Merhamet medeniyetinde trajedi olmaz
Her işe besmele ile başlayan bir Müslüman, önemli iki kelimeyi zikretmiş olur: “Allah” ve “rahmet”. Çünkü “rahmân” ve “rahîm” kelimeleri, “rahmet” kelimesi ile aynı kökten türemiştir. Eşref-i mahlûkat olan insanlığın da en yücesi Hz. Muhammed de âlemlere “rahmet” olarak gönderilmiştir. (Enbiya Suresi 107. ayet) Ve “rahmet”e erdirilmek için de Peygambere itaatin gerektiği söylenmiştir. (Nur Suresi, 56. ayet)
Görülüyor ki, “rahmet”e erecek bir Müslümanın dünyası, “rahmân ve rahîm” olanla “rahmet olarak gönderilen” arasındaki kısa ama yoğun mesâfede şekillenmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu yılki Kutlu Doğum Haftası’nı, bu yüzden “Merhamet” konusuna hasretmesi, bu yoğunluğa dikkat çekilmesi açısından, fevkalâde önemlidir.
Elbette bu yazıda, Toshihiko İzutsu olmaya heveslenip Kur’an semantiği yapacak değiliz. Aynı kökten türeyen kelimelerin, esas anlam çerçevesinde kazandığı farklı zenginliklere ve bu zenginliklerin günlük hayatımıza yansımasına dikkat çekmek istiyoruz.
Arapça’dan alınmışsa da, dilimizin işleyerek zenginleştirdiği kelimelerden biridir “rahmet” ve “merhamet”.
Besmele’yi “Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla” şeklinde tercüme ederiz. Eski metinlerde “yarlıgayan” yani “bağışlayan” kelimesi kullanılmıştır.
Günlük dilimizde çok kullandığımız “rahmet” kelimesi de pek çok anlama gelmektedir. Ölen birine “Allah rahmet eylesin” dileğinden tutun da “yağmur” anlamında kullanılan “rahmet”e kadar geniş bir skalası vardır bu kelimenin.
Bu arada kaydedeyim, vaktiyle noterden veraset ilâmı çıkarmam gerekti. Noter kâtibi evraka “Ölü Kerim oğlu Nâmık...” diye başlayacaktı ki hemen müdahale ettim ve “Lütfen ‘ölü’ yerine ‘merhum’ yazınız” dedim. (“Merhum” da “rahmet, rahîm, rahman, merhamet” ile aynı kökten türemiştir.) Babam için ne kadar soğuk bir kelime idi “ölü” kelimesi!... Ben ona “ölü” diyemezdim; o benim için “rahmet-i Rahman’a kavuşmuş” biri idi.
Bilindiği gibi, “rahmân” ve “rahîm” kelimeleri, Allah’ın isimlerinden biridir; yani Esmaü’l-Hüsnâ’dandır. Bu iki kelime açıklandığı her yerde “merhamet edici” olarak kullanılmıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bir Müslümanın hayatını belirleyen ve çerçeveleyen en önemli kavramlardan biridir rahîm, rahmân, rahmet ve merhamet. Yani neredeyse Müslümanlığın alâmet-i farikasıdır.
Metinlerinde bu kavrama vurgusu yoğun olan bir dinin mensupları, günlük ilişkilerini, hayatını, insana ve eşyaya bakışını da bu yoğunluk çerçevesinde geliştirecektir elbette.
Basit bir “acıma” duygusu değildir bu kavramların derunundaki. Esirgeyicilik ve bağışlayıcılığın da kuşattığı ve temelini ilâhî vahiylerden alan bu duygu, dünyada sadece insanda ve hayvanlarda vardır. (Belki nebâtâtta ve cemâdâtta da vardır ama basit kul aklı bunlara ermez. Bunu anlamak için Yunus Emre, Mevlânâ olmak gerek.)
Toplumsallaşma becerisi en yüksek varlık olan insanoğlunun, örgütlenirken en fazla başvurduğu kavramlardan birisi “merhamet”tir. Merhamet’in zıddı, “vahşet”tir. İnsanlık binlerce yıllık mesafeyi, “vahşet” ile “merhamet” arasında katetmiştir. Modern bilimler buna “medenileşme” demektedirler. İnsanlıkla ilgili temel tezi “merhamet” olan bir dinin kuracağı medeniyet elbette “merhamet medeniyeti” olacaktır. Temelinde yaradılanı Yaradan’dan ötürü hoş görmek ve merhamet etmek yatan bir medeniyet, kışın yem bulamayan kuşlara yem verme vakfı kuruyorsa, mensuplarının merhameti, değil insanlara, hayvanlara, bitkilere ve cansız varlıklara kadar uzanıyor demektir. “Varlık”a bu kadar merhametli olan bir medeniyette trajedi olmaz. Bu yüzden bizim edebiyat ve sanatımız, Kerbela ve Hallac-ı Mansur vak’aları dışında trajedisizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.