Başörtülü vekil... Samimiyet!..
Aytaç Kılınç’ı tanırsınız; Danıştay’ın “Okul idarecisi, sokakta bile baş örtemez” kararına hedef olan hanımefendi.
Mücadelenin en ağırını o verdi, en ağır karara da o muhatap oldu.
“Başörtülü vekil olur mu olmaz mı?” meselesi tartışılıyorken kendisini bir arayalım dedik.
Görüşünü sorduğumuzda, bir makalesinden bahsetti.
İzin aldık. Ve yer vermeye karar kıldık.
“Başörtüsü zulmünün” en koyusuna muhatap olmuş Hanımefendi’nin bakış açısıyla buyurun: (..)
Parmağımdan kan damlayacak, yüreğimden öfke taşacak yaşadığım mide bulantısı ile beraber. Ne kadar şaşıracağınızı ve benden böyle bir yazı beklemeyeceğinizi bilsem de, kendim olma kararlılığında direttiğimden dolayı tüm tepkilere göğüs germeye hazır olarak yazımı tamamlayıp noktamı koyacağım sonuna.
Delikanlıca imzamı da atacağım yazdığım her kelimenin altına. Şaşkınlıklarını gidermeyi çok isterdim okuyucularımın. Ancak şuna da eminim ki, samimiyetsiz bir topluluk ve kampanya karşısında, benim yaşadığım uzun süreli şok ile bu kaypak zeminin ruhumda yarattığı etki kadar bir iz bırakmayacaktır kelimelerim sizlerde.
21 mart günü, lüks bir otelde başlatılan, başörtülü aday istiyoruz kampanyasından bahsediyorum. Zamanlamanın 12’den nokta atışı yapıldığı tarihten bahsediyorum. Tüm başörtülü ya da başı açık, ama bir duruş sergileyen insanları temsil etmesi gereken; aynı zamanda erdemi, zekası, kişiliği ve mücadelesi ile kamuoyundan tam not almış başörtülü aday istiyoruz demek isterken. Ama diyemeden. Bunları diyemeden, seçilmiş mi, atanmış mı olduğu belli olmayan, 10 başörtülü kadın için başlatılan kampanyaya nasıl alet olunduğundan bahsetmek istiyorum.
Zamanlamanın kafamda soru işareti başlatması ile bende başlamış hummadan bahsediyorum. Aday adaylık süresinin bittiği süreden sonra başlatılan kampanya.
Başörtülü, ama mağdur edilmiş kadınların cesaretlendirilmesi amacıyla başlatılması gereken kampanya olamaz mı idi? Meclis kulislerinde gezip, “ben de varım” diyen, ama sırtını kimseye dayamamış, onun bunun adamı olmamış, başörtülü mazlumlar muhatap bulamazken, nerdeydi bu kampanyanın aktivistleri?
Sahiplenilmesi, desteklenmesi gereken milyonlarca başörtülü aday adayı kaale alınmazken, neden ses çıkarmadı bu kampanyayı yönetenler?
Arınç’ın ve Çelik’in aday adaylık başvuru süresinin bitimine doğru yaptıkları açıklamalar çok dikkat çekici idi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, katıldığı bir TV programında, “Türkiye’nin geldiği noktada artık başörtülü bir hanımefendi de milletvekili olmalı. Ama parti olarak böyle bir adayın şimdi gösterilmesine hemen evet diyemiyorum” demişti.
Genel Başkan Yardımcısı Çelik de, başörtülü aday konusunda, “Bugünkü gündemde böyle bir imkan görünmüyor” açıklaması yapmıştı.
Pek çok mazlum başörtülü adaylık düşünen kadınlar, tek bir umut ışığı alamadığı için adaylığa cesaret edememişti. Sonuçta, sırtını bir yere dayamadıkça, salt bir devlet memurunun ya da kıt imkanlı insanların altından kalkacağı bir iş değildi bu vekil adaylığı. Tek umut da görse, elbet o ışığa koşacaktı, ama tüm kapılar yüzlerine kapanmıştı.
Bu kampanyanın, bu tür açıklamaların yapıldığı dönemde başlatılması gerekmez miydi?
Cesaretlendirilmesi, yüreklendirilmesi gereken, mağdur edilmiş- ettirilmiş, sahiplenilmemiş milyonlarca başörtülü aday adayları olacakken; arka arkaya gelen “başörtülü adaya geçit yok” açıklamalarına neden zamanında tek çift laf edilmedi? Bu cesaret kırıcı açıklamalara neden tek ses çıkarılmadı?
Tüm bu olumsuzluklara ek olarak, ardı arkasına yapılan “başörtülü adaya hazır değiliz” açıklamalarının akabinde, nedense tek kelime etmemişti bu kampanya sahipleri. Yüreklendirilmesi gereken binlerce başörtülü varken, tabiri caizse “yaprak kımıldamamıştı kimsenin yüreğinde”. Aday adaylığı süresi tamamlanmış, devlet memuru olanların istifa süresi bitmiş ve ortaya 10 seçilmiş -atanmış başörtülü bayan aday adayı çıkmıştı. İstenen başörtülü adaylar vitrine çıktığında başladı bu kampanya; hem de en ensesi kalınından, ithal eşarpları ile lüks otelde.
Geç gelen adalet, adalet değil zulümdür. Adalet olduğu ise şaibedir kanımca...
Tamamen şaibeli!