer “kurmay”larına çok çok teşekkür ediyorum...
Başbakan Erdoğan, bizlere, gerçekten de büyük jest yaptı... Kendisine de söyledim; yaptığı bu jest, gerçekten de unutulmaz... Allah, ondan razı olsun...
Bu arada; bizlerden yakın ilgisini esirgemeyen, bir “anne” gibi, bir “abla” gibi, her an gözleri üzerimizde olan Emine Hanım’a da; kendim ve arkadaşlarım adına özellikle teşekkür ediyorum...
“Teşekkür” dedim de; yeni Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez’in adını zikretmemek olmaz... Bizlere hem “imamlık”, hem de “rehberlik” yaptı... O güzel sesiyle, bir de güzel bir dua yaptı ki, gözyaşlarımızı engelleyemedik... Lâf aramızda; “sakal” da çok yakışmış kendisine...
“Teşekkür” edecek o kadar insan var ki; isimlerini unutmaktan korkuyorum... Ama, Başbakan Yardımcıları Cemil Çiçek ve Ali Babacan ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i, milletvekilleri Nurettin Canikli, Ayşenur Bahçekapılı, Burhan Kuzu, Bülent Gedikli ve Ali Bayramoğlu’nu zikretmeden geçmek olmaz.
Hasılı kelâm; gezinin Medine ve Mekke boyutu, son derece dolu geçti... Adeta, “manevi bir ziyafet” yaşadık.
Bu “manevi iklim”i yaşattığı için, Başbakan Erdoğan’a tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
RUSYA İLE TİCARET
Gelelim, gezinin “sosyal, ekonomik ve siyasal boyutu”na... Malûmunuz olduğu üzre, 15-17 Mart arasında Rusya’nın başkenti Moskova ile Tataristan’ın başkenti Kazan’da idik...
Moskova temaslarının ana konusu, elbette “enerji” ve “vize” idi... Japonya’da yaşanan “deprem” ve “tsunami”den sonra, “nükleer enerji” ve bu kapsamda “Akkuyu Nükleer Santrali” elbette büyük önem kazandı.
Rusya Devlet Başkanı Medvedev, bu konuda “garanti” verdi ve “Akkuyu’nun güvenlik seviyesi diğerlerinden çok farklı olacak” dedi.
Bu arada, şu bilgiyi vermekte de yarar var... 30 ülkede 440 nükleer enerji santrali var... Türkiye ise; “dünyanın ilk 17 ekonomisi” arasında olmasına rağmen, maalesef “nükleer santrali” yok... Erdoğan; “Elbette Japonya’dan alacağımız dersler var ama nükleer santralden dönüş yok” dedi.
Rusya ile “ekonomi” de masaya yatırıldı... Tayyip Erdoğan da, Medvedev de, önümüzdeki 5 yıl içinde, ticaret hacmini 100 Milyar Dolar’a çıkarma konusunda kararlılıklarını gösterdiler... Ne var ki; Rusya’nın, daha fazla “Türk ürünü” ithal etmesi gerekiyor... Aksi halde, bu işten Rusya kârlı çıkar. Moskova’da, “vizelerin kaldırılması” konusunda da “resmi imzalar” atıldı... Türk tarafından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun imzaladığı anlaşma ile 17 Nisan 2011’den itibaren Rusya’ya “vizesiz” gidilebilecek. Tabii Ruslar da Türkiye’ye vizesiz gelebilecekler.
¥ Moskova, “dünyanın en pahalı şehirleri” sıralamasında, sanıyorum 3. sırada... Kızıl Meydan’a yakın bir otelin gecelik fiyatı 400-500 dolar arasında... Yine Moskova’nın merkezinde, 30 metrekarelik bir dairenin kirası 1000-1200 dolar civarında... Böylesine “dar” ortamlarda oturan Ruslar için, Türkiye elbette tercih konusu... Öyle ya; Türkiye’de oteller hem ucuz, hem de ferah...
KAZAN’DA LENİN’İN SINIFINDA!
¥ Ayın 16’sında Tataristan’ın başkenti Kazan’a geçtik... Burada, bizlere Leniza ve Nuriye Hanım adlı 2 bayan rehberlik yaptı...
Onlardan öğrendik ki; bizi “Tatar gazeteci ve televizyoncular” bekliyormuş... Onlarla hem yemek yedik, hem de “Tatar basını”nı konuştuk... Tataristan’da, 24 saat yayın yapan 4 TV kanalı varmış.. Bunlardan ikisi Tatarca, diğer ikisi Rusça yayın yapıyormuş...
¥ Tataristan 4 milyonluk bir nüfusa sahip bir ülke... Başkent Kazan’da 1 milyon 300 bin Tatar, geri kalan Rus ve diğer milletlerden oluşuyormuş.
¥ Kazan’da, Tatar gazeteleri daha fazla tiraja sahipmiş... Bu vesileyle öğrendik ki, 1000 kişiden 400’ü, yani 10’da 4’ü günlük gazeteleri takip ediyormuş.
¥ Tayyip Erdoğan, “Tataristan’ı ziyaret eden ilk Türk Başbakanı” oldu... Başkent Kazan, 2005 yılında “1000. kuruluş yılı”nı kutlamış...
¥ Erdoğan, Tatar Federal Üniversitesi’nde yaptığı konuşma esnasında, Tatarların 27 yaşında ölen ünlü şairleri Abdullah Tugayev’den, hem de “Tatarca” olarak “şiir” okuyunca, özellikle öğrencilerden büyük alkış aldı.
¥ Tatar Federal Üniversitesi’ni ve üniversite içindeki “müze”yi ziyaret ederken, öğrendik ki, Lenin ve Tolstoy da bu üniversitede okumuşlar... Ne var ki, Lenin; “anarşist kişiliği”nden dolayı üniversiteden atılmış... Tolstoy da; 1844’te girdiği üniversiteden mezun olamayıp, 3. sınıftan ayrılmış.
¥ Gazeteci arkadaşlarla Lenin ve Tolstoy’un oturduğu okul sıralarında hatıra fotoğrafı çektirirken, AK Parti Adana Milletvekili Ömer Çelik, Tolstoy’un bir sözünü hatırlattı bize...
Tolstoy demiş ki;
“Ben, çocuklarımı Allah’a düşman değil, arkadaş yapmak isterdim.”
Daha sonra, Kazan’ın en büyük ve en güzel camisi olan Kul Şerif Camii’ni ziyaret ettik ve burada öğle namazlarımızı eda ettik... Ardından da, Kul Şerif Camii’nin yakınında bulunan katedrali ziyaret ettik...
Ne yalan söyleyeyim;
Camide ne kadar ferahlık varsa, katedral o kadar kasvetli idi.
Tabiî cami ve katedral arasındaki Suyumbike Kulesi’nden söz etmeden geçmek olmaz... Efsaneye göre; Tatarlar, Korkunç İvan tarafından Hıristiyanlaştırılmak istenince, Şuyumbike’nin ırz ve namusuna da göz dikmiş... O da, bu kuleden atlayıp, canına kıymış... O günden beri de, kulenin adı Şuyumbike Kulesi olarak anılır olmuş...
LİBYA’YA MÜDAHALEYE HAYIR!
Gelelim, “dönüş yolu”na..
Gerek Kazan dönüşü, gerek Cidde dönüşünde, Başbakan Tayyip Erdoğan’la hem “ziyaret”lerin bir değerlendirmesini yaptık, hem de “gündemdeki olayları” konuştuk...
Erdoğan, “Libya’ya müdahale”ye başından beri karşı... Son operasyonda Fransa’nın bombardımana katılmasını da, “durumdan vazife çıkarmak” olarak, yani “fırsatçılık” olarak değerlendirdi... Çünkü, Sarkozy, ülkesinde bütün popülerliğini yitirmiş durumda... Bir anlamda, “kendini kurtarmak” için Libya’yı vurdu.
Erdoğan, Libya’ya “NATO müdahalesi”ne de kesinlikle karşı... Özetle, “Libya, Libyalılarındır” diyor!..
Diğer gezi notlarını da inşaallah yeri geldiğinde anlatırım... Ancak, şu kadarını söyleyeyim, 7 günde tam bir “devr-i âlem” yaptık...
İstanbul’un güneşli havasından çıkıp Ankara’nın soğuk havasına, Moskova ve Kazan’ın eksi 1-2 derece olan karla kaplı topraklarına, oradan Çanakkale’nin deniz havasına; Medine, Cidde ve Mekke’nin 35-38 derecelik sıcağına, yani Kuzey’den Güney’e bir yolculuk yaptık ki; taban tabana zıt iklimde yolculuk yapmak, hem yorucu oldu, hem de zevkli...
Hele Medine ve Mekke... Bu yolculuk anlatılmaz, ancak yaşanır... Cenab-ı Allah, sizlere de nasip etsin.
Bugünlük bu kadar...
=================
Git de Moskova’da iç, içebilirsen!
Moskova’nın Eski Arbat Sokağı’nda dolaşırken, bir an kendimi İstanbul’un Beyoğlu’sunda hissettim... Burası, “trafiğe kapalı” bir sokak, daha doğrusu cadde... Bir alışveriş bölgesi...
“Trafik” deyince, gazeteci arkadaşlardan biri, “Rusya’daki alkol yasağı”na dair bilgiler verdi... Bilirsiniz, Rusya, “alkol tüketimi”nin tavan yaptığı ülkelerden biri... Ancak, “alkollü olarak trafiğe çıkmak yasak” ve cezası da hayli ağırmış...
Malûm; Türkiye’de alkollü araç kullanma sınırı “0.5 promil” yani “binde beş” oranında... Daha üstüne ceza var.
Moskova’da ise bu oran, “0.1 promil”le sınırlı, iyi mi?.. Yani, “binde 1” oranında... Bir sürücü, mesela “binde birbuçuk promil” alkol alıp yola çıkarsa, “ceza”sı neymiş biliyor musunuz?.. “Ehliyet”e hemen el konuluyor ve sürücü “2 yıl” trafiğe çıkamıyormuş!.. Dahası; polis, “5 Bin Dolar’a kadar ceza” veriyormuş!..
Düşünebiliyor musunuz; “0.15 promil”le trafiğe çıkmanın cezası 5 Bin Dolar ve 2 yıl da trafikten men!..
AK Parti iktidarının “içkiyi sınırladığını ve hatta yasakladığını” iddia eden “laikçiler” ile “endişeli modern”ler, Moskova’da yaşasalar, acaba ne derlerdi?.. Meselâ, “Moskova’da şeriat hortladı” gibi salakça lâflar ederler miydi?..
Türkiye’deki uygulamalardan şikâyet eden “endişeli taifesi”ni Moskova’da görmek isterdim...
=================
Başbakan Tayyip Erdoğan, Cidde dönüşü geziye katılan gazeteci arkadaşlara; hem gezilerin çeşitli boyutları ve hem de Libya’ya müdahale konusunda değerlendirmelerde bulundu.