Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Pozisyon gereği” Müslümanlık

“Pozisyon gereği” Müslümanlık

“Dünya kendini ucuza satmıyor” diyen Bediüzzaman, ne kadar haklıymış...
Gerçekten de ucuza satmıyor kendini dünya...
Karşılığında varlık sebebimizi istiyor...
Kılığını-kıyafetini vereceksin, duruşundan vazgeçeceksin, kararlılığından kopacaksın, dini hassasiyetlerinden kurtulacaksın...
“Olmazsa olmaz” kararınızı gözden geçirip “Olmasa da olur” noktasına getireceksin!
Bunun adı “değişme” değil dostlar, bozulma!..
Dolu dolu da “çözülme” sanırım.
Kutsallarımızdan çözüldük biz!
Önce “pozisyon gereği” Batılılaşıp laikleştik...
Alacağımız son pozisyonun toprağa yanak dayamak olduğunu bile bile dini hassasiyetlerimizi maddiyata kurban ettik.
Vicdanımızı rahatlatmak için de envai çeşit mazeret uydurduk:
“Politikacı olarak mecburum efendim...” dedik...
“Sanatçı olarak mecburum, efendim...” dedik...
“İşadamı olarak (ya da işkadını) mahkûmum, efendim.”
Mazeretlerimizi Allah kabul ederse kurtulacağız, etmezse yandık!
“İlâ Cehennem’e zümera!”
Nasılsa, “Ümmete haram olan Mehmed’e helâl mı?” diye kükreyecek bir Molla Gürani’miz yok: Çünkü dünyevileştiğimiz ölçüde, o “yürek adam”ları da kaybettik!
İnanç konusunda zayıf olanların lüks ve gösteriş tutkusunu anlamak mümkün: Onlar her nimeti fani dünyada tatmak, her lezzeti fani dünyada yaşamak istiyorlar.
Ya ebedî hayatın varlığına inananlara ne oluyor; neden tek dünyalılar gibi yaşamaya hevesleniyorlar? Gerçekten de bunu anlamakta zorlanıyorum...
Diyelim ki, geleneksel kıyafetimizi mecburen terk ettik; peki ya dilimizi neden bozduk, mutfağımızı neden kapattık, tarihe neden yüz çevirdik, hayat felsefemizden, doğru geleneklerimizden, “helâl” kazancımızdan, sade hayattan, tasarruftan, paylaşma anlayışımızdan, komşuluk tutkumuzdan neden uzaklaştık?
Düne kadar eleştirdiğimiz halde bugün “fast food” yiyor, “Coca Cola” içiyor, “arabesk pop” dinliyor, “moda” takılıyor, “marka” giyiyor, defileler tertipliyor, kısalta kısalta “kirli”ye (“kirli sakal” modasına uyma uğruna sakal gibi çok önemli bir sünneti de kirlettik) dönüştürdüğümüz sakalımızla en önlere kurulup manken seyrediyoruz!
Eskiden “huri taifesi”ne Cennet’te kavuşacağına inanan Müslüman işadamı, artık huriyi podyumlarda arıyor!
Kısacası biz dindarlar da artık “modern hayatın icaplarına göre” yaşıyoruz...
“Asr-ı Saâdet Müslümanı”ydık, “Asrın Müslümanı” olduk!
Git gide varlık hikmetinden uzaklaşıyoruz.
Yani dostlar, dünyevileştik!..
Dünyevileştiğimiz ölçüde de gösteri ve gösterişe meylettik...
Marka giyiyor, görkemli arabalara biniyor, imkânımız varsa yalılarda filan oturuyor, saraylarda düğün yapıp Dubai’deki yedi yıldızlı otelde balayımızı geçiriyoruz.
Eskiden ahirette kavuşacağımıza inandığımız tüm nimetlere fani dünyada ulaşmayı kafamıza koymuş gibi itişip tepinerek para kazanmaya çalışıyoruz!
Cebimiz dolduğu ölçüde sanki ruhumuz boşalıyor. Hassasiyetlerimiz “zaman aşımı”na uğradı: “Zaman sana uymazsa sen zamana uy” dedik, yüreğimize bir tekme salladık!
Düne kadar kravat takmayan (ben o mereti hep takarım), hanım eli sıkmayan, takkesiz namaz kılmayan dikkatimiz güme gitti!
Sistemle uzlaşalım derken sistemin çarklarına dolandık, Donkişot gibi savruluyoruz.
Bu savruluşta Cennet’e düşme ihtimalimiz yok mu? Var...
Allah’ın rahmetinden umut kesilmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi