Bedri’ye bıçak, BDP’ye veto... Derin provokasyon!
Herhangi bir “sansasyonel” eylemde, hep şu soru sorulur: “Bu, kimin yararına?”
Öyle ya; sözkonusu eylemde bir “kazanan” vardır, bir de “kaybeden!”
Peki, YSK’nın önceki gün açıkladığı “veto” kararından “zarar” gören kimdir, “faydalanan” kim?..
Sorunun cevabına geçmeden önce, “Bedri Baykam’a saldırı” olayına değinmek istiyorum.
Malûm, Kars’taki “ucube heykel”e destek için yapılan bir toplantıya katılan Bedri Baykam, toplantı çıkışında Mehmet Çelikel adlı bir şahsın “bıçaklı saldırı”sına uğradı.
“Karın boşluğundan” bıçaklanan Bedri Baykam; neredeyse “şov yapıyor” dedirtecek hareketlerle, bir yandan “Ölüyorum!.. Taksi!.. Ambulans çağırın!” diye bağırırken bir yandan da, gömleğini sıyırıp, “kamera”lara karnını gösteriyordu!..
Ne var ki;
“Karnından kan akmadığını” görünce, alel-acele gömleğini kapatıyordu.
Tabiî, bir taraftan da;
“Panik” pozlarında sağa-sola koşturuyor, taksileri durdurmaya çalışıyordu... Şu işe bakın ki, Bedri Baykam gibi “ünlü bir sanatçı”(!)yı hiç kimse iplemiyor, yürüyüp gidiyordu!.. Park halindeki bir otomobil de, “kapısını kilitleyip” hızla uzaklaşıyordu!..
“İNSANLIK ÖLMÜŞ” MÜ?!?
Sizin anlayacağınız;
Hiç kimse, Bedri Baykam gibi “sanat” uğruna her şeyi yapan; “peçetelere akıttığı spermleri”ni, “35 yıllık spermlerim” adıyla sergileyen, “çıplak kadınları çamur dolu leğende güreştiren” ve daha bunun gibi nice “iğrenç girişim”lerini “sanat” diye kakalayan bir adam, İstanbul’un göbeğinde deli danalar gibi bağırıp, arabalara koşuyor ama herkes ondan kaçıyordu!..
Acaba neden?..
Yoksa, onu, kırmızı ışıkta duran arabalardan “para” isteyen bir “dilenci” mi sandılar?.. Yoksa, “kamera şakası” programı çekildiğini mi düşündüler?..
Artık kim,ne düşündü bilemem...
Ama hiç kimse, Bedri Baykam’ı arabasına almadı!..
En sonunda bir “taksi” durdu ve Baykam binip gitti!.. Tabiî, asistanı Tuğba Kurtulmuş’u o halde bırakarak!.. Evet, “yaralı” halde bırakarak!..
Çünkü efendim;
Tuğba Kurtulmuş da aynı şahıs tarafından bıçaklanmıştı!..
Ama Bedri Baykam, sadece “kendini” düşünmüş, “asistan”ını o halde bırakıp taksiye binmiş ve gitmişti!..
Baykam, hastanede “ameliyat” edilmiş!.. Ameliyatı “4 saat” sürmüş!..
Doktorlar ne yaptı acaba?..
“Estetik” mi yaptılar, yoksa “karın yağları”nı filan mı aldılar?..
Çünkü, hiç de “ağır yaralı” görünmüyordu!.. Eğer “ağır yaralı” olsaydı, olduğu yerde durur, “taksi” veya “ambulans” beklerdi!.. Ama o, ayaktaydı ve sağa-sola koşuşturuyordu!..
Belki de “şov” yapıyordu!..
Dünkü gazetelere baktım, “halkın ilgisizliği”ni öne çıkarıp,”insanlık ölmüş” diye başlık atmışlar!.. Eğer “insanlık ölmüş” ise, bunu ilk önce Bedri Baykam’a söylemeliler değil mi?.. Öyle ya; kendisi “taksi”ye atlayıp hızla uzaklaşırken, asistanı Tuğba Kurtulmuş’u o halde bıraktı!..
Hem sonra; bu olay “insanlığın öldüğünü” mü gösteriyor yoksa “ölen bir insanın diriltilmeye çalışıldığını” mı?..
Bence, ikincisi!..
Çünkü efendim, Bedri Baykam, eskisi kadar “popüler” değildi!.. Eskisi kadar gündeme gelmiyordu!.. Ne “Atatürkçü ve Cumhuriyetçi çıkışları”nı ipleyen vardı ne de “sanatsal (!) faaliyetleri”ni!..
“Peçetelere sildiği spermleri” de unutulmuştu, “çıplak kadınları çamur dolu leğende güreştirmesi” de!..
Gündeme gelmek şöyle dursun, kendi yandaşları tarafından “ajan provokatör” olarak anılmaya bile başlanmıştı!..
Uzun lâfın kısası;
Mehmet Çelikel adlı şahıs tarafından Bedri Baykam’a saplanan bıçak, onun için neredeyse “hayat öpücüğü” olmuş ve yeniden “gündem”e gelmesine yol açmıştır!..
Düşünebiliyor musunuz;
“YSK vetosu”nun gazetelere “manşet” olduğu bir günde, Bedri Baykam’ın bıçaklanması “sürmanşet” olmuştur!..
Hani, var ya;
Mehmet Çelikel adlı şahsa “para” verse, bu kadar “reklâm” yaptıramaz, böyle bir “şöhret”i yakalayamazdı!..
Adam, resmen ve alenen “yeniden diriltildi” ve yeniden gündeme getirildi!..
“Şöhreti can çekişen” bir adama, o bıçak adeta “neşter” oldu, hayata döndürdü!..
Bu işten;
Bedri Baykam “kazançlı” çıktı!..
Artık; konuşur da, konuşur!..
KAOS OLACAĞINI BİLE BİLE!
Şahsen ben, Bedri Baykam’a saldırı olayını nasıl, hesaplı-kitaplı bir “provokasyon” olarak görüyorsam; Türkiye’yi “kaos ortamı”na sürükleyecek “YSK’nın kararı”nı da “provokasyon” olarak değerlendiriyorum!..
Hem de, “çift taraflı provokasyon!”
Bu “provokasyon”un bir ucunda “YSK” varsa, öteki ucunda da “BDP” vardır!.. “BDP’li bağımsızlar” bir “pas” atmışlar, YSK da bunu “gol”e çevirmiştir!..
Yani, bile bile lâdes!..
Öncelikle söyleyelim;
“7’si BDP’li, 12 Bağımsız milletvekili adayı” hakkında YSK’nın önceki gün verdiği karar, “hukuksal” olarak doğru, ama “siyasal” olarak yanlıştır!..
Evet, YSK’nın kararı, “Anayasa’nın 76. maddesi”ne göre “doğru”dur... Çünkü, 76. maddede aynen şöyle denilmektedir:
“En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar, zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.”
2007’DE NEREDEYDİNİZ?
Bu maddeye göre, “7 BDP’linin veto edilmesi”nde hiçbir yanlışlık yoktur!..
Yanlışlık şuradadır:
“2007 seçimleri”nden bu yana ne değişmiştir ki; 2007’de “aday” olup “milletvekili” seçilen Gülten Kışanak, şimdi “veto” ediliyor?!?..
Eğer “milletvekili” seçilmesinde bir “engel” vardıysa, 2007’de niye göz yumdunuz?.. O zaman “engel” yoktuysa, şimdi niye “veto” ediyorsunuz?..
YSK o zaman mı “yanlış” yaptı, şimdi mi “yanlış” yapıyor?..
HÜKÜMET’E SALDIRI NİYE?
Olayın diğer boyutu da şu:
YSK’nın kararından sonra, özellikle AK Parti ve Hükümet, “hedef tahtası”na oturtuldu... Bu kararı sanki “Hükümet” aldırmış gibi, herkes Hükümet’e yükleniyor.
El insaf!.
“YSK’dan en çok çeken” partilerden biri de AK Parti değil midir?..
Hele hatırlayın:
¥ AK Parti’yi kurarak, “halktan büyük teveccüh” gören Tayyip Erdoğan, “YSK engeli”ne takılıp, “2002 seçimleri”ne giremedi!..
¥ Aynı YSK, “2009 seçimleri”nde de “vatandaşların kimlik numarası” ile ilgili “sorun” çıkardı... Malûm; nüfus cüzdanlarında “kimlik numarası” bulunmayanlar oy kullanamadı!..
¥ Meclis; “halk oylaması” sürecini “60 gün”e indiren bir karar aldı ama YSK, “hayır” dedi ve süreyi “120 gün” olarak uyguladı!..
Yine malûm ki;
¥ Hükümet, “gurbetçiler”in, bulundukları ülkelerin “elçilik” ve “konsolosluk”larında kurulacak “sandıklar”da veya “elektronik” ortamda “oy” kullanması kararı almış, Almanya’da da “olumlu” görüş bildirmişti... Merkel; “Bizden yana problem yok” demişti.
O gün Almanya’da bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan da, bu olumlu gelişmeyi “gurbetçi”lere duyurmak üzere kürsüye çıkmıştı ki; günlerden “Pazar” olmasına rağmen, YSK görüşünü açıklamıştı:
“Bu seçimde olmaz, gelecek seçime!”
Hoppalaaa!..
Erdoğan o kadar zor durumda kalmıştı ki, resmen açığa düşmüştü!..
O sinirle diyordu ki;
“Arkadaş, siz beni sabote mi ediyorsunuz?.. YSK’nın aldığı bu karar, yurt dışındaki vatandaşımızın seçme ve seçilme özgürlüğüne tokattır... Kararda siyasi boyut var mı, onun takdirini de millete bırakıyorum... Ama, YSK bunu yapmamalıydı!..”
Söyleyin Allah aşkına;
YSK’dan bu kadar “tokat” yiyen bir partiyi, “YSK ile irtibatlandırmak” mantıklı mıdır?..
Belli ki;
Birilerinin amacı “üzüm” yemek değil, “bağcı” yı dövmek!..
BU NE ŞİDDET, BU NE ÖFKE!
Gelelim, “eylem” boyutuna... Atalarımız der ki; “Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder!”
YSK’nın kararından sonra, ülkenin her yanında “protesto gösterileri” yapıldı...
BDP’liler, ortalığı “savaş alanı”na çevirdiler, her tarafı yaktılar-yıktılar, dükkan ve otomobillere saldırdılar!..
Bu “protesto”ları bir noktaya kadar anlayışla karşılıyorum... Ama, iş “vur-kır-yak”a dönüşünce, buna kimse anlayış göstermez, tam aksine “zıvanadan çıktılar” diye bakar!.. “Haklı” iken “haksız” duruma düşmek, buna derler!..
Öyle ya; “YSK’nın gadrine uğramış” tek parti BDP değil ki!.. Hem YSK’nın, hem Anayasa Mahkemesi’nin, hem Danıştay’ın ve hem de Yargıtay’ın “sille”sini yemiş o kadar parti var ki, o partilere oy veren hiçbir seçmen sokağa çıkıp da, “vur-kır-yak”a yeltenmedi!..
Hele hatırlayın... Refah Partisi hakkında, hem de “iktidarda” iken “kapatma dâvâsı” açıldı ama “milyonlarca oy” alan RP’nin seçmeni, hiçbir taşkınlık yapmadı!.
Merhum Erbakan Hoca da; miting miting dolaşıp “halka hitap” etmek yerine, kurmaylarıyla oturup “10 bin sayfalık kitap” yazdı.
Ne taşkınlık, ne kavga!..
Oturdu, “savunma” hazırladı!..
Fazilet Partisi kapatıldı, yine “demokratik tepki” gösterildi!..
“Halkın yüzde 47’sinin oyunu alan” AK Parti hakkında “kapatma dâvâsı” açıldı, yine “hukuki mücadele” verildi!..
Ne yani; Refah, Fazilet ve AK Parti’nin milyonlarca seçmeni sokağa dökülüp, ortalığı “savaş alanı”na çeviremez miydi?..
Şunu demek istiyorum:
“Mahkeme kararları”nın tek mağduru “Kürtler” değildir!.. Aynı mahkemeler, “Türkler”in, “Laz”ların, “Arap”ların, “Arnavut”ların ve “Çerkez”lerin de anasını ağlatmıştır ama hiçbiri BDP’liler gibi “taşkınlık” yapmamıştır!..
BDP’liler, bana göre “aşırı alınganlık” gösteriyor, “aşırı tepki” veriyor!..
DAHA FAZLA OY İÇİN Mİ?
Alt tarafı “7 aday veto” edilmiş!.. Sanki kıyamet kopuyor... Ortalık ana-baba günü!.. Bu ne hiddet, bu ne şiddet?!?..
Adamların partileri kapatıldı da, bu kadar ses çıkarmadılar!..
Tamam, “mağduriyet edebiyatı” yapın da, bu kadarı fazla!.
Kusura bakmayın ama;
“Bıçaklanma” olayını “şov”a dönüştüren Bedri Baykam’dan hiçbir farkınız yok!.. O, nasıl bu işi “rant”a çevirip, “yeniden gündeme gelme”yi başardıysa, siz de ortalığı “velvele”ye verip, olayı “seçim rantı”na çevirmeye çalışıyorsunuz!..
Madem bu kadar “tepki” gösterecektiniz, o zaman, “karıncalı” adamları niye “aday” yaptınız da YSK’ya “çanak” tuttunuz?..
Siz bir “pas” attınız, YSK da onu “gol”e çevirdi!.. Olay bu kadar basit!..
Ama, korkmayın;
YSK “geri adım” atacak ve yediğiniz “gol” de sayılmayacaktır!..
Peki, o zaman;
“Kürt düşmanı” diye suçladığınız YSK, “Kürt dostu” mu olacak?!?..
Yapmayın Allah aşkına;
Benim, “şov”lara karnım tok!..
“Sanatsal şov”lardan da,
“Siyasal şov”lardan da midem bulanır!..
Öğle namazı kaç rekât?
Bir yerde “insan” olur da, hiç “mizah” olmaz mı?..
En “gerilimli” anda bile “mizahi” bir taraf bulunur ve “öfkeli” insanları bile güldürtür!..
YSK’nın kararından sonra, ortalığı savaş alanına çeviren BDP’liler; dün Van’da gösteri yaparken, “polisin müdahalesi” ile karşılaşmışlar!.. Polisten kaçan bazı göstericiler, Beşyol mevkiindeki “Hz. Ömer Camii”ne girip, “gözaltı”na alınmaktan kurtulmak istemişler!..
Ama, “polis” bu!.. Bu “numara”lara karnı tok!.. “Cami çevresi”nde güvenlik tedbiri alıp, başlamış “camiden çıkanları” beklemeye!..
Kiminin “kıyafet”ine bakmış, kiminin de “el”lerini kontrol etmiş...
“Olaylara karıştığını” tesbit ettiği 10 kişiyi “gözaltı”na almış!..
Bazıları, polise demiş ki: “Ben gösterici filan değilim!.. Ben, öğle namazını kılmak için girmiştim camiye!”
Polis; “Haa öyle mi” demiş, “Söyle o zaman, öğle namazı kaç rekât?!?” Hık... Mık!.. Tabiî, bilen yok!..
Polis, tutmuş kolundan, atmış minibüse!..
Demek ki, neymiş?.. Eğer “cami”ye sığınacaksan, “namazların kaç rekât olduğunu” da bileceksin!..
Hatta, bu da yetmez; hiç olmazsa “Subhaneke” ve “Fatiha”yı da ezberleyeceksin ki, paçayı kurtarabilesin!..
Yoksa, bu “numara”lar sökmüyor artık!..