Anayasa felsefesi
TÜSİAD için Prof. Ergun Özbudun ile Prof. Turgut Tarhanlı ve arkadaşlarının hazırladığı anayasa raporunu genelde olumlu buluyorum.
Anayasa yapımında her şeyden önemlisi, işin ‘felsefe’ tarafıdır.
Cumhuriyet’in bütün anayasaları, toplumu belli bir kalıp içinde tutmak için hazırlanmıştı. Vatandaşlık tanımı, Atatürkçülüğün anayasaya konulması, sıkı yasaklar getirilmesi hep bu ‘felsefe’nin ürünüydü.
Sanılmıştır ki, kanun metinlerine ne yazarsak toplum da o hale gelir!
İmparatorluk da Cumhuriyet de böyle düşünmüştür.
Çağımızda ise toplumsal dinamiklerin gücü ortada...
Rejimler “sıkı” olduğu nispette artık kitlelerin tepkisini çekiyor. En taze örnekler, Arap dünyasındaki halk hareketleridir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şu sözüne katılıyorum:
“Türkiye bugünkü demokratikleşme düzeyine gelmemiş olsaydı bizde de benzer sorunlar ortaya çıkardı...”
Hatta daha 1946’da İsmet Paşa yakın dostu Faik Ahmet Barutçu’ya, demokrasiye geçmez de Tek Parti rejimini eski “ihtilal metotlarıyla” sürdürürsek halktan eylemli tepkiler geleceğini söylemişti.
Bugün kitleler çok daha hareketlidir.
Elektrikli konular
Türkiye’nin yeni anayasa yapımında temel felsefe, artık soyut bir “ideal vatandaş” tanımını topluma dayatmak ve özgürlükleri ona göre kısıtlamak olamaz. Yeni anayasanın felsefesi “yaşayan vatandaşlar”ın çok büyük çoğunluğunun rızasına dayanmak olmalıdır.
Bunun çok köklü bir felsefe değişikliği olacağı açıktır; elektrikli konular gündeme gelecektir:
- Böyle bir anayasada “Atatürkçülük, Atatürk ilke ve devrimleri” gibi terimler olacak mı? Atatürkçülüğün Anayasa’dan çıkarılması yolundaki ilk taslaklarda Erdoğan Teziç, Yekta Güngör Özden, Süheyl Batum, Ülkü Azrak gibi Atatürkçü anayasacıların imzası vardır!
Doğrusu budur.
- Din ve vicdan hürriyeti alanında Alevilerin, muhafazakârların ve gayrimüslim vatandaşların ‘rıza’ göstereceği, birleştirici tanımlar getirilebilecek mi? Mutlaka gelmelidir.
- Hepsinden elektrikli olan, ‘vatandaş tanımı’dır. “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” formülü Kürt vatandaşlarımızı yabancılaştırmaktan, dolayısıyla Kürtçülüğün ekmeğine yağ sürmekten başka bir şeye yaramadı! Bu konuyu başka yazılarımda etraflıca ele alacağım.
Yüzde 42’nin rızası
Anayasa yapımının metodu elbette anayasanın kendisi kadar önemlidir. Şimdilik sadece şunu belirteyim, “yüzde 42”nin rızasını alamayan bir yeni anayasanın sosyolojik meşruiyeti için “yüzde 58”in desteği yetmez.
Hukuk tekniği bakımından geçerli ve bağlayıcı, ama toplumsal bakımdan topal bir anayasa olur.
Yeni anayasanın felsefesinin “toplumsal rıza” olması gerektiğini yazımın başında belirtmiştim zaten.
Bu fevkalade önemli hususu iktidarın dikkatine sunuyorum.
Yeni anayasanın belkemiği, iktidarla ana muhalefetin, AK Parti ile CHP’nin uzlaşması olmalı, diğer uzlaşmalar bu ana gövde tarafından sağlanmalıdır.
Yeni anayasa, Güneydoğu’da mutlaka önemli oranda “evet” oyu alabilecek nitelikte olmalıdır.
Bu uzlaşmaları başaramazsa yeni anayasa yeni çatışmaları tetikleyebilir diye çok endişe ediyorum.
Bu vekilleri kınıyorum
Dünyanın her medeni ülkesinde toplumsal olaylarda polisle göstericiler arasında çatışmalar olabilir.
Elbette polis de eleştirilir.
Nevruz gününde “newroz” gösterilerinin taşkınlık olmadan ve serbestçe yapılması sevindiricidir.
Fakat, BDP’li milletvekili Sabahat Tuncel, dünyada, görevli komisere tokat atmak çirkinliğini üstlenmiş tek parlamenterdir! Bengi Yıldız da “taş atmak” çirkinliğini sahiplenen tek parlamenterdir dünyada.
Özür dilemek gibi medeni bir davranışta bile bulunmadılar.
Bunlar mı barışıklığın sözcüsü olacak!
Şırnak Emniyeti Sabahat Tuncel için suç duyurusunda bulunmuş. Benim tavsiyem tazminat davası açmalarıdır. Kararı son merci olarak AİHM’nin vermesi iyi olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.