Başörtülü Dr. Zeliha Asiltürk
Dr. Zeliha Asiltürk... Dahiliye uzmanı... Bolu'da bir devlet hastanesine tayin edilmiş... Onbeş gün sonra kovulmuş... Suçu neymiş?.. Rüşvet mi almış?.. Yolsuzluk mu yapmış?.. Vazifesini ihmal mi etmiş?.. İhalelere fesat mı karıştırmış?.. Hayır hiçbir suçu yok... İşini çok güzel yapıyormuş, hastalarına çok iyi bakıyormuş... Sadece bir tek cinayeti, çok büyük bir suçu, affedilmez bir kabahati varmış... O da başına eşarp takmasıymış...
Bu anlattığım hadise yeni oldu, mutlaka duymuşsunuzdur.
Vefasız mı diyeyim, vefaları yetersiz mi diyeyim, on milyonlarca Müslüman, başı örtülü olduğu için atılan, kovulan, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören bu doktor hanımla ilgili protesto yapmayacak, onun haklarını savunmayacaklardır.
Seçimlerden önce "başörtüsüne hürriyet" diye küçük dilleri görününceye kadar ağızlarını açıp avaz avaz bağıranlara selam olsun!..
Böyle bir rezalet İngiltere'de olur muydu? İsveç ve Norveç'te olur muydu?.. Kanada'da, ABD'de olur muydu?.. Hayır hiçbirinde olmazdı, başörtülü Müslüman doktor vazifesini yapmaya devam ederdi.
Müslümanlığın bir kuralı da şudur: "Doğuda bir Müslümanın ayağına diken batsa, batıdaki Müslüman onun acısını yüreğinde duyacaktır..." Bu benim sözüm değildir, bir hadis mealidir.
Zerre kadar vicdanı olan Müslümanın, başörtülü olduğu için hastahaneden kovulan hanım doktora destek vermesi, onun insanlık haklarını koruması gerekir.
Bahaneleri şu: Devlet hastanelerinde kadın personel başını örtemezmiş. Tüzükler, talimatnameler, nizamlar böyleymiş... Resmi ideoloji böyle istiyormuş... Gülünç gülünç gülünç... Bin kere, milyon kere gülünç!..
Devletin kadın personeli havai mavi iç çamaşırı giyemez kadar gülünç...
Türkiye'de insanlık ölmüş...
Sabatay Sevi'nin ruhu üzerimizi gölgeliyor...
(Başörtülü olduğu için işinden, hastalarından uzaklaştırılan, mağdur edilen, zulme uğrayan Dr. Zeliha hanımın haklarının korunması için bir komite kurulmasını tavsiye ve temenni ediyorum.)
*(İkinci yazı)
İhlassız Münafıklar ve Mürailer
Önce mukarin kelimesinin manasını vereyim. Bu kelimenin birkaç manası vardır, bu yazımda beraber, birlikte olmak manasına gelir.
İhlasa mukarin olmayan ibadetler hederdir.
İslami hizmet ve faaliyetlerin ihlasa ve istikamete mukarin olması gerekir. Aksi takdirde işin içine gizli şirk, riya ve nifak girer ve bunların bereketi olmaz.
Diliyle Allah için çalıştığını iddia ediyor ama içi fitne ve fesat dolu. O kişide ve işinde hayır yoktur.
Kendini halka beğendirmek, "Bu ne dindar adam" dedirtmek için yapılan ibadetlerin, hayır hasenatın kıymeti olmaz.
Zenginin biri Ramazan'da iftar çadırında halka yemek veriyor ve kapıya kocaman yazdırıyor: "Bu akşamki iftar Hacı Zengin oğlu Zengin tarafından verilmektedir." O adam ihlaslı mıdır?
Herif "Ben çok ihlaslıyım" diye kasılıp duruyor... Kişinin ben ihlaslıyım demesi ihlasa aykırıdır.
Adam benliğine put gibi tapıyor... Onda ihlas ne gezer...
İhlassız ve istikametsiz hizmetler zahirde hizmet gibi görünebilir ama onların faydası görülmez.
Bir miktar görülse bile, o hizmet "Allah bu dini fasık veya facir kimselerle de te'yid eder" hadisinin hükmü içinde mütalaa edilir.
Nifak ve riya ile ihlas birlikte olmaz.
Adam yüzde 90 ihlaslıymış... Ne gülünç sözdür bu!.. İhlas ya yüzde yüz olur, yahut olmaz. İhlas kesir kabul etmez.
Şu sahtekara bakınız: Dine, millete, memlekete, vatana hizmet etmek için cayır cayır yanıyorum diyor. Onun dilinde hizmet vardır ama gönlünde para, maddi menfaat, benlik, şan, şeref, riyaset, alkış isteği vardır. Koca münafık!..
İhlas kişinin kendi isteğiyle ve iradesiyle olan bir şey değildir. Kudsi hadiste Hak Teala hazretleri "İhlas Benim sırlarımdan bir sırdır. Ben onu sevdiğim kulumun kalbine koyarım" buyuruyor.
Şu yaygaracı münafıklar ve mürailer biz ihlaslıyız diye davul çalacaklarına, hallerine ağlasalar daha iyi ederler.
İhlassız münafıkların, mürailerin, fasıkların, facirlerin, gizli müşriklerin, hubb-i riyaset erbabının, yalancıların, aldatanların, benlik kölelerinin işleri çok zor.
Allah'ım bize ihlas nasib et...
*(Üçüncü yazı)
Eskiye Göre Daha İyi Durumdaymışız!
Müslümanların afyonlarından biri de "Bugün eskiye göre daha iyi durumda olduğumuz" iddiasıdır.
Evet bu bir afyondur.
Bir kere eskiye göre daha iyi olup olmadığımız tartışılabilir.
Kaldı ki, iddianın mantıken doğru şekli "eskiye göre daha az kötü olduğumuzdur". Çünkü ne eskiden iyi durumdaydık, ne şimdi.
Eskiden, 1950'ye kadar Ezan-ı Muhammedi bile okuyamıyormuşuz, şimdi gürül gürül avaz avaz Arapça ezan okuyabiliyormuşuz.
Yahu, Müslümanlar Arapça ezan okuyarak da esir ve zelil vaziyette olabilirler.
Kudüs'te şu anda Arapça ezan okunuyor, Kudüs Müslümanları hür müdür?
Türkiye'de 20 bin kadar açık Musevi var, bir buçuk milyon da Gizli Kripto Yahudi. Onlar kendi kutsal günleri olan cumartesilerde hafta tatili yapabiliyorlar, on milyonlarca Müslüman Cuma günü tatil yapabiliyor mu?
Türkiye Müslümanları hürmüş... Pöh!.. Hürriyet şarkıları söyleyen esirler...
Sen, halkın çoğunluğuna mensup olmana rağmen, kendi ülkende ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, parya, zenci muamelesi gör ve sonra hür ol. Ben böyle bir hürriyeti yemem, yiyen yesin.
16 yaşındaki kızın koleje gidiyor ve sen dindar bir baba olarak kızının başını zarif bir eşarpla örtemiyorsun. Sonra da durum iyiymiş... Senin olsun bu iyilik!..
Bugünkü durum eskiye göre daha az kötüdür... Böyle konuşursan tartışabiliriz ama ille de daha iyidir dersen seni muhatap bile kabul etmem.
Doğrunun yanlışın, iyinin kötünün, güzelin çirkinin kaynağı (Bir Müslüman için) Kur'andır, Sünnettir, Şeriattır. Bu ölçülere göre Türkiye'de durum nasıl iyi oluyormuş?
Sen bir Müslüman olarak dinini, inançlarını yüzde yüz yaşamak hürriyetine sahip misin?
Cinciler bir daire çizerler ve cini bunun içine haps ederler. Biz Müslümanlar da çağdaşlık cincilerinin daireleri içine haps edilmişiz.
Tabii ki, bir miktar hürriyetimiz var. Ne kadar? Çağdaşların, resmi ideoloji dini rahiplerinin, Kemalizm brehmenlerinin izin verdikleri kadar.
Yaşlı bir kadıncağız başını örtebilir ama Bolu devlet hastanesinin başörtülü dahiliye uzmanı Dr. Zeliha hanım vazife başında başını örtemez. Sizin iyiliğiniz bu kadardır işte.
Karı zina yapıyor, Müslüman koca hakkını arayamıyor, kadının cezalandırılmasını isteyemiyor. Bu mudur hürriyet?
Her yerde gökdelenler yapılmıyormuş, yollar lüks araba doluymuş, bir kısım ahali çok zengin olmuşmuş, her evde mikro dalga ördek kızartma fırını varmış... Bunlar mıdır sizin iyilik ölçü ve kıstaslarınız?
Haramların açıkça işlendiği bir İslam ülkesinde 500 metre yüksekliğinde gökdelenler yapılsa bile orada durum çok kötüdür.
Peki bugünkü bolluk, zenginlik, lüks, israf, sefahat, maddi kalkınma nedir? Bunlar keramet değil, istidractır.