“Bir generalle kasap arasında ne fark var?”
Yok, öyle hemen TSK’yi yıpratmak için böyle bir iddiada bulunduğumu sanmayın.. Kastım tamamen başka. Ben size EXPO’dan söz etmek istiyorum..
Başlıktaki ifadeler bana ait değil ve sözü edilen general da Türk generali değil..
Yıl 1867. Paris’te uluslararası bir sergi yapıldı. Paris EXPO’sunun rehberinin girişindeki yazıyı Victor Hugo yazmıştı.. Hugo yazısında bir “Avrupa Ütopyası”ndan söz ediyordu.. “Barışçı ve dost canlısı bir ulus” yüce adalet duygusu ile yeni bir medeniyet inşa edecekti. “Açık sınırlar” olacaktı. Birlik eşitliğin hakim olduğu yeni düzende bilim politikayı yutacaktı. Sonuçta bolluk olacaktı. Hayal bu ya, bu ulusun adı Avrupa olacaktı.. “Hak, özgürlük, eşitlik, barış, ilerleme...”
Hayal gerçeğin anası olsa da, bu hayal gerçekleşmedi.. Bu yazı kaleme alındıktan çeyrek yüzyıl sonra dünyayı kan ve gözyaşı, barut kokusu kapladı..
1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, derken soğuk savaş, o da yetmedi “Tarihin sonunu getirecek bir medeniyetler arası savaş”ın eşiğine geldik, bekliyoruz..
Güç ve estetiğin evliliğinden doğan yeni bir dünyadan söz ediyordu Hugo, güç ve savaşın, güç ve şeytanın evliliğinden doğan bir çocuk Avrupa ütopyasını beraber etti.
Oysa Hugo “Bir generalle bir kasap arasında bir fark kalmayacak” diyordu..
Hayal bu ya, Hugo, “Biz bu gün kiliseyi ne kadar sayıyorsak, o ulus da devleti ancak o kadar sayacak.” Hugo, genomdan habersizdi. İnterneti de hayal bile edemiyordu. Ama daha o günden sınırların aşılacağını görmüştü.. Ulus devletin yıkılacağını görmüştü, sınırların aşılacağını da. “Ulustan da üstün bir şey, uygarlık olacak. Uygarlıktan da üstün bir aile olacak. Dil birliği, para birliği, ölçü birliği, yasa birliği olacak.” “Belde kılıç boş oturmak yasak. (Yani Hugo da ‘yan gelip yatmak yok’ diyor sanki) Ordulara inanılmaz paralar harcanmayacak. Yılda dört milyarı bulan savunma giderleri yurttaşın cebinde kalacak. Şanlı üniformanın elini kolunu bağladığı 4 milyon işçi, ticarete, tarıma ve fabrikalara kazandırılmış olacak.. Her yerde kılıç ve zincirler eritilip saban olacak.”
Hugo, “Akıl taburunun yönettiği düşünce ordusunun ileriye doğru alabildiğine bir yürüşü”nden söz ediyor.. Son ulus “insanlık ulusu” olacak Hugo’ya göre..
Paris EXPO’su, Europe fikrinin doğuşunu haber verir.. Eyfel Kulesi, Amerikan Özgürlük Anıtı aslında bir meydan okumanın anıtsal bir ifadesidir..
Keşke 2020’de İstanbul’da, 3. Boğaz köprüsünün her iki ayağında, iki kıta üzerinde kurulu dünyanın ilk EXPO’sunu biz gerçekleştirebilsek. İki kıtaya, iki dev anıt diksek. Tema belli: Medeniyetler arası diyalog ve işbirliğini, adaletten, barıştan, özgürlükten yana yeni, bir dünyanın kuruluş müjdesini buradan dünyaya ilan edebilsek..
Ankara ve İzmir, 2020 EXPO’suna adaymışlar. Keşke onlar geri çekilseler ve İstanbul bu işi sahiplense.. Ankara da, İzmir de daha yakın bir tarih için uluslararası bir etkinliğe ev sahipliği yapabilirler. EXPO, İstanbul’a yakışır.. Umarım Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Kültür Bakanı bu konuyu yeniden düşünürler, İzmir ve Ankara belediye başkanları da şehir milliyetçiliği yapmazlar..
Buna hemen karar verilmeli ki, Kore EXPO’sunda Türkiye pavyonu ona göre şekillensin..
İzmir ya da Ankara kabul edilirse -ki kabul edilmeyebilir ve zaten İzmir daha önce kabul edilmedi- bu EXPO bir turizm EXPO’suna dönüşebilir..
İki köprünün iki ayağı ve çevresindeki EXPO yapılanması, bu vesile ile kalıcı bir global köye, bir kültür parka dönüşebilir.. Her zaman köprü yapılmayacak.. İstanbul her bakımdan başka yerlerle kıyaslanamayacak bir zenginliğe sahip.. Doğu ile Batı, Kuzeyle Güney arasında, içinden deniz geçen ve iki kıta üzerine kurulu bir EXPO.. İki kıtayı birbirine bağlayan anıtsal sütunları ile EXPO’nun iki ayağı arasında bir gerdanlık gibi duran 3. Boğaz Köprüsü..
Bu düşüncelerimizi sözlü olarak Başbakan’a, yazılı olarak Dışişleri Bakanı’na ilettim.. 2020 EXPO’sunun İstanbul’da gerçekleşmesi, İzmir için de Ankara için de bu EXPO’nun kendi şehirlerinde gerçekleşmesinden daha fazla bir katma değer sağlayacaktır. Kaldı ki, Ankara ve İzmir’in 2020 EXPO’sunu alma şansları fazla olmayabilir. Ama İstanbul’un alma şansı çok daha yüksek..
Mesela Akdeniz Oyunları, Dünya Kupası için İzmir’i, Ankara’yı düşünelim. Ama EXPO çok daha farklı bir olay. “Küçülen dünyamızda büyüyen Türkiye” vizyonunu taşıyacak bir EXPO için “küçük olsun, benim olsun” değil, hepimiz için en doğrusuna karar vermemiz gerek.. Hugo’nun gerçekleşmeyen hayallerine karşı biz gerçekleşecek bir proje ile 2020’de “Küçülen dünyaya, büyüyen Türkiye’den merhaba” diyebiliriz..
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.