Köprü vergisi
Vaktiyle adı belirsiz bir ülkenin (Mısır, Tunus ya da Libya olabilir mi?) hırsız ve uğursuz Maliye Nazırı, büyük bir telâşla, adı belirsiz ülkenin adı belirsiz zalim ve müsrif kralının huzuruna çıkmış:
“Efendim” demiş, “Her ay orası senin burası benim geziyoruz; her akşam o eğlenceden bu eğlenceye dolaşıp günümüzü gün ediyoruz. Ancak karşılama-uğurlama, yeme-içme derken, masraflarımız çok arttı. Bu yüzden bütçe fena halde açık veriyor. Kısa süre içinde bir çare bulamazsak, korkarım ekonomimiz çökecek.”
Maliye Nazırı’nın telâşı anında Kral’a da bulaşmış. Çatal sakalını çekiştire çekiştire sormuş:
“Pekalâ ne yapmamız lâzım?”
Adı belirsiz ülkenin Maliye Nazırı şeytan şeytan gülümseyip bilgiç bilgiç bakarak önerisini Kral’a sunmuş: “Bu duruma düşen bir maliyenin önünde iki yol vardır. Birincisi masrafları azaltmak: Bu yolu seçersek, vur patlasın çal oynasın eğlenemeyeceğiz. Karşılama ve uğurlama törenleri yaptıramayacağız. Çünkü biliyorsunuz hepsinin parasını biz ödüyoruz. Hatta masrafı fazla gösterip aradaki farkı götüren yetkililer olduğunu da çok iyi biliyoruz.”
“Tamam da, bu karşılama-uğurlama törenleri sayesinde hem krallığımın tadına varıyorum, hem de gücümü ve zenginliğimi herkese göstermiş oluyorum” demiş Kral.
“Hangi zenginliği?..” diyerek dudak bükmüş, Maliye Nazırı, “Artık bıçak kemiğe dayandı, yol bitti, bir karar vermek zorundayız.”
“İkinci bir yol daha var demiştin?”
“Evet. Bütçe açık verdiği zaman bütün dünyanın başvurduğu kolay yola baş vurabilir, tüm masrafları halkın sırtına yıkabiliriz. Gelirlerimizi arttırmanın en etkin, en tehlikesiz yolu budur. Çok denenmiş, daima iyi sonuç vermiştir.”
Kral memnuniyetle ellerini ovuşturmuş: “Tamam o zaman. Ama bunu nasıl yapacağız? Daha geçenlerde vergileri arttırmamış mıydık?”
“Vergileri arttırmayacağız ki, bu kez köprü vergisi koyacağız.”
“Köprü vergisi mi?”
“Evet efendim, köprü vergisi: Biliyorsunuz şehrin ortasından bir nehir geçiyor. Sizden önceki krallardan biri bu nehrin üzerine köprü kurup şehrin iki yakasını birleştirmişti. Şimdi bu köprünün başına bir adam koyacağız. Böylece gelip geçenden para toplayacağız.”
“Halk bu işe ne der peki?”
“Boşver Sayın Kralım, halk dediğin un çuvalı gibidir, vurdukça tozutur. İş acımadan vurmakta...”
“Tamam o zaman. Yaz kararnameyi getir, hemen imzalayayım.”
Ve yeni bir vergi böylece yürürlüğe girmiş. Bir süre sonra Kral, halkın yeni vergi karşısındaki tepkisini merak edip sormuş. “Kuzu kuzu parayı ödeyip geçiyorlar” cevabını alınca, bir kararname daha yazılmasını emretmiş: “Köprünün çıkışına da birini koyun, baştaki köprüye giriş parası toplarken, sondaki köprüden çıkış parası toplasın” demiş...
Yine tepki gelmeyince bir emir daha çıkartmış: “Köprünün ortasına da bir adam koyun.”
“Ne parası toplayacak?”
“Canım nasılsa saçmalıyoruz, bulun bir şeyler.”
“Tamam. Ona da ortaya varış vergisi deriz.”
Giriş vergisi, çıkış vergisi, ortaya varış vergisi derken, bir köprü geçişinden üç kez vergi alınmaya başlanınca halkta bir kıpırdanma olacağını düşünen Kral, kısa süre sonra yine yanıldığını anlamış. Bu kez köprüde dikilen adamlara emretmiş: “Parasını ödeyeni bir de döveceksiniz.”
Böylece halk hem para vermeye hem de dayak yemeye başlamış. Yeni uygulamanın etkisini bizzat görmek isteyen Kral, bir gün halkı şehir meydanına toplamış: “Var mı durumlardan bir şikâyeti olan?” diye sormuş.
Biri çekine çekine parmak kaldırmış. Söz verilince de şöyle konuşmuş:
“Efendim, köprüdeki adamlarınız hem para topluyor hem bizi dövüyor ya, zaman kaybı oluyor. Bizi dövdürmek için ayrıca bir kişi tayin ederseniz, akşamları dayak kuyruğuna girmek zorunda kalmayız.”
Umarım Arapların hali böyle olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.