2011 seçim dönemi
2011 seçim dönemi birkaç açıdan önemli. İzah edelim... Demokrasinin tam anlamıyla yerleşmediği ülkelerde seçim dönemleri hep gergin geçiyor. Sanki bir menfaat paylaşımı gibi... Türkiye’de de öyle... Kıran kırana bir mücadele... Gâlibiyet için her yolun meşru kabul edildiği bir dönem... Hadi, onur kırıcı olmadığı müddetçe hakaretlerin ortalıkta savrulmasını “Siyasettir, ciddiye almayalım” diyerek geçiştirelim ama toplumsal olayların manipüle edilmesini nasıl karşılayacağız?
Bunları “Oya tahvildir” diyerek geçiştirmeyi, siyaset mazeretine sığdıramayız. Bu yüzden, seçim sath-ı mâilinde, herkese ve her kuruma ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir.
İşte son hafta içinde yaşananları gördük. Yüksek Seçim Kurulu, bazı BDP’li bağımsızların adaylıklarını onaylamadı, hemen krizden beslenen bu odak, sokakları savaş alanına çevirmeye yeltendi. Bu vahşilerin, eylemler esnasında postane binasını yakmaları, bankamatikleri kırmaları, güdülerini yansıtması bakımından önemliydi. Benzer manzarayı yıllar önceki 1 Mayıs gösterilerinde, çiçekleri tahrip etmelerinde görmüştük. Seçim dönemi gerginliği, güdüleriyle hareket eden insanların bu yönlerini de açığa çıkaran bir dönem olduğu için, herkes büyük bir sorumluluk bilinciyle hareket etmek mecburiyetindedir.
Son hafta içinde yaşananlar, seçim döneminin Türkiye için bir “yumuşak karın” olduğunu göstermiştir.
Yüksek Seçim Kurulu, yasada yazanlara göre hareket etmiştir ve kanun mantığına göre, yasada yazana göre karar vermesi, son derece normaldir. Fakat, Türkiye’de yasalar, her zaman olduğu gibi, olayların gerisinde kaldığı için, toplumsal olgulardan soyutlanarak uygulanamaz. Varsa bir sorun, yasa değiştirilmelidir.
İşte gördük... Ülkeyi kan gölüne çevirmeye çalışanlar, alesta beklemektedirler. Her fırsatta kriz çıkarmak ve bu krizden beslenmek için, siyaseti demokratik çizgi dışına çıkarmaya âmâde bir kitle ile karşı karşıyayız.
Demokratik mücadeleden umudunu kesenler, sokaktan medet ummaktadırlar. Bunlar için seçim dönemleri, en uygun zamanlardır. Temel şiarı “Ne kadar kargaşa, o kadar güncel olma” olan bu tür odaklar, seçim dönemi veya benzeri gerginliklerden olanca imkânlarıyla istifâde etmeye çalışırlar. YSK’nın kararıyla yaşanan olumsuzluklar, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmüştür. Marjinal tüm ideolojik grupların, bu “yumuşak karın”ı fark etmeleri ve stratejilerini buna göre şekillendirmeleri, kaçınılmaz bir durumdur. Ve ne yazık ki, bu, onlar için son derece normal bir tavırdır. “Niye böyle yapıyorlar?” diye şaşmak doğru değildir. Herkes ve her şey, tabiatine göre davranır. Gelişmiş bir demokrasi, bu durumlarda da ne yapacağını bilen demokrasidir.
Aman dikkat!... Sokağa prim vermeyelim...
¥
2007 seçimleri öncesi, hani Atatürkçülük, laiklik ve cumhuriyet elden gidiyordu?.. Partizan cumhuriyetçiler meydan meydan dolaşıp öyle dememişler miydi?.. Şimdi seçim bildirilerine bakın... Bu korkulardan iz yok... Peki ne değişti?.. Toplum aynı toplum. Toplumda değişen bir şey yok. Partizan cumhuriyetçiler değişti ve böyle bir tehlikenin olmadığını anladılar.
¥
Hani, “Her zerresi şehit kanlarıyla ıslatılmış vatan toprakları” satılıyordu?.. N’oldu?.. Sata sata vatan toprağı mı kalmadı da, bu tür bağırtılar-çağırtılar kesildi?..
¥
“12 Eylül Anayasası’nı, 12 Eylül 2010 günü tarihe gömelim” dediğimizde, çırpınanlara bakın hele... Hepsi de seçim bildirgelerine anayasa değişikliği vaadi koydular... Hani darbe anayasası değişmeyecekti?.. N’oldu?.. Başınıza taş mı düştü, bahar güneşi mi çarptı?..
Velhasıl-ı kelam dostlar, bu seçim dönemi en az seçimin kendisi kadar önemli. 12 Haziran’a kadar yaşayacaklarımız, demokrasinin özümsenmesi ve yerleşmesine büyük katkılarda bulunacak. Kıymetini bilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.