Japonya’da Müslüman az, İslam çok!..
Japonya’dan gelen gazeteci dostum Hüseyin Akın’ın anlattıklarından çok etkilendim.
Depremin en çok vurduğu Miyagi eyaletinin Sindai şehrinde şahit olduklarının bir bölümü “bilinen” şeyler.
İşte; büyük felâket, görülmemiş yıkım, yok olan aileler, bir anda sıfırlanan servetler...
Bu tarafları ajans bültenlerinde var.
Oralarda olmayan ayrıntılar...
Mesela...
Böyle bir felaketin ardından çok büyük bir kıtlık yaşanır haliyle...
Orada da yaşanmış; Japonların iki gün üst üste yiyemedikleri takdirde resmen “hasta” oldukları “pirinci” bulmak bile zorlu iş haline gelmiş...
Ayakta kalabilen marketlerin önünde büyük kuyruklar oluşmuş...
Yaşamak zulüm olmuş haliyle, temel temizlik malzemeleri bile yok, sabun mesela...
Durumu bütün açıklığı ile ortaya koymak isteyen Hüseyin’in söylediklerinin bundan sonrası “ders” niteliğinde...
Diyor ki Hüseyin;
“Abi, insanlar marketlerin önünde uçsuz bucaksız kuyruklar oluşturmuş. Marketler içeride sıkışıklık olmasın diye ellişer ellişer alıyor müşterileri...
İnanır mısın, ‘kaynak’ yapan bir tek Japona rastlamadım.”
Kaynak yapmak...
Yani, uyanıklık yapıp kuyruğa aralardan girme eylemi...
Arkadaki bir dolu adamı “aptal” yerine koymaca... Bir dolu “kul hakkı” yemece!..
Ve kaynağı yaptıktan sonra etrafa; “Ben anamın ilkiyim daha doğuştan tilkiyim” bakışları fırlatmaca...
Kimsenin dikkatini çekmezse, “marifeti” bünyede tutamayıp, ev halkına “Ohooo, uyanıklık yapmasaydım sabaha kadar gelemezdim” havası atmaca...
Felakete uğrayan Japonlar böyle “basitliklere” tenezzül etmiyorlarmış..
Kimsenin organize etmediği düzenli kuyruklarda, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlarmış!..
Müslümanda olması gereken “Medine” tavrına bak!..
Bir düşün ey vatandaş...
O kuyruğu bitirdin diyelim; sıra sana geldi.
İçeri girdin...
Markette “kota” da yok, isteyen istediği kadar mal alabiliyor yani...
Cebinde para da var...
Sen olsan ne yaparsın?..
Ya da ben olsam ne yaparım?..
Bizim yapacağımız bellidir; taşıyabildiğimiz kadarını yüklenmek...
Çuval çuval...
Birbirimizi eze eze...
Eeee, bunun yarını, öbürgünü de var...
Ya bir daha bulamazsak!..
•
Japonlar bizim gibi yapmıyorlarmış...
“Sınırlama” olmadığı halde “bir haftalık ihtiyaçlarını görebilecek kadar” malzeme alıyorlarmış...
Peki niçin böyle yapıyorlarmış?..
Hüseyin, bu konuda birkaç Japonla konuşmuş...
Dedikleri şuymuş:
“Hepimiz hücum edecek ve malları topluca alacak olursak, durum hiçbir zaman normale dönmez. Oysa biz, felaket havasının bir an evvel ortadan kalkmasını, hayatın bir an evvel normale dönmesini istiyoruz. Bu ancak toplu hareketle olur. Herkes sorumlu davranırsa, toplum daha az acı çeker!..”
Ne “medeni” bir tavır değil mi?..
Tam da Müslüman’a lâyık!..
Bu arada unutmayalım; Japonlar bölgedeki “lokantaların” batmaması için de...
İmkan olduğunca “dışarıda” yemeye çalışıyorlarmış...
“Onlar batarsa biz de batarız” düşüncesiyle.
Bu bir kampanyaya dönüştürülmüş; “Esnafı da düşün” kampanyasına!..
Tavra kendince, bütün saflığı ile yorum getiren Hüseyin’in şu sözü takıldı kafama:
“Japonya’da Müslüman az, İslam çok!..”
•
Hüseyin’i dinledikçe...
Ve bizdeki bazı “görüntüleri” hatırladıkça İnsanlığımdan utandım...
Müslümanlığımdan utandım!..
Diğerleri ayrıntı...
“Medeni bir toplum” olmanın yollarını aramalıyız...
Tsunami bile yıkamıyor “medeni” toplumları!..