Olursa Yüzde Yüz Olur
Bir kadının yüzde doksan namuslu ve iffetli, yüzde on fahişe olamayacağı gibi, Bir kimsenin yüzde elli Müslüman, yüzde elli Hıristiyan olamayacağı gibi,
Bir kimsenin vücudunun sağ yarısının sarışın, sol yarısının siyah olamayacağı gibi,
Bir Müslüman yüzde 50 doğru dürüst, yüzde 50 yamuk olamaz,
Yüzde şu kadar doğru sözlü, yüzde bu kadar yalancı olamaz,
İnsan doğruysa doğrudur, eğriyse eğri...
Yalan söyleyen kişi yalancıdır, haram yiyen haram-hor'dur...
İyi bil ki, ihlas kesir kabul etmez. Ya tam olur ya olmaz.
Doğru olmak istiyorsan, dosdoğru ol,
Yarım doğrulukla doğru olunmaz,
Zani veya zaniye az veya çok zina yapabilir ama neticede o bir zani veya zaniyedir,
Günde üç kere yalan söyleyen yalancı ile otuz kere yalan söyleyen yalancı arasındaki fark yalan miktarındadır,
Sadık olmak istiyorsan sapsadık ol,
Gururun ve kibrin çoğu da azı da kötüdür,
Unutma, Hayber savaşında şehid olan bir zatın cenaze namazını kılmadı Peygamber, çünkü o ganimet mallarından bir çift pabucu alıp gizlemişti,
Peygamber ne demişti: "Kendi kızım Fatıma hırsızlık yapsa, onun da elini kesmekte tereddüt etmezdim",
Aklını başına topla: İman kesir kabul etmez. İman bütündür.
Sakın Şeytan'a uyup "Allah için kurban, küp için kavurma" demeye kalkma,
Namaz kılarken dikkat et. "Yüzde doksan Allah için, yüzde on kullar görsün de şu herif ne dindar" desinler demeye kalkma sakın. O namaz kabul olmaz,
Pazartesi ve Perşembe günleri tuttuğun nafile oruçlar için sakın davul çalma,
Umreye giderken kendini şöyle bir yokla. Allah için mi gidiyorsun, yoksa turistik seyahat yapmak mı istiyorsun?
Başkaları çift hörgüçlü deveyi hamuduyla yutuyor, bendeniz ancak küçük ve sevimli bir deve yavrusunu yutuyorum, ben namuslu bir yiyiciyim kuruntusuna kapılma. Anasını da yutsan, yavrusunu da, sen sonuçta bir yiyicisin,
Ötekiler çok kötü, onların yanında ben iyiyim diye saçmalama sakın,
Az kötünün iyi olmadığını bilmeyecek kadar ahmak mısın sen?
*(İkinci yazı)
Basınımızın Hali
Elli altmış yıl önce gazeteler kendi reklamlarını yaparken "Taze haber, doğru yorum" derlerdi.
1950'li yıllarda Adnan Menderes iktidarı esnasında günlük gazeteler, kağıt israfını önlemek için 6 sayfa çıkardı. Başmakale, fıkralar (köşe yazıları), röportaj, siyasi haberler, pehlivan tefrikası (hemen hemen her gazetede olurdu), roman tefrikası, iktisadi haberler, spor, magazin bu altı sayfaya sığdırılırdı.
Zamanımızda büyük İstanbul gazeteleri Pazar günleri, ekleriyle birlikte 100 sayfadan fazla.
Matbaacılıkta, yayıncılıkta çağ atladık. Kuşeye benzeyen illüstrasyon kağıdına basılan günlük gazeteler bile var. Resimler pırıl pırıl.
Basınımızda kalite de böyle yükseldi mi? Maalesef.
Bilgi ve kültür bakımından, seviye düştü.
Nedir istisnalar dışında basın Türkçesi çok yozlaştı. Yazılı ve edebi Türkçe değil; sokak, çarşı pazar Türkçesi kullanılıyor.
Bazı köşe yazılarının üslubu kopuk kopuk cümlelerle şizofrenik telgraf Türkçesi.
Makalelerde, fıkralarda hemen hemen hiçbir mısra ve beyit zikr edilmiyor. Mesela zamanı gelince Paşa'nın:
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerduz palan ursan eşek yine eşektir
Beyti niçin kullanılmıyor?
Basınımızda kaliteli köşe yazıları, kaliteli makaleler, kaliteli röportajlar, kaliteli araştırmalar hiç yok değil ama olanlar yetmez.
Eskiden 6 sayfalık bir gazetede okuyacak ne çok yazı olurdu... Şimdi 100 sayfada o kadar faydalı, kaliteli, Türkçesi güçlü malzeme yok.
Basının ahlakı/etiği de yetersiz.
Medya memleketin estetik problemlerini de konu edinmelidir. Çirkinliklerle mücadele eden gazeteciler var ama onlar de yeterli değil. Ülke gittikçe çirkinleşiyor. Medya bunu durduramıyor.
Türkiye'nin ana problemi kokuşmadır. Medya bununla yeteri kadar ve etkili mücadele edebiliyor mu?
En muhalif geçinenler bile kokuşma dosyalarının üzerine gitmekten korkuyor. Bazen biraz yazıyorlar, sonra peşini bırakıyorlar.
Kokuşma konusunda, yazılması gerekenin binde biri bile yazılmıyor.
Yazılı basınımızın büyük topları, içinde yüz çeşit malzeme kaynayan dev cadı kazanları gibi: Siyaset... Spor... Düşünce, görüş... Tenkit alkış... Müstehcen resimler... Bol miktarda ıvır zıvır magazin... Şarkıcılar, türkücüler, mankenler... Şehevi kadın göğüsleri, kadın bacakları... Meraklı yazılar ve resimler... Çoğu uyduruk ve abartmalı tıp haberleri... Yaşlıları gençleştiren, çirkinleri güzelleştiren formüller...
Beyazlar, Pembeler, Selanikliler, Kriptolar tarafından idare edilen gazetelerde bol bol açık veya sinsi din düşmanlığı.
Bir ülkenin büyük basınına bakınız, onun ne halde olduğunu anlarsınız.
(İlme, irfana, kültüre hizmet eden, faydalı ve müsbet yayın yapan ahlaklı ve faziletli, doğruya doğru eğriye eğri diyen, iyi ve güzel işleri alkışlayan ve teşvik eden, kötü işleri kınayan ve tenkit eden, her hal ü karda asla yalakalık ve yağcılık yapmayan gazeteleri tebrik ediyorum. Onlar tenkitlerimin dışındadır.)
*(Üçüncü yazı)
Şehvetler Galeyan Halinde
Şehvetler galeyan halinde. Cinsel şehvet... Para şehveti... Mal şehveti... zengin olmak, daha zengin olmak, en zengin olmak şehveti... Lüks şehveti... Lüks mesken, lüks yazlık, lüks dekorasyon, lüks otomobil, lüks giyim kuşam, lüks yemek şehveti... Benlik şehveti... Riyaset şehveti... Ün ve alkış şehveti... Dünya şehveti...
Toplumda şehvet kasırgaları esiyor.
Aç televiyonu, kanalları zapla, her tür şehvet lağımları aksın evinin ortasına. Yaşlı genç çocuk seyretsinler şehvetle ağızlarının suyunu akıtarak.
Gelir gelsin de nereden ve nasıl gelirse gelsin.
Herkes yiyor da ben niçin yemeyecekmişim?
Yooo ben hamsi yemem elalem lüfer yerken!..
Rıfkııı!.. Salonun perdeleri değişecek...
Ama karıcığım o perdeler yepyeni...
Sevgi'ler her yıl perdelerini yeniliyor, ben insan değil miyim? (Sarsılarak ağlar...)
İsraf etmeyen, mütevazı yaşayan biri için: Cimri herif, gitmiş esnaf lokantasında yemek yiyor!..
Zamanımızda üstünlük artık kürkte, otomobilde, yeme içmede. Kim israf ediyorsa o üstün oluyor.
Kur'an müsrifler (savurganlar) hakkında ne diyor?.. Onlar şeytanın kardeşleridir diyor. Şeytanın yeri neresi? Cehennem...
Faziletli bir alim ölüyor, kimsenin haberi yok. Geceliği 10 bin dolarlık manken ölüyor, yurt çapında matem...
O genç çok faziletli, inançlı, dindar, ahlak ve karakteri yüksek bir Müslüman, ona niçin yardımcı olmuyor, destek vermiyorsunuz?..
Cevap: O bizim cemaatten değil!..
Niçin bizden değil?.. Kan grubu bizimkine uymuyor...
Şu dindar geçinen kişi Mekke'ye gitmiş, lüks otelin 15'inci katından Kabe'ye kuş bakışıyla bakmış... Vah vah!.. Osmanlılar Kabe civarında yüksek bina yapımına izin vermezmiş.
Fakir ve miskin Müslümanlar sefalet, yokluk, ihtiyaç içinde kıvranırken bizimkiler zekatları toplayıp bina yaptırmışlar. Bunlar ne biçim dindar?
Sınavlara fesat karıştırılmış. Kimler karıştırmış?
İhalelere fesat karıştırılmış. Kimler karıştırmış?
Şu herifler doymak bilmiyor, ha babam topluyorlar, devşiriyorlar. Ne zaman doyacaklar? Onların gözünü toprak doyurur.
Ayıp ediyorsun sen!.. Şimdiye kadar dinsizler yediler, bırak da biraz da dindarlar yesin...
Yesinler ama zıkkım yesinler!..
İçine ekmek doğrayacağı helal çorbası olana ne mutlu...
İhtiyacından fazlasını istemeyene ne mutlu...
Fakir şakirler, müjdeler var size...
Ağniya-i gayr-i şakirin, ne kötü durumdasınız bilseniz siz...
O akşam kıymasız yavan patates yemeğini yemiş, haline şükr etmiş, yatsıdan sonra fazla eğlenmeyip yatmış. Rüyasında kendisini Cennet'te görmüş. Hayırdır inşallah...