Sivil itaatsizlik roketi!
Araç trafiğinin aktığı yolun ortasına iskemleyi atıp sivil itaatsizlik eylemi yaparken oradan geçmek zorunda kalan araca "Niçin çok yakınımızdan geçtin" diye şemsiyeyle hücum ederken; etrafta mevzilenmiş "sivil" eylemciler de araca taş atıyorlar.
Bunun adı sivil itaatsizlik!
Van'da BDP tarafından kurulan 'Demokratik Çözüm ve Barış' çadırında sivil itaatsizlik kapsamında süresiz oturma eylemi başlatan BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, "Burada özerk demokratik Kürdistan'ın kurulacağına, Kürt halkının taleplerinin gerçekleşeceğine inancımla..." diye saydırıp durmakta.
Sayın Üçer'i Nevruz'da bir polis memurunun şapkasını kapmak eyleminden hatırlıyoruz; ifadesine göre bu eyleme, memurun kimliğini tesbit için kalkışmış bulunuyor!
Osman Baydemir'in itaatsizlik eylemine katkısı ise üstüne çıktığı polis panzerinden "Bu panzer bizim vergilerimizle alınıyor. Nasıl belediye aracı benimse, bu panzer de benimdir. Ben buradan inmiyorum" diye Yeltsincilik oynaması oldu.
Bu eylem modeli, ilhamını Tahrir Meydanı'ndan alıyor; bir süre önce "Aynı şey Diyarbakır'da olsa, bir milyon Kürt meydanda oturma eylemi yapsa" temennileri seslendirilmişti.
Eylemin "İtaatsizlik" faslı kolay da "Sivil" kısmı nereden denkleştirilecek bilmem? O şeref pâyesi, Avrupa'dan gelen Batılı insan hakları gözlemcileri tarafından bahşedilecek anlaşılan.
Söyleyince adımız "Irkçı"ya çıkıyor: İktidar partisi içinde hatırı sayılır miktarda Kürt milletvekili var, buna ilaveten grup kuracak miktarda daha radikal Kürt milletvekili de Meclis'te ağızlarına gelen her şeyi söyleyebiliyorlar. Biz burada Türk kelimesini telaffuz ederken tedirgin nazarlarla sağımıza-solumuza bakınıp "Alınan çıkar mı acaba?" diye ortalığı kolaçan ederken BDP'li vekiller, Meclis'teki varlık sebeplerini çok tabii bir söyleyişle "Kürt halkı"na bağlamakta beis görmüyorlar (örneği yukarda).
Lâfı yormayalım; Türkiye önemli bir seçime gidiyor; bu eylemciler, dağdaki silahlı unsurlarına ulak uçurup "Ateşkes-mateşkes bitti, vurun" diye devlete resmen şantaj yapmakta. Acele niye? Seçimden sonra Türkiye, anayasasını yeniden yazacak. Şiddete başvurup ortamı germek yerine demokratik mücadele vermek, bir türlü beğenilmeyen demokratik açılımın içini iyiniyetli siyasetle doldurarak meseleye olumlu katkıda bulunmak daha doğru olmaz mı? Dert üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek mi?
"Bu kadarı yetmez; biz yine de barışçı eylem yapacağız" talebine söz yok; sivil itaatsizlik eylemi de mâkuldür, onu da anlarız da, ilk denemesinde arızalı sinyaller veren bu eylemlerin demokratik edep içinde cereyan edeceğine kim garanti verebilir? Olup bitenlerin görgüsüyle olabilecekleri gözden geçiriyorum: Araya sivil kışkırtıcılar girebilir, "olmasaydı daha iyiydi" türünden müessif ama sivil darp fiilleri görülebilir, emniyet güçlerine yanlışlıkla sivil ateş açılabilir, sehven polis, jandarma vurulabilir. Büyük şehirlerde kazaen "sivil" halkın bindiği belediye otobüsleri sivil molotoflarla tutuşturulabilir! İstemeden de olsa tesadüfen polis lojmanlarına sivil roket atılabilir!..
Böyle saçmalıklara epeydir alıştık ve hepimize tabii görünüyor, fakat dikkat edilmeli, tutarsızlık tabiat haline gelmesin!