Büyük Türkiye ve Yunan faşizmi
Sivil anayasa neden bu kadar önemlidir?
Aksi takdirde “Büyük Türkiye” modelini hayata geçirmek katiyen mümkün değildir.
Balkanlar ve Ortadoğu’ya adalet ve istikrar taahhüt edebilecek yegâne modeldir.
Bundan korkanlar var.
Çünkü Büyük Türkiye modeli sadece Müslümanları kapsamıyor.
Osmanlı Devleti’nin dış siyaset arşivlerinin mühim kısmı ittihatçı cuntası tarafından tahrip edildi. Geride kalanına da zaten ulaşamıyoruz.
Bu yüzden Doğu Ortodoksluğunu, Katolik-Protestan Batı dünyasından farklı düşünüp özel bir politika uygulamaktan yıllar boyunca bihaber kaldık.
Ancak bugün, Yunan halklarına enjekte edilen faşizmin arkasındaki sebepleri görebiliyoruz.
Katolik-Protestan Batı, Doğu Ortodoksluğunu hep Müslüman Türk kimliğine karşı kullandı.
Bu yüzden Yunanlıların üretebildiği yegâne siyaset Türkiye düşmanlığından öteye gitmedi.
İş burada da kalmadı.
Biz de karşımızdaki Yunan faşizmine aynı zeminde tepki vererek, İttihatçı cuntasının Doğu Ortodoks kiliselerini birleştirme siyasetine alet olduk.
Ortodoksluk ambalajına sahip faşist Yunan partileri, Türkiye’yi işgal etmek fikrine dayanan anlamsız idealler ürettiler.
Fakat küçük bir ayrıntı vardı.
Yunanistan’ın toplam nüfusu neredeyse İstanbul’un bir yakasının nüfusu kadardı.
Tehdit oluşturmayacak kadar etkisiz Yunan siyaseti, aslında bizdeki cuntaların da işine geliyordu. Karşısına bir Türk milliyetçiliği çıkarıp aynı kalibrede “kolay siyaset” yapmak mümkündü.
Şimdi ikinci bir seçenek vardır ve “Büyük Türkiye” modelinin bir yansıması olacaktır.
Türkiye, Doğu Ortodoksluğunu, Papalık ve Katolik-Protestan baskısından kurtarıp, Yunanistan’ın iç siyasetini İstanbul’dan düzenlemek ve faşizm etkisinden arındırmak mecburiyetindedir.
İki seçenek arasındaki fark, Osmanlı barışı ve güdümlü cuntalar siyaseti arasındaki uçurumu ortaya koyuyor.
Üstelik Türkiye’nin büyük ekonomik potansiyelleri, Avrupa Birliği eline oyuncak olmuş, sallanan Yunan ekonomisini ayakta tutabilecek kadar da güçlüdür.
Doğu Ortodoksluğunun farklı kiliseleri vardır. İttihatçılar bunları Katolikler namına birleştirdi. Balkanlar kan gölüne döndü. Müslümanlar etnik temizliğe maruz kaldıl.
Hâlbuki Fener Rum Patrikhanesi bizzat Osmanlı dizaynıdır.
Papalık, Ortodokslar ve Katolikler arasındaki şiddetli düşmanlığı, ortak Türk düşmanlığına dönüştürme siyasetinden vazgeçemez.
Ayrıca bu siyasetle, Hıristiyan dünyasındaki mezhep çatışmalarının üstü örtülmekte, inançlarının evrensel ve yekpare olduğu mesajını bütün dünyaya verdiklerini düşünmektedirler.
Türkiye, Yunan Ortodoksluğunun ne olduğunu ve elindeki enstrümanlarla İstanbul’dan nasıl idare edilebildiğini anladığı gün, Papalığın bütün dünyadaki faaliyetleri sekteye uğrayacaktır.
Bu siyaset, Akdeniz havzası ve Ortadoğu’nun siyasi ve ekonomik istikrarı demektir.
Kan, sömürü ve istilalarla beslenen Katolik-Protestan Batının bölgeden çekilmesi Müslümanlar, Ortodokslar ve diğer bütün bölge halklarına huzur getirecektir.
Hıristiyan mezheplerine karşı uygulanan Osmanlı siyasetinin derinliği, bugün yürütülen dinler arası diyalog tezi ile bir çok noktada çatışmaktadır.
Türkiye tarafından himaye edilmeyen Yunan Ortodoksluğu, Katolik Batı dünyasının elinde Türk düşmanlığı ile beslenmeye çalışan faşist harekeler üretmeye devam edecektir.
Büyük Türkiye, ancak sivil bir anayasa ile mümkündür.
Bu anayasa, bölgedeki dengeleri büyük oranda değiştirecektir.
Sonuçları tahmin edilenin fevkinde olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.