Bediüzzaman, Nevzat Tandoğan ve Namık Gedik
Çok küçük yaşlardan beri hayırla anılan ve asrın imamı olarak yüzyıla damgasını vuran Bediüzzaman Hz.lerinin vefatının 51. yılı.
İnsanoğlunun yaşadığı yer kürenin her tarafında eserleri okunan ve talebeleri bulunan Bediüzzaman’ın iman hizmeti, kıyamete kadar sürecektir.
Elbet bu hizmete karşı düşman olan ve eziyet edenler de olmuştur. “Acaba onlar tarihte hangi halleriyle anılmaktadır” diye aklımdan geçti.
Bu konuda bir araştırma yaparken, “Risalehaber” internet sitesinde aradığım sorunun cevabını buldum. Cevap bir hayli uzun olduğu için yarın da devam edecektir.
Bediüzzaman’a türlü sıkıntılar çektiren, CHP’nin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan ile DP’nin İçişleri Bakanı Namık Gedik’in hazin sonları çok ilginç.
¥
Vefatına kadar bir çeyrek asır sürgünde yaşayan, sonu beraatla neticelenen; İstanbul, Eskişehir, Isparta, Denizli ve Afyon hapishanelerinde ömür tüketen, 19 defa zehirlenen, hakkında 700 civarında kamu davası açılan, neticede Urfa’da bir otel odasında Hakk’ın rahmetine kavuşan Bediüzzaman’ın 83 yıllık hayatı, ibret verici birçok hadiselerle doludur.
¥
“Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum.
Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, mahkemelerinde geçti.
Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-i harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım.
Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım.
Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.
İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum.
Çünkü bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin yahut birkaç milyon kişinin-adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti. Belki daha ziyade-imanını kurtarmaya vesile oldu.
Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım; fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah’a bin kere hamd olsun.
Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun.”
¥
Bediüzzaman bu sözleri, samimi dostu yakın arkadaşı Eşref Edip’e 1950’li yılların başında İstanbul’da söylemiştir.
“Peki, hakkını helal ettiği ve ‘Beddua bile etmediğim’ dediği kimseleri; kader ve ilahi adalet affetmiş midir?” Bu sorunun cevabı yarına.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.