“Yeni CHP”nin yöneticilerine sorular
“CHP halkla barışıyor” diye yazıp çiziyorlar, ne var ki her geçen gün biraz daha karışıyor...
Zaten halkla barışabilmesi için CHP’nin önce geçmişiyle hesaplaşması ve geçmişte yaptıklarından bir pişmanlık göstermesi gerekiyor...
Sorularım da tam bu çerçevede olacak...
Ey CHP yöneticileri! 17 Mayıs1942 tarihinde, yani muhalefetsiz iktidar olduğunuz dönemde, Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Dairesi tarafından basın kuruluşlarına gönderilen bir tamimde, “Her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dahilinde dini neşriyat yapılarak, dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz” (Kara Kitap, Eşref Edip, Sebilürreşad Neşriyat Bürosu) demiştiniz. Hâlâ böyle mi düşünüyorsunuz?
24 Temmuz 1945 tarihinde “Matbuat Umum Müdürü Namına İzzettin Tuğrul Nişbay” imzasıyla gönderdiğiniz ikinci tamimde, “Gazetelerin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalaa, ima ve temennilere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihi, gerek temsili ve gerekse mütalaa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikanın neşrinden tevakki edilmesi (kaçınılması) ve başlamış bu kabil tefrikaların en geç on gün içinde nihayetlendirilmesi ehemmiyetle rica olunur” (a.g.e) buyurmuştunuz. Hâlâ aynı görüşte misiniz?
Eski Tokat Milletvekiliniz Refik Ahmed’in, yarı resmi Uyanış Dergisi’nde yayınlanan makalesinde, “Allah’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik, bizim mabetlerimiz fabrikalardır” şeklinde bir cümle sarf etmesini sessizliğinizle onaylamıştınız... Hâlâ onaylıyor musunuz?
CHP teorisyenlerinden Yakup Kadri, 4 Mart 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Laik cumhuriyetin resmi dairelerinin dini bayramlarda tatil edilmesi laikliğe aykırıdır” diye yazmıştı... Hâlâ benimsiyor musunuz?
Edirne Mebusunuz Mehmet Şeref Aykut’un, “İlkelerimiz... Yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir” şeklindeki beyanına hâlâ katılıyor musunuz?
O günlerde yere göğe sığdıramadığınız Yaşar Nabi’nin “Motorların şarkısı olsun yeni bestemiz/ Yeni din ezanları, minareler yerine/ Bulutlara püsküren bacalarda okunsun” şeklindeki karalamalarını hâlâ içselliyor musunuz?
18 Ekim 1926’da Samsun Milletvekiliniz Ruşeni (Barkın) Bey tarafından yazılan bir makalede, “Din Yok, Milliyet Var” deniliyor, “Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ‘milliyetçiliğimizdir’...
“O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır. Ulusunu seven, ulusunu yükselten ve ulusuna dayanan insan, her zaman güçlü, her zaman namuslu ve her zaman onurlu bir insandır...”
“Hangi ulusun yüceliği, Türklüğün ululuğu kadar tarihin bilinmeyen enginlerine uzanmıştır? Ve en nihayet hangi ulus ölürken Azrail’i tepelemiştir. Dünyada Türk olmak kadar onur mu var? Ve Türk olmak kadar ‘din’ mi var?” şeklinde ifadeler kullanılıyor...
Hâlâ buna inanıyor musunuz?
Müslüman’ın “amentü”sünü hepimiz biliriz... Ama sizin devr-i iktidarınızda yazılan (1928) “Türk’ün Yeni Amentüsü”nü çoğumuz bilmeyiz...
Şöyle deniliyor: “Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim...
“İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset destanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusuyla şâhadet (şahitlik) eylerim.”
Hâlâ “şâhadet” ediyor musunuz?
Bitmedi: Artık sonra devam ederiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.