Mevlid yahut Kutlu Doğum
Eskiden “Kutlu Doğum” yoktu, “Mevlid Kandili” vardı!
Peygamberimizin doğumu ne zamandır kutlanıyor? Bunun kesin bir cevabı yok her halde. Sağlığında kutlandığını sanmıyorum.
Şunu biliyoruz ki, mevlid, yani Peygamber efendimizin doğum yıldönümleri yüzlerce yıldır kutlanıyor. Yani çok güçlü bir “mevlid” geleneğimiz var. Süleyman Çelebi’nin 15. Yüzyılda yazdığı “Mevlid” olarak anılan şaheser de bu gelenekle özdeşleşmiştir.
Mevlid kandili, Ahmet Haşim’in “Müslüman saati” yazısında belirttiği zaman ve takvim idraki içinde yüzyıllar boyunca kutlandı. İnsanlar Allah’ın son elçisini bu vesileyle heyecanla, huşu ile hatırladılar. Ay takvimine göre yapılan bu kutlamalar her yıl on gün önce kutlanarak bütün yılı dolaşır. Bu yüzden mevlid kandili, diğer kandiller gibi yaz aylarında kutlandığı gibi, kış mevsiminde de kutlanabilir.
Bu dinî hatırlama bir zamanlar toplumun Müslüman addedilen bütün kesimlerini içine alıyordu.
Cumhuriyetten önce Mustafa Kemal Paşa da, İsmet Paşa da mevlid kandilini kutlamak için mesajlar yayınlıyorlardı.
Cumhuriyetten sona, bu terk edildi.
Laiklik dinin hatırlatma alanını devletin ve devletlilerin dışına çıkardı.
Çok partili hayata geçtikten sonra seçilmiş yöneticiler dinî konulardaki hassasiyetleri hatırladılar. Fakat tek parti geleneği bundan uzak durmaya tercih eti. Öyle ki, CHP’nin genel başkanı İsmet İnönü’ye taraftarları konuşmalarında “Allah” lafzını kullanması yönünde ricalarda bulunmak zorunda kaldılar. O da onlara, “size veda ederken Allah’a ısmarladık diyorum ya!” Cevabını verdi.
Biz “ efrenci” takvime o kadar alıştık ki, namaz vakitlerimizi bile alaturka saatle tesbit etmeyi unuttuk.
Bu unutuş yeni gelenekler doğuruyor. İşte Kutlu Doğum böyle bir şey.
Hazreti Muhammed’i güneş takvimine göre doğum gününde anmak: İşte mevlidin yeni bir yorumu! Bu kutlama yılın aylarını, mevsimlerini dolaşmıyor, her yıl aynı günlerde yapılıyor.
Kutlu Doğum kutlamaları mevlide hem benziyor hem de farklı tarafları var. Bir haftalık bir kutlama programı sözkonusu olunca, bir gecenin ihyasının ötesinde işler yapılıyor. Buna ilmi toplantılar, konserler vs. de dahil.
Kutlu Doğum haftası teşrifatlı bir açılışla başlıyor. Bu senenin açılışına hem Başbakan hem de ana muhalefet partisi başkanı katıldı.
Her ikisi de güzel konuştu.
İnönü’nün terk ettiği sahaya galiba CHP’den ilk dönüşü geçen sene Deniz Baykal yaptı, güzel bir Kutlu Doğum konuşması ile.
Bu sene halefi Kemal Kılıçdaroğlu da Kutlu Doğum haftasının açılışında idi. Onun konuşmasında biraz yabancı sahada oynama havası hissedilmedi değil. En başta yazılı bir metin okudu. Bu metin bize Türkiye’de dinin baskı altında tutulduğu dönemlerde dindarların batılılardan hüccet getirerek dini savundukları 1940’lı yılları hatırlattı. Prens Bismark’ın muhtemelen Almanya’nın İslam dünyasına açılma politikası ile bağlantılı olan sözlerini CHP genel başkanının ağzından duymak kaybedilen zamanı hatırlatan bir sembol sayılsa yeridir.
Kılıçdaroğlu, dinimizi Peygamberimizi yüceltici ifadelerle konuşmaya çalışırken ve ancak bu çerçevede bugüne atıflar yaparken, Başbakan kendi sahasında top koşturan bir usta oyuncu olarak konuya hakimiyetini ortaya koyan sözler söyledi. Onun konuşmasında Peygamber övgüsü, muhabbeti yanında bugünün dünyasında yapılacak işlerle ilgili yaklaşımlar dikkat çekici bir ağırlık taşıyordu.
“Kutlu Doğum, camiye gelemeyen CHP liderlerinin cami dışı bir alanda kutsalla buluşmasına zemin hazırladığı için Mevlid kandilinden farklılaşıyor” dense yeridir!
Kitap hattı:
Modern Türk’ün Hikâyesi/Türk Modernleşmesi Bağlamında Türk Hikâyesi
TYB Genel Sekreter Yardımcısı Ercan Yıldırım, “Modern Türk’ün Hikâyesi”nde modern hikâyeciliğimiz ile Türkiye’nin modernleşmesi arasında sıkı ilişkiye dikkat çekiyor. Modernleşmenin, özellikle Tanzimat’tan itibaren günlük hayatta belirleyici bir hâl alması, edebiyatın modern bir tür olarak belirmesi, Batılılaşan çevrenin “mutlak”laştırılmasını beraberinde getirmiştir.
Yıldırım’a göre, Türk modernleşmesi hüzünlü bir projedir. Merkez konumda olagelmiş bir devletin, kenarda yer almamak için çırpınmasının adıdır Batılılaşma. İmparatorluk asaletini devretmeme iradesini kullanma adına, tüm iradi yetkiyi Avrupa’ya bırakmakla tebarüz etmiştir Türk modernleşmesi. Modern Türk hikâyesi, “Doğu-Batı” sorunsalını gerek Osmanlı’da gerekse Cumhuriyet Döneminde layıkıyla anlatmadığı gibi hep “Batı” kefesine destek vermiştir.
Hâlbuki Türk Batılılaşması, modernitenin kendi bağlamıyla örtüşecek şekilde İslam ve İslam olmayanın karşıtlığı şeklinde gelişmiştir. Türkiye, İslam’ın güçlü sesi olarak, Avrupa’nın, Batı medeniyetinin potansiyel tehdididir. Bu bakımdan herhangi bir Asya ya da Afrika Müslüman ülkesinin modernleştirilmesinin bir ehemmiyeti yoktur.(0312 490 55 90)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.