Hangi sivil itaatsizlik?.. Apo’ya sadakat şerefimizdir!
Önce “adı”ndan başlayalım... Adı ne?... “Barış” ve “Demokrasi” Partisi... Peki ne kadar “barış” istiyor, ne kadar “demokrasi”den yana?.. Ne kadar “özgürlük”ten yana, ne kadar “bağımsız” hareket edebiliyor?..
Önceki akşam Ali Kırca’nın “Siyaset Meydanı”na konuk olan BDP eşbaşkanlarından Selahattin Demirtaş’ı dinlerken, kafamda birçok soru oluştu!..
Demirtaş; “42 ilde 64 bağımsız aday” göstermekle “sadece Kürtlerin partisi” olmaktan çıkıp, “Türkiye’nin partisi” olmaya başladıklarını, çünkü, adaylarının içinde “Kürt”lerin yanısıra “Türk”lerin de bulunduğunu söylüyordu.
Yine Demirtaş’a göre;
Adaylar arasında “Müslüman”lar da vardı, “Süryani”ler de... “Solcu”lar da vardı, “demokrat”lar da!..
Doğru söylüyordu...
Gerçekten de;
Adaylar arasında KCK davasından tutuklu 5 isim bulunurken, KADEP Başkanı Şerafettin Elçi de bağımsız adaylar arasında yer alıyordu... Süryani kökenli Erol Dora, Mardin’den aday gösterilmişti... Yazar-yönetmen Sırrı Süreyya Önder İstanbul’dan, 68 Kuşağı’nın önde gelen isimlerinden Ertuğrul Kürkçü Mersin’den bağımsız adaylık yarışına soyunmuştu... Ve ayrıca; BDP, destekleyeceği bağımsız adaylara ve aday gösterilecek illere ekleme yapmış; listeye Sakarya, Tekirdağ ve Yalova’yı da eklemişti...
TAŞ VE TOKATLA BARIŞ!!!
Peki, bütün bunlar “Türkiye partisi” olmaya yeter mi?.. Elbette yetmez!..
Sen, eğer “Türkiye partisi” olmak iddiasında isen, “Türkiye’nin ortak kanaati”ne de uygun davranacak, “ortak payda”ya saygılı olacaksın!..
“Türkiye toplumu”nun ortak kanaati nedir?.. Toplum, PKK elebaşı Abdullah Öcalan için demektedir ki;
“Teröristbaşı!.. Bebek katili!”
Ama sen; Türkiye halkının “teröristbaşı” ve “bebek katili” olarak gördüğü bir adama, hâlâ “Sayın Öcalan” diyor ve bunda ısrar ediyorsun!..
Bunun da ötesinde;
Bengi Yıldız gibi, “elinde taş”la görüntülenen, Sabahat Tuncel gibi “polise tokat” atıp, toplumun öfke ve nefretini çeken insanları “aday” gösteriyorsun!..
Şunda haklısın:
“Polisin aşırı güç kullanması” ve eylemcilere “tazyikli su ve biber gazı” sıkması, “böyle bir karşılık” verilmesine yol açmış olabilir!..
İyi de, aynı “zor kullanma”lar sadece Güneydoğu’da cereyan etmiyor ki!.. Aynı “zor kullanma”lar İstanbul ve Ankara başta olmak üzere “Türkiye’nin her yanında” cereyan ediyor!..
Ama, o gösterilerde hiçbir milletvekili yer almıyor, yer alsa bile hiçbiri eline “taş” almıyor, hiçbiri “polise tokat” atmıyor!..
Çünkü onlar, bilirler ki;
Elindeki taşı fırlatmaya hazırlanan bir adama “milletvekili” denmez, “militan” denir!.. “Polise tokat” atan bir kadın da, “sempati”yle karşılanmaz “infial”e yol açar!..
Peki, BDP ne yaptı?..
“Toplumsal infial”e yol açtığını göre göre, Bengi Yıldız ve Sabahat Tuncel’i yeniden aday göstermede bir sakınca görmedi!..
O zaman, sorarlar adama;
Böyle mi “barış” sağlayacaksınız?..
Bir yandan “barış dili” kullandığınızı söylüyorsun, bir yandan “taş” ve “tokat”la mukabele ediyorsun!..
Bir hatırlatma yapalım:
Bu ülkede CHP’li Süheyl Batum ve AK Partili Burhan Kuzu da, öğrencilerin “yumurtalı saldırısı”na uğradı... Ama onlar, ne “yumurta”yla karşılık verdiler, ne de “taş” ve “tokat”la!.. Çünkü, “demokratik olgunluk” bunu gerektiriyordu!..
SADECE KÜRTLER EZİLMİYOR!
“Demokratik olgunluk” demişken, şu “demokratik tepki” olayına da değinelim.
Malûm, BDP’liler, “Sivil İtaatsizlik” adlı bir eylem başlattılar... “Taleplerimiz karşılanıncaya kadar da eylemler sürecek” diyorlar!..
Peki, nedir “talep”leri?..
“Andımız kaldırılsın!”
Eyvallah!..
Ama bunun yolu, “sözlü mücadele”den geçer!.. Sen kalkar, açtığın “dâvâ”nın reddi yönünde karar veren “mahkemenin kararı”nı yırtar atarsan, “Hukuka saygılıyız” yönündeki sözlerin havada kalır!..
“Antidemokratik baskılar kalksın!”
Ona da eyvallah!..
Ama, bu ülkede “antidemokratik baskı”lara maruz kalan bir tek “Kürt vatandaşlar” değil ki!..
Bu ülkenin çocukları, okullarda “din”ini öğrenebiliyor mu ki, “dil”ini öğrensin!
Bu ülkenin çocukları, “inançları gereği” örtünebiliyor mu, sınavlara “eşit şartlar”da girebiliyor mu?..
Al sana “başörtüsü” yasağı,
Al sana “katsayı” zulmü!..
Ama onlar, “talep”lerini “taş” ve “tokat” atarak değil, “demokratik yollar”dan dile getiriyorlar!..
“Ekonomik yatırım” meselesine gelince; kusura bakmayın ama, Doğu ve Güneydoğu’da yatırım yapılmasını engelleyen, kurulan “fabrika şantiyeleri”ndeki araçları yakan ve oradaki görevlileri öldüren PKK’dır!.. Yani, “yatırım”ları engelleyen, “işadamları”nı bölgeden kaçırtan, “PKK’lı teröristler”dir!..
Bir ayrıntı daha;
“Sivil itaatsizlik” eylemlerinin bir amacı da “Bölge’nin geri bırakılmasına isyan” ise, o zaman Yozgat halkı da ayaklansın, Karadeniz halkı da... Çünkü onların durumları, Diyarbakır’dan hiç de farklı değil!..
Ama onlar, ne “sivil itaatsizlik” eylemine tevessül ediyor, ne de “taş ve tokat”a yöneliyor!..
Yoksa, onlar da mı ayaklansın?..
ÇADIRDA APO POSTERLERİ!
Hiç kimse kusura bakmasın ama;
Bunun adı “Sivil İtaatsizlik” filan değil, resmen ve alenen “Apo’ya itaat”tir!..
Hani, bir zamanlar;
Bazı “işgüzar” komutanlar, bazı askeri birliklerin etrafına, “sivil vatandaşlar”ın da görebileceği şekilde, “Orduya sadakat şerefimizdir” yazılı tabelâlar koydurmuşlar ve bunlar “halk”tan büyük tepki görmüştü ya, şimdi aynı “asker kafası”nı BDP’liler sergiliyor!..
Tabiî, tam olarak “Apo’ya sadakat şerefimizdir” demiyorlar ama, “Sivil İtaatsizlik” eylemlerinin merkezlerinde yer alan ve adını “Demokratik Çözüm Çadırı” koydukları çadırların içi ve dışı, “Apo posterleri” ve “PKK bayrakları” ile bezenmiş durumda!..
Bakın, Hürriyet Yazarı Yalçın Doğan, Diyarbakır’a gidip gördüğü bir “çadır”ı nasıl tasvir ediyor:
“Ortada iki tane Apo posteri, posterlerin ortasında PKK bayrağı!.. Kenarda battaniyeler, sandalyeler, çay ocağı... Burası Diyarbakır Koşuyolu Parkı’nda, “Demokratik Çözüm Çadırı”.
BDP’nin sivil itaatsizlik kapsamında yeni eylem biçiminin en önemli simgesi!.. Üç metre kadar yükseklikte, sekiz-on metre uzunluğunda, altı-yedi metre genişliğinde sarı-yeşil bir çadır.”
Yalçın Doğan; bir zamanlar, “PKK’nın elindeki esir askerleri kurtarmak” için “PKK kampı”na giden RP milletvekili Fethullah Erbaş’ın “Apo posteri” altında fotoğraflanmasıyla ilgili ne yazmıştı bilmiyorum ama, gördüğünüz gibi, kendisi “Apo posteri ve PKK bayrağı” önünde poz veriyor, üstelik eyleme de “hoşgörü”yle bakıyor!..
Demek ki, “konsept” değişti!..
Dün “Apo posteri” altında fotoğraf çektirdi diye Fethullah Erbaş hakkında “linç kampanyası” açan zihniyet, bugün “PKK bayrağı ve Apo posteri” önünde poz vermekte bir beis görmüyor!..
Her neyse, meselem bu değil!..
Benim meselem, BDP’lilerle!..
Şu hâle bakın;
Bir yandan “Türkiye’nin partisi” olmaya çalıştıklarını söylüyorlar, bir yandan da “Apo posteri altında sivil itaatsizlik” eylemi yapıyorlar!..
Bu ne perhiz, bu ne turşu!..
Madem “Türkiye partisi” olmaya çalışıyorsunuz; orada “PKK bayrağı”nın işi ne?.. Nerede Türk bayrağı?..
Fotoğraf da kanıtlıyor ki;
“Sivil İtaatsizlik” süsü verilen eylemin asıl amacı “Apo ve PKK’ya itaat”tir!..
Çünkü, “talimat”ı veren Apo’dur, emre itaat eden de BDP’liler!..
Sorarım size;
“Apo’nun güdümü”nde olan bir parti ne kadar “irade” gösterebilir, ne kadar “bağımsız” hareket edebilir?..
İşte fotoğraf bağırıyor;
“Apo’ya sadakat şerefimizdir!”
Aynen, “işgüzar general” kafası!..
Dün Çevik Bir’in yaptığını, bugün “BDP’li kurmaylar” yapıyor!.. Onlar “orduya sadakat” istiyorlardı, BDP’liler de “Apo’ya sadakat”...
“Eylem” farklı olsa da,
Kafa, “aynı kafa!”
Tam bir “Çevik Bir kafası!”
EYLEM EMRİ APO’DAN!
BDP’lilerin “Apo’ya sadakat”leri sadece “çadır”la sınırlı kalsa, yine de kendi bilecekleri iş, der geçeriz... Ama, “42 il”de gösterdikleri “64 bağımsız(!) aday” listesi de tamamen “Apo’nun talimatı” ile oluşmuştur!..
Buyrun, bunun belgesi:
2 Nisan tarihli gazetelere yansıyan “Sivil İtaatsizlik”le ilgili haber aynen şöyleydi:
“Öcalan’ın avukatlarına yaptığı açıklama, örgüte yakınlığıyla bilinen internet sitelerinde yayımlandı. Çeşitli illerde kurulan ‘demokratik çözüm çadırları’ ve sivil itaatsizlik eylemlerinin ‘demokratik eylemler’ olduğunu söyleyen Öcalan şöyle dedi: “Taşa, sopaya da gerek olmadan, demokratik hak çerçevesinde bu haklarını kullanabilirler. Cumhurbaşkanı da anayasal bir hak olduğunu söylüyor. Hükümet bu eylemlere müdahale etmemelidir. Gençler ölsün daha mı iyi? Eylemlerin ne zamana kadar süreceğine de halk karar verecektir. Sonuç alınıncaya kadar, çözüm gerçekleşene kadar devam ettirebilirler.”
Sorarım size; bunun adı “sivil itaatsizlik” midir, yoksa “Apo’ya sadakat şerefimizdir” demek midir?..
LİSTEYİ APO VERDİ!
Gelelim, “adaylar” meselesine...
Talimat, yine Apo’dan:
“Adayların arasına demokrat isimler koyun!.. Özellikle Batı’da demokrat isimlerin de konulmasıyla Türklerin oyu da alınabilir!.. Adayları; İzmir’in iki bölgesinden, Manisa, Denizli, Aydın, Adana, Mersin, Antalya ve İstanbul’un üç bölgesinden birer milletvekili çıkarılabilecek şekilde dağıtın!.. Adaylar arasında bir Süryani’ye de yer verebilirsiniz!”
Peki, BDP’liler ne yaptı?..
“Emriniz olur!” deyip, “Apo’nun işaretlediği” isimlerle tek tek görüşüp, onların “bağımsız”(!) aday olmalarını sağladı!..
Artık, ne kadar “bağımsız”larsa!..
Açık ve net söyleyeyim;
Gösterilen “64 aday”dan, Şerafettin Elçi dışında, hiçbiri “Apo’nun emir ve talimatlarına baş kaldıracak” isimler değildir... Hepsi de, “emriniz başüstüne” diyecek tıynetteki adam ve madamlardır!..
Meselâ, Sırrı Süreyya adlı yazar, sırf “Referandumu boykot edeceğini” deklâre ettiği için aday gösterilmiştir!.. Ufuk Uras ise, sırf “yetmez ama Evet” dediği için “veto” edilmiştir!..
Uzun lâfın kısası;
“Apo’nun güdümünde” hareket eden bu adamlar ne kadar “bağımsız”, ne kadar “Türkiye Partisi” ve ne kadar “demokrat” olabilir!..
Emir İmralı’dan!..
Liste Kandil’den!..
Tatbikat BDP’den!..
Gözünüz, “bağımsız” görsün!..
Devlet Tiyatroları kapatılsın!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye’nin; uğradığı “hakaret” ve “tacizkâr hareketler” sonrasında, “tiyatro salonu”nu terketmesiyle sonuçlanan olay, yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, bir “soru” attı ortaya: “Devlet, hâlâ Devlet Tiyatroları’nı taşımak zorunda mıdır?.. Bugünkü Türkiye’de devletin kadrolu sanatçısı olmalı mıdır?.. Cari giderlerden kurtulsak, özel kurumlara destek versek daha faydalı olmaz mı?”
Aynen katılıyorum... Devlet, bir yandan “sırtındaki kamburlar”dan kurtulup, “özelleştirme”ye yönelirken, bir yandan da “Devlet Tiyatroları”nı sırtında taşımamalıdır!..
Şu hâle bakın; “Devlet Tiyatrosu”dur, burada “yamuk” olmaz deyip, “tiyatro oyunu”na gidiyorsunuz ama orada Tolga Tuncer gibi oyuncular, “millet”ten para alıp, “millete hakaret” ediyor!..
Yani, benim ödediğim “vergi”lerden “maaş” alıp, bana hakaret ediyor; tarihine ve inançlarına sövüyor!..
Yok arkadaş!.. Gitsinler “özel tiyatro”lara; ne oynayacaklarsa, orada oynasınlar!..
Evet, aynen katılıyorum Bakan Ertuğrul Günay’a.. Devlet, bu “kambur”dan kurtulsun ve “kapatsın” Devlet Tiyatroları’nı!.. Buralardaki “sanatçı kılıflı ideolog”lar, gitsinler “özel tiyatro”lara da, “sinek avlasın”lar!.. Belki o zaman akılları başlarına gelir!..