“İsyan ahlâkçısı”nı itaate zorlamak!
Türkiye’de sivil toplumun “makus tarihi” pek bilinmez. Günümüzde hayli gelişmiş ve çeşitlenmiş olan gönüllü kuruluşların geçmişte de var olduğu sanılır. Kuruluş tarihi yirmi, otuz yılı bulan, hele de elli yılı aşan gönüllü kuruluş adedi parmakla sayılacak kadar azdır.
Türkocağı geçen ay 100. Yılını sessiz sedasız kutlamış. 24 mart 1912’de kurulmuş olan ve 1910’lu, 1920’li yıllarda etkili faaliyetleri ile dikkati çeken, 1931’de kapatılan ve 19 yıllık bir fasıladan sonra 1949’da tekrar faaliyete geçen Türkocağı ikinci döneminde de Türkiye’de milliyetçiliğin dönüşüm sürecinde kendine mahsus roller oynamaya devam etti.
Bugün Türkocağı, milliyetçiliği esas alan siyasi partiden farklı bir konumda varlığını sürdürüyor. Her ne kadar siyasi alanın dışında olsa da, bu durum kuruluşun konumunu etkiliyor.
Türk milliyetçiliği ideolojisinin başka etnik ideolojileri tetiklediği, çağırdığı iddiası yaygındır. Türkocağı’nın devlet yörüngesine girdiği 1920’li yıllarda bunun daha görünür olduğundan şüphe yoktur. Devletin yeni ve sentetik bir Türk etnisi oluşturma projesinin baş destekçisi olarak o yıllarda Türkocağı’nı görmek mümkündür. Zaten ondan başka da ele gelir bir sivil toplum kuruluşu yoktur. Buna rağmen Türkocağı tek partiye ve lidere yaranamamış, 1931 yılında kapatılarak bütün varlığı CHP’ye aktarılmıştır.
Türkocağı tarihinde İngilizlerin Mütareke dönemindeki baskılarından bilhassa söz edilmektedir ama, 1931’de külliyen kapatılması yanında bu baskıların bahsi edilmeye değmez!. Neden kapatılmıştır Türkocakları? Rejime sadakatinden şüphe edilmemesi gerekirken?
Türkiye faşist bir parti devletine dönüştürülmektedir. Cumhurbaşkanı partinin değişmez genel başkanı, başbakan hali hazır başkanı, dahiliye vekili genel sekreteri ve valiler il başkanı olacaktır!
Türkocağı’nın kapatılması konusu sorulduğunda Gazi (o sıralar henüz Atatürk değildir) “benim partim varken başka kuruluşa ne hacet!” mealinde bir cevap vermiştir.
Türkocağı Meşrutiyet döneminde İttihat Terakki’ye, Cumhuriyetin tek parti döneminde CHP’ye itaate zorlanmıştır. Bilhassa Cumhuriyetin kuruluş döneminde bu itaati reddettiğine dair bir emare de yoktur. Son zamanlarda ise, milliyetçi partiye itaat konusunun gündemde olduğu tahmin edilebilir.
Türkocağı denilince Türk Yurdu dergisini de unutmamak gerekir.
Derginin 100. Yılı hatırasına özel sayılar yayınlanıyor. Bu özel sayılardan birinde milliyetçilik konusunda resmi ve gayri resmi görüşlerle bağdaşmayan bir düşünür olan Nureddin Topçu’yu ilzam eden bir karalamaya derginin diğer yazılarının ağırbaşlılığını ve kalitesini ihlal etme pahasına yer verilmiş.
Yazar kendi itizalini (veya ilhadını) anlatmak isterken, Topçu’ya sataşıyor ve onu Atatürk devrimlerine itaat etmemekle itham ediyor! Neden? “Devrimin zor koşullarında” devlet onu yurtdışına göndermiştir ve o buna rağmen o itaatsizlik etmiştir.
Nureddin Topçu’nun Fransa’da yaptığı doktora tezi “Conformisme et Revolte” Türkçe “İtaatkârlık ve İsyan” olarak ifade edilebilir. Yazarı ise “İsyan Ahlâkı” olarak çevirmeyi tercih etmiştir.
Burada uzun boylu Nureddin Topçu’nun fikirlerinden söz edecek değiliz. Fakat onun Fransa’da savunduğu tezin son satırlarında yer alan şu görüşleri aktarmadan geçemeyeceğiz: “Anadolu, bin yıllık tarihinden beri, sadece sınırlarda değil, hem de devlet merkezinde ve aynı zamanda kendi kalblerinin derinliğinde, kutsal cihad ilan ederek cemaatın selâmeti için kendilerini feda eden kahramanlardan ve şehitlerden mahrum kalmadı, kendi tasavvuf geleneğine yeniden sarılacak olan Anadolu çocukları, hem kendi nefislerinin zorbalığına hem de despotların zulmüne karşı her zaman kutsal cihad ilan edecekler(dir)”...
Nureddin Topçu, yurtdışına yüksek felsefe tahsili için gönderilmiş ve bunu hakkıyla yaparak Türkiye’ye dönmüştür. Döndükten sonra ihtiyaç olmasına rağmen, üniversiteye alınmamıştır. Daha sonra doçentlik tezi vererek doçent de olmasına rağmen bir lise öğretmeni olarak hayatını tamamlamıştır.
Topçu düşüncesinin bedelini ödemiştir. Fakat, her şeye rağmen itaate zorlanan zihinleri hürleştirmek için 1939 yılı şubat ayında mütevazı bir dergi yayınlamaya başlamıştır: Hareket.
Türkiye’nin düşünceye müsamaha etmeyen zor şartlarında bu mütevazı çıkış, tesirini icra etmiş ve bugün itaat kültürünü reddeden hür düşüncenin yüz akı olarak hatırlanmayı hak etmiştir.
Bunu en fazla takdir etmesi gerekenler arasında Türk Yurdu dergisinin bugünkü yayıncılarının da olması gerekmez miydi?
Kitap hattı:
Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı 2011. Türkiye Yazarlar Birliği’nin 28 senedir yayınladığı yıllıkların sonuncusu zengin bir muhteva ile yayınlandı. Başta şiir, hikâye ve roman olmak üzere kültür, sanat, siyaset, ekonomi ve hukuka kadar 21 alandaki değerlendirmeleriyle 492 sayfa hacmindeki yıllık Türkiye’de alanında tek yayın olma özelliğini sürdürüyor. Bu yıl Osman Özbahçe’nin yönetiminde hazırlanan 2011 yıllığının şiir bölümünü üç şair hazırladı: Vural Kaya, Evren Kuçlu ve Selçuk Küpçük. Necip Tosun 2010’da hikâyemizin durumunu ele aldı. Yrd. Doç. Dr. Firdevs Cambaz Yumuşak romanımızı incelerken İbrahim Ulvi Yavuz, 2010’da yayımlanan bütün romanların listesini çıkardı.Türkiye’nin o yılına ilişkin sağlam kayıtların tutulduğu yıllıkta 2010 yılı ekonomik görünümü İskender Gümüş, hukuk bölümünü Kâmuran Emre, çalışma hayatını Tarkan Zengin, toplum ve siyaseti Serkan Yorgancılar yazdı. Mustafa Özcan İslâm dünyasını, Dr. Bahtiyar Aslan Türk dünyasını yazdı. Prof. Dr. Ejder Okumuş 2010 yılında dinî hayatı, Ercan Yıldırım kültür hayatını yazdı. Dilimiz bölümünü İbrahim Demirci, deneme ve eleştiri bölümünü Hicabi Kırlangıç, dergiler bölümünü Y.Turan Günaydın kaleme aldı. (TYB 0312 232 05 71)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.